Devlet zulmettikçe daha da büyür özgürlük tutkusu
‘’Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yüceltilere…
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
Yanan cıgaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
İlk atımda uçuran
Usta elleri…
Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
Çığ bekleyen boğazların kıyametini
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların,
Önceden bilen gözleri…’’
(Ahmet Arif – 33 Kurşun)
Arkalarında soğuk namlu yoktu, dağlardan aşağı boşanacak ise çığ değildi. Onlar az önce kendilerini durduran jandarmalardan kaçıyorlardı, mahpusluk korkusundan yani gökyüzünden yağacak olan kar değil f-16’ların bombalarıydı. Sığınabilecek yüceltilere yetişmek için vakit yoktu, f-16’lar daha hızlıydı onlardan ve sığındılar ilk gördükleri kayalıkların ardına…
Şırnak sınırında oldu bunların hepsi. İlk başta büyük bir ‘’terörist’’ grubunun etkisiz hale getirildiğini belirttiler haberlerde, sonra ortaya çıktı ölenlerin ‘’sivil’’ oldukları. Ne fark ederdi ki, onlara göre oradan sıklıkla ‘’terörist gruplar’’ geçermiş, karakollara saldırırlarmış. Ufak bir hata, üzerinden geçilebilecek bir ayrıntıydı onlara göre: otuz beş insanın yanarak can vermesi.
33 kurşundan bu yana ne değişti ki yaşadığımız topraklarda, topraklarımızın daha fazla kana bulanmasından başka. Topraklar kana bulanırken kanlar üzerinden devlet yükseldi hep, devlet yükseldikçe de egemenler kendilerini sürekli kıldılar. Devlet kendi duvarlarındaki çatlakları her zaman kanla sıvamayı tercih etti ve duvarlar hala yükseliyor, her yükselişinde de bir o kadar da kanla sıvanıyor.
Devlet tarafından Kürt halkına yönelik inkar, demokratik çerçevelerde çözüm olarak sunuluyor. Kürt halkına yönelik imha operasyonları ve KCK adıyla kürt olsun olmasın “halkların kardeşliği” diyerek bu kanlı savaşa dur diyenlere yönelik ardı ardına gelen gözaltı ve tutuklamalarda öyle. Demokratik çözümleri her zaman inkar, çözemedikleri her ansa imha etmekten kaçınmayan Devlet, küçük bir hata yapmış, TSK yanlış hedefleri vurmuş ne olmuş. Zaten bu topraklarda yaşanmış ve yaşanmakta olan katliamlar böyle izah edilmiyor mu?
Bu coğrafyada yıllardır süregelen ve gözler önünde yaşanan bir bir sayılabilecek katliamlar olduğunu söylemeye kimin cesareti var? Soykırımların, yakılan köylerin, kaybedelin insanların, sayısız işkencenin hesabını verecek kim var ortada, varda biz mi göremiyoruz? Akademisyeni tutukla, gazeteciyi tutukla, siyasetçiyi tutukla, öğrenciyi tutukla, devrimcileri tutukla ne olacak, sıra kime geldiyse bir bir tutukla…
Ancak halkın iradesini ve özgürlüğe olan inancını ne kapatabilirsin ne de buna kelepçe takabilirsin. Daha da büyür özgürlük tutkusu, sen zulüm ettikçe daha da büyür bu tutku.
Halk bu zulme sessiz kalmayacak!