Tuzla tersanelerinde neler oluyor?
Limter-iş 16 yıldır Tuzla da tersane işçileri ile sendikal bir çalışma yürütüyor. Sadece tersane işçileriyle değil Tuzlada ki diğer iş kollarında da sendikal çalışmaları var. Limter-iş in genel sekreteri Kanber Saygılı ile Tuzla tersanelerinde yaşananlar hakkında konuşmak için temasa geçtik. Sendika bürosuna gittik. Tersanelerde ki durumlar ve 16 haziran grevinin hareketli süreci sendika içinde ki hareketlilikten de hemen hissediliyordu. Kendimizi Anarşistler olarak tanıttık. Amacımızın tersane de çalışan işçilerle her konuda dayanışmak, olası grevde yer almak, destek vermek ve Ahali gazetesi içinde bir röpörtaj yaparak tersanelerde yaşanan bu katliamların ve vahşetin sesini bu yolla duyurabilmek olduğunu söyledik. Sohbetimizde genel olarak sendikanın çalışmalarından ve işçilerin kötü çalışma koşullarından, örgütlenmeden, tersanelerde ki diğer sendikalardan ve 16 haziranda olacak grevden konuştuk.
Tersanelerde ki iş cinayetlerinin ve kazalarının çoğalması, kamuoyunda sıkça yankı bulması Limter-iş sendikasının çalışmalarını son dönemde daha da öne çıkarmış oldu. Limter-iş in 27-28 şubat grevinde, tersane patronlarının örgütü olan GİSBİR, işçilerin ve sendikanın taleplerini değerlendireceğini söylemiş, grev de bu sözle bitirilmiş. Bu arada ise işçi ölümleri devam etmişti. İş koşullarının bir ölçüde iyileştirildiğini fakat bunun tek başına yeterli olmadığını da belirten sendika 16 haziran da işçilerin taleplerinin karşılanması noktasında kesinlik kazandıracak, bir grev için örgütleniyor.
Kölelik (taşeron) sistemi kaldırılmalı!
İşçilerin sadece iş koşullarının iyileştirilmesi noktasında değil, aslen en önemli sorun olan taşeron sisteminin kaldırılması çok önemli. Fakat tersane patronlarının ise yanaşmadığı tek ve asıl sorun da “taşeronlaşma”. Patronların taşeronlaşmayı kaldırmayacaklarının farkında olan sendika, talepler noktasında: ” işçinin muhatabı işveren olsun” diyor. Taşeronlaşmanın ise kademeli olarak kaldırılacağını grev sonrası sözleşmeye dahil etme niyetinde. Taşeronlaşma sisteminin getirdiği diğer bir nokta ise; asıl işverenden işi alan taşeronlar (toplam taşeron sayısı 2000), alınan işi parçalayıp, götürücüler denilen firmalara vermesi.( örneğin işi alan bir taşeron boyamayı başka, kaynağı başka… işleri başka götürücülere vermekte. Hatta bu götürücüler bile işleri dağıtmakta. Küçük bir boyama işi için 1 günlüğüne işçi çalıştırmakta. Durum böyle olunca işçilerin muhatabı aynı şekilde sendikaların da, günden güne haftadan haftaya değişmekte.Taşeron firmalar özellikle vasıfsız işçileri ağır koşullarda çalıştırıyorlar. İşçinin muhatabı ise hiç temas kuramadığı taşeron firma oluveriyor, bu demek oluyor ki hem yasadışı çalıştırılan işçi tüm sosyal hak ve güvencelerden yoksun, hemde patronlar tarafından ölüme terk edilmiş. Taşeron sistemin işçi sirkülasyonu yaratması nedeniyle işçi tersaneler arası yer değiştiriyor ve sendikalaşamıyor. Tersane patronlarının özellikle selah tersanesi kapandıktan sonra işçiyi “işsizlik” korkusuyla kışkırtması ve yine dok gemi-iş e bağlı türk-iş in organize ettiği türk bayraklı eylem de bu korkunun bir yansıması oluvermiş. Dok gemi-iş tersanelerde şalterleri kapatmış, işçilerin eline bayraklar dövizler vererek, öğleden sonrasını da ücretli izin yaparak eylemi organize etmiş, ancak çok fazla katılan işçi yine de olmamış, eyleme daha çok iş kazaları ile derdi olmayan “beyaz yakalı” çalışanlar katılmış. Bir de dışarıdan getirilenler..
Tersane işçisinin şu an ki öncellikli talebi “ölmemek”. Bu acı tablo kapitalizmin en görünür gerçeği. Limter-iş kendini devrimci sosyalist bir sendika olarak tanımlıyor. İşçileri aynı zamanda bilinçlendirerek kapitalizme karşı da bir duruş içine alabileceğini söylüyor. Sendikal örgütlenmede bununda önemli olduğunu belirtiyor.16 haziran öncesinde; Limter-iş’ e bir öneri sunulmuş.14 haziranda Gisbir, tobb,disk’in de katılacağı bir toplantı, yani “çözüm arama” önerisi. Limter-iş bu noktada eğer işçilerin ve sendikanın önerdiği taleblerin hepsinin karşılanacağı gibi bir söz alırsa grevi erteleyecek. Burada dikkat edilecek şey ise taşeron sistemin kaldırılması talebi ne ölçüde netleşecek .Bunlara rağmen şu an için grev çağrısı yapılmaya devam ediliyor.
Tersaneler içiçe ve çalışma alanı çok dar. İçeri girmek, çekim yapmak yasak.
3 yıl önce, içinde tkp ve chp nin de olduğu Lim-ter-iş den kopmalar yaşayan, en sonunda Limter-iş den ayrılan kızıl bayrak ise TİB-DER’ i ( tersane işçileri birliği ) kuruyor.Tib-der de görüştüğümüz 8 arkadaştan 6’sı tersaneler de daha önce çalışmış. 2 tanesine fişlendikleri için patronlar iş vermiyor. 2’si halen çalışıyor, diğerleri de işe başlamayı bekliyorlar. 27-28 şubat grevini tib-der onaylamıyor, ancak greve işçiye destek vermek için gidecek. Grev sırasında Tib-der yol kapatma eylemi yapınca, limter-iş de.(grev hukukunu bozmamak gerektiği, enerjinin daha çok greve harcanması gerektiğini söylerek) buna karşı çıkınca, Tib-der grevden çekiliyor. Grev sonucunu ise; grevin kazancı noktasında “verilen hiç bir sözün yerine getirilmemesi ve Limter-iş in bu konudaki uzlaşmacı tutumu” olarak görüyorlar.Tib-der işçilerin sınfsal hatekette bilinçlenmesi ve ekonomik temelli bir mücadelenin üzerine gidilmesini söylüyor. Bu yüzden daha çok “ücret gaspları” konusunda işçilerle temas kuruyorlar. Taşerondan ücretini alamayan çok sayıda işçiyi harekete geçiriyorlar. Tersanelerde taşeron firmaların bazıları işçilere ücretlerini ödemeden kaçıyorlar. İşçi ise taşerona çalıştığı için tersane patronundan ücretini isteyemiyor. Daha doğrusu muhatabını tanımıyor ve bilmiyor. Bunun dışında yine işçilerin iş güvenliği taleplerinin karşılanması konusunda çalışmalar yürütüyorlar.
Kabaca şöyle diyebiliriz ki; lim-ter iş ile tib-der in ayrışmalarının en büyük nedeni ideolojik; Tib-der 40.000 işçinin sirkülasyon halinde çalıştığı tuzla tersanelerinin tek bir havzada birleşmesi gerektiğini, yapılması gerekenin genel bir direniş örgütlemek olduğunu savunuyor. Bu yüzden, genelde eğer bir patron işçinin parasını vermemişse anlık eylemlerle, patrondan parayı alabilmek için işçileri örgütlüyor.10’a yakın işçinin parasını, patrondan bu eylemler sonucu alabilmişler. Lim-ter iş ise grevle taleplerin kazanımı önşart olarak koyuyor. Sendikanın ve işçilerin örgütlenmesinin yolunu açacak zemini hazırlamaya çalışıyor. Bizim yorumumuzca Lim-ter iş işçinin ve sendikanın örgütlenme zemini oluşturmaya çalışırken, Tib-der devrimci muhalefeti yükseltme çabası içinde.
Tersanelerde 40.000 işçi 2000 taşeron ana firma sayısıda 40 a yakın. Türkiye tersaneleri son yıllarda dünyada 4. tersane. Ekonominin “altın çocuğu” deniliyor. Devlet içinde, patronlar içinde önemli bir prestij, aynı zamanda büyük bir gelir kapısı. Öyle ki tuzla tersanlerinde kapasitenin %130 u sipariş var ve bu şartlarda iş bırakmanın vuruculuğu yüksek.
Tuzla Tersanelerinde çalışan işçilerin çoğu tren yolu hattı boyunca Gebze den, Kadıköy’e kadar olan mahallelerde ikamet etmekte. Avrupa yakasında oturanları da var. İşçilerin arasında gurbetçi işçiler de bulunmakta. Bunlar bekar odaları denilen evlerde rezalet şartlarda yaşamaktalar.
İşçiler arasında şovenizmin yarattığı toplumsalar çatışmaların her biri görülmekte, patronlar da örgütsüzlüğü devam ettirmek için bu çatışmaları körüklemekte. Bizim anladığımız tersaneler içinde sistem mikro bir vaziyet almış durumda. Ağır sanayi olduğu için “kadınlar” zaten yok. Kemalist-dinci, türk-kürt , alevi-sunni …. ayrışmalarda yukarda bahsettiğimiz şovenizm neticesinde yüksek durumda imiş.
Tüm olanlara rağmen tuzla tersanelerinde çalışanların hepsinin ortak dertleri aynı: “yaşamak için çalışmak”
Tuzla tersanelerinde işçiler 7,5 saat çalışmak istiyorlar.
Barınma ihtiyaçlarının insanca bir yaşama uygun olmasını
Ucuz barındıkları ve tersaneye meseface uzak oturdukları için ulaşım imkanı yaratılmasını istiyorlar.
Yemekhanelerin düzeltilmesini, çay molalarının uzamasını
Zorunlu mesai ile çalıştırılmak
Ölüm arabası ve azrail bekçileri
Baret, gözlük, eldiven, çelik uçlu ayakkabı, emniyet kemeri
Kölelik (taşeron) sistemin kaldırılmasını istiyorlar.
Tuzlada evlerinde görüştüğümüz işçiler ise aslında istediklerinin “insanca çalışamak” adına önemli olduğu gerçeğini biliyorlar. Sadece dayanışmaya ihtiyaçları var. Çünkü hepsinin derdi yaşamlarını sürdürecek kadar kazanabilmek ve ailelerine gönderebilmek.
(bekar odalarında işçilerle yapılan sohbetlerden..)
3 yıl öncesine kadar 5 bin işçinin çalıştığı tuzla tersanelerinde bu gün 40 bin işçi çalışıyor. Bir çoğu köylüsünün, tanıdığının “burada para var, iş de var” demesi üzerine yaşadığı yeri bırakıp gelen göçmen işçiler. Amaçları ailelerine olabildiği kadar fazla para gönderebilmek. 900 lira kazanan bir işçi yaklaşık 600 lirasını alesine göndermekte. ….lıların kaldığı kaldırım girişli bir dükkana giriyoruz. “Selamun aleyküm” diyorlar, bizde “aleykum selam” diyoruz. Hepsi yorgun. Tersanelerin içindeki hayatlarını biliyoruz; Tib-Der in Taksim de yaptığı eylemde işçilerden birinin bahsettiği gibi “köle olmayı kabul etmek”gerekiyor tersaneye girebilmek için. İş…… ..fahişeliktir, bunu da hatırlıyoruz trilyonlarca liraya satılan gemileri yaptıkları ağır sanayi yağının rengini almış vücutlarından. Akciğerlerinde, kanlarında ise pas, yağ, irin var. Bunu da başka bir evdeki arkadaş söylüyor. 20 gün önce girdikleri boya işini yaptıkları esnada ustabaşları gelip “arkadaşlar şuradaki pas temizleme işinin yapılması gerekiyor gelin” diyor, boyacı arkadaş ise “biz mekaniğe giremeyiz, boyacıyız” diyor. Ustabaşı başka çareleri olmadığının farkında olduklarını bilerek “idare edin arkadaşlar, bir kaç gün işte” diyor. Girmişler pasın içine, incecik maske, bütün burunlarından pas, gril yağ akmış, 1 gün hasta yatmışlar, ücret yok tabi hasta yattıkları gün, ertesi gün yine işe gidiyorlar, aynı işe tekrar sokmaya çalışıyor firma. Bu sefer “yok” diyorlar, savunuyorlar kendilerini. Ustabaşları işçilikten gelme, o yüzden biliyor, işçinin aklından neler geçtiğini, “idare edin bir kaç gün derken” işçilerin işten atılma korkularını da biliyor. “amaaaan 2 gün çalışalım bitsin bir an önce” diye düşündüğünü de. Tersane dışında ki hayatlarının ise çok farkı yok. Yaşam alanlarının neden memleketlerindeki gibi olmadığını soruyoruz.. Biri hemen cevap veriyor; ” yahu kendileri istiyor, ver 40-50 lira daha fazla, çık apartmana”. Haksız sayılmaz ama 1000 lira da olsa eve çıkmayı isteyen var ama kiralayabilecekleri ev yok. Bekar oldukları için apartmana taşınamıyorlar. Mahalle içlerinde ev de kiralayamıyorlar. Mahallelinin çok göremeyeceği bir gecekondudan “bir oda” bulma şansları var ancak. Orada da 3 oda toplam 20 kişiye bir tuvalet banyonun düşmesi gibi bir durum var. Bildiğimiz resmin sözcükleri dillerinden çıkan. Gazeteci değiliz ki, durumları nedir bilmiyormuş gibi yapıp sorular soralım. Bilmediğimiz ayrıntıları soruyoruz ama ne düşündüklerini, durumu nasıl gördüklerini de merak ediyoruz. “Şartları patronların düzeltme imkanları var mı?” bu konuda hem fikiriz. İşçilerin üzerine gerektiğinde ateş açtıran, bunun içinde polisi, askeri kullanan şirketlerin, kendilerine kalsa durumu düzeltmeyeceklerini biliyoruz. İşçilerse çok derine girmeden kısaca cevap veriyor: “işine gelir mi, çıkarır mı yevmiyeyi 40 a 50 ye”. İlginç değil mi? Trilyonlara satılan gemilerden işçilere sadece günlük 25 lira yevmiye verilmesi.
Diğerleri de ekliyor üstüne üstelik: “Sen bu gün zengin adamla baş edebilir misin, Türkiyenin düzeni böyle, ne sen düzeltebilirsin ne ben”.
Ah bir farkına varsak durumun Türkiye için değil, her yer için böyle olduğunu, durumun ülkenin fakirliğiyle zenginliğiyle alakalı olmadığını, Yunanistanda tersane işçilerinin günlerce sokaklarda çatıştıklarını, tersaneleri işgal ettiklerini. Ama diğer bir ilginç noktada şu; aralarında son dönemde verdikleri mücadele nedeniyle ücretlerini taşerondan alamayan yok. Aslında değişir, biliyorlar ama girmiyorlar o mevzulara, umutları yok! cebinde parasız, para kazanmaya gelen göçmen işçiler daha ucuza çalıştırılabiliyor, patron da biliyor bunu. Göçmen işçiyi ezmek daha kolay. “Sigortam yok, iş güvenliğim yok” diyen işçiyi, ibreti alem için Taksim meydanında sallandırma da ibreti alem önünde işten çıkar. Aynı etkiyi yaratır ne de olsa, çünkü fark yok işten çıkarma ile sallandırma arasında: ölmemek için yaşıyorlar, çoğu yerde olduğu gibi.
İçmeler köprüsünün altında ki işçi pazarında, filmde ki Kemal Sunal’ın amele pazarında aldığı cevabı alabilecek muameleyi görüyorlar: “sen gelme lan, ayı!”.
Bir kısmında mevcut durumu kabulleniş söz konusu. En şaşırtıcı olanı “dünyanın en ağır sanayisidir; gemicilik, canın tatlıysa çık o zaman çalışma ” diye arkadaşına seslenen işçi. Geldikleri yerlerde böyle yaşamıyorlar.”27-28 şubat grevinden sonra mesailerin kaldırılması kötü oldu bizim için”. Grevi eleştiriyorlar, işlerin tümden kötüye gideceğini düşünüyorlar. “grevden sonra tümden içine edecekler, 16 hazirandan sonra memlekete dönecem”. Diyenler var aralarında. Kimler greve katılacak dediğimiz de: “hepsi katılacak”. ama bütün konuşmaların sonuna şunu da ekliyorlar: “çalışma koşulları iyi olan tersaneler de var, bir kaç tanesini yüzünden hepsini hedef almamak lazım.” Ama iş kazası yaşanmamış tersane yok.
Diğer bir evde “patron alıp yayınları, bildirileri okuyup işçileri işten atıyor”, sohbet edemiyoruz . Bir diğerinde yorgun yatıyorlar selam verip çıkıyoruz. Bir diğerinde halen çalıştıkları için yoklar. Sonra Hakkarili arkadaşlar buyur ediyorlar.
6 kişi 550 lira – bekarlara böyle – ev sahibi satar 3 odayı-
2500 – 3000 lira gelir bir daireden.-aileye Para yollamak için-
25 kişi için tek banyo – tek tuvalet ….elleri yıkayamıyoruz..
bazı tersanelerde duş var ama taşeron işçi kullanamıyor, sadece kadrolu kullanabiliyor- tersanede içme suyu yok-
Hayatlarını savaşın içinde geçirdiklerinden resmi daha iyi görebiliyorlar, kendileri de böyle ifade ediyor.
“bazıları da görmemiş böyle ortamı, mücadeleyi. kimileri bu adamlar neden bağırıyorlar, neden bize kağıt veriyorlar diyor, adam bize iş veriyor, para veriyor” diyorlar . “Bizim oralardan gelen gençte bir mücadele vardır, buradaki gençlere bakıyoruz; magazin takip ederler, nerde nasıl eğleneceğini, nerde bir cafe var, bar var oraya gideceğini düşünür, geleceğini düşünür. Bizim öyle senelere dönük düşüncemiz yok, anlık yaşıyoruz, anlık mücadele sürecek, bizim öyle bir karakterimiz var”. Konuşma farklı tonda gidince tersanelerin içini nasıl gördüklerini soruyoruz. Kürt olduklarından sıkıntı çekmiyorlar ama “yine de var, olmaz mı, bakışlardan anlıyorsun” diyorlar. Boyacılıktan mekaniğe geçirtilip hasta yatanlar bu arkadaşlar. Çoğu çalışan kürt ve arap.. türkler kadrolu genelde.. “asıl mücadeleyi burada ailesi olanlar vermeli, herkes kendi ailesini geçindirmek durumunda, çalışmadığın gün aç kalırsın bizde”
“İşçi bunu göze alamıyor, bedel ödemeye korkuyor. 2 ay 3 ay el ele versek, sıkıntı çeksek, çözecez bu sıkıntıyı. Diğer türlü bir ömür boyu çekecez. Başka bir işe girmekte çözüm değil. lokantada çalıştım daha önce karşıda Taksim de. 14-16 saat çalışıyodum, 16-17 saat zaten zihnin çalışmaz”.
Tersanede durum “aşağı tükürsen bıyık yukarı tükürsen sakal durumu”. Normalde işçilere 40 günlük eğitim verilmesi gerekirken, Hakkarili arkadaşlara verilen yarım gün. 40 gün verilmesini işçilerde kabul edebilecek durumda değiller. Çalışmadığın gün, aç kaldığın bir yaşamda 40 gün ücret almadan eğitim görmek!
“Mükemmel değil ama taşeron sağlıyor malzemeyi, en kalitesizini en ucuzunu getiriyor genelde. İşçisini düşünen dört dörtlük tersane yok”. Sonra “herşeyi taşerona yüklemesin işçi” diyor. “Üşengeçlik yapıp malzemeyi almıyorsa depodan, dikkat etmiyorsa güvenliğine, kendi hatası ama herşeye de tamam demesin o zaman”. Ancak 5000 işçinin çalışabileceği alanda 40000 inin çalışması, aynı alanda boyanın, kaynağın yapılıyor olması… ve kapitalizmin getirdiği çıkmazlar bunlar.
Tuzla cehenneminden çıkınca akşam genelde sohbet ediyorlar, arasıra rastgelirse okey oynuyorlar. “Hakkari de 200 lira kazanabilsem” .” 100 yıl öncesine kadar tarım, hayvancılık yetip de artarken Çukurca da“, bu gün toprak da vermiyor istediklerini. çünkü su yok! çünkü tersane deki kapitalizm doğadaki suyuda kurutuyor
Yarın 16 haziran, yarın grev…
16 HAZİRAN GREVİNDEN…
14 haziran tobb-gisbir-disk görüşmesinde patronlar tarafının limter-iş ile masaya oturmaması buna karşılık disk’in de bu tavıra itirazı neticesinde 16 haziran da taleplerini üretimi durdurarak söylemek üzere tuzla “grev”deydi. Sabah 7:00 den itibaren tersaneler bölgesine doğru iki farklı koldan destekçi kurumlar pankartlı bayraklı yürüyüşe geçti.TuzlaGemi’nin önüne erken saatte yürüyen yaklaşık 200 kişilik limter-iş sendikası ve işçiler “grevdeyiz, kuralsız yasadışı çalıştırmaya son, insanca çalışmak ve yaşamak istiyoruz” pankartı ile alana giriş yaptı. Limter-iş’e bağlı diğer sendikalistler ise İçmeler tren istasyonunun önünde 7:30 dan itibaren trenden inen tersane ve diğer işçilerin geçiş yoluna kolkola barikat kurup işçilerin bir günde olsa işe gitmesine engel olmaya çalıştılar. Sabah alana gelirken yapılan yürüşler Tersaneler Caddesini ve yan yolları birkaç saat trafiğe kapattı. Saat 8:00 den sonra emep, ödp, sdp, dtp, tkp, esp,ehp, ekd, alınteri, kaldıraç, feministler, brezilya, arjantin ve bolivya topraksız işçi hareketinden köylüler ve işgal fabrikaları işçileri, chp, 78’liler,68 birliği vakfı, yöresel dernekler, desa deri, unilever ve arçelik direnişindeki işçiler, disk’e bağlı sendikalar ve anarşistler pankart, bayrak ve sloganlarla alanda yerlerini aldılar. Tersane işçisinin katılımının 27-28 şubat grevine göre çok az olması, kamuoyu örgütlenmesinin iyi yapıldığı halde genel siyasetlerin sayıca katılımı az yaptığı grevin etkisi de düşük oldu. Tek günlük grev daha çok buluşma veya bir basın açıklaması havasında geçerken, saat 3-4 sularında grev sona erdirildi.
Grevden notlar: *vardiya değişimlerinde işçilerin greve örgütlenmesinden çekinen patronlar işçileri normal vardiya saatlerinden 2 saat erken işbaşı yaptırdılar.
*Yine bazı tersaneler pazar günü işçileri çalıştırıp grev gününü (pazartesiyi) tatil yaparak grev anında tersane içindeki işçilerin işbaşındayken greve örgütlenmesini engellenmeye çalıştı.