7. Yılında Taksim İsyanı’nı Selamlıyoruz
Taksim İsyanı’nın 7. yılında o gün değerlerimiz için kalkıştığımız kavgayı bugün de sürdürüyoruz. Paylaşma ve dayanışmanın elden ele büyütüldüğü, özgürlüğün günbegün genişlediği, Taksim’i aşarak birçok başka meydana yayılan isyanı selamlıyoruz.
7 yıl önce yayınladığımız bildiri:
04.06.2013/Taksim İsyanı
KAZANIYORUZ
Kaldırım taşlarının altındaki kumsalı gördük ve isyanın kara bayrağını taşıdık
İstiklal Caddesi’nde Fransız Konsolosluğu civarlarında polis birliklerine iki yüz metre uzaklıkta bir elinde kumsalın taşları, bir elinde isyanın bayrağıyla çatışıyorsun. Talcid’le ıslattığın bez parçası gaz masken olmuş. Polis TOMA’yla su sıkıyor, ıslanıyorsun; art arda attığı gaz bombalarıyla gazın içinde kalıyorsun, taş atarak çekiliyorsun. Gaz nefessiz bırakmış seni, nefessizlik bunaltmış; tam bu sırada birisi koşarak yanına geliyor, yüzüne ilaçla su serpiyor: “Nasılsın, iyi misin?” İyi değilsin aslında ama iyi oluveriyorsun. Eline kumsalın taşını, isyanın bayrağını alıyor ve yarım nefesle barikata yükleniyorsun. Nefesin, isyanın özgürlüğüyle açılıyor. Çünkü her yanın dayanışma olmuş, dayanışmayla bezenmiş bu isyan. Düşüyorsun kaldırıyorlar, sekerek yürüyünce soruyorlar, ses bombası patlayınca beraber yuhluyorsun, gaz gelince beraber nefesleniyor, abluka seyrelince beraber şarkılar söylüyorsun, isyanı haykırıyorsun. Hiç bitmeyen tazyikli sular, gazlar ve direniş. Yoruluyorsun, bir kaldırıma oturuyor ve dinleniyorsun. Elinde suyla gelenler sana su, bir başkası sandviç veriyor. Hiç tanımadığın insanlarla isyanı konuşuyorsun, ne susuz ne aç kalıyorsun; çünkü her tarafın paylaşanlar olmuş. Burada “benim, bizim” yok, herkes beraber. Rehavet yok, sen düşsen bile yanındaki düşmez; yılgınlık yok, sen düşsen bile yanındaki düşmez; sistemin senelerce seni işleyerek yarattığı korkulardan sıyrılıyorsun. Cesaret, korktuğunu eyleyebilmektir ve sen bunu yaşıyorsun. Birliklere yükleniyor, yüklendikçe ilerliyorsun; polis seni durdurmak için her şeyi yapıyor, bazen yavaşlasan da diğer çatışmaların sesleri kulağına fısıldıyor: “İlerliyoruz.” Heyecanlanıyorsun ve yine yükleniyorsun. Ve yine. Son yüklenmede polisin geri çekilmeye, hayır, kaçmaya başladığını görüyorsun; belki de uzun zamandır yaşamak istediğin şeyi yaşıyorsun, diğeriyle Taksim Meydanı’nda buluşuyorsun. Sevdiğin dostları görmekten memnunsun, biraz sarılıp kucaklaşmadan sonra fazla beklemeden barikatları kurmaya başlıyorsun. Yanındakiler bir şarkıyı mırıldanmaya başlıyor: 1930’lardan İspanyadaki anarşistlerin, devrimin şarkısını söylüyorlar, sen de söylemeye başlıyorsun “Ekmek adalet ve özgürlük için herkes barikata, herkes barikata” Şarkı sesi arttıkça artıyor ve barikatlar kuruluyor ters çevrilmiş polis arabasından, polis otobüslerinden, talan inşaatının bariyerlerinden. Gelsinler bakalım, gelecekleri varsa görecekleri var. Meydanda paylaşma ve dayanışma artıyor; herkes sıyrılmak istiyor bencilliğinden, rekabetçiliğinden. Masalar açılıyor, çadırlar kuruluyor, bir halk meydanı yaratılıyor. Az da olsa samimi olmayanlar var, umursamıyorsun. Çünkü her an her yerden, Ankara’dan, İzmir’den, Antalya’dan, Dersim’den… İsyan. Atina’dan, Selanik’ten, Paris’ten, Sofya’dan… Dayanışma haberleri geliyor. Dayanışma büyüyor, paylaşanlar artıyor, isyan yayılıyor. Çünkü Biz kazanıyoruz.
Şimdi bir isyan anlatıyor bize kendini. Bir isyan anlatıyor bize unuttuklarımızı; paylaşmanın, dayanışmanın, örgütlülüğün önemini, en önemlisi özgürlüğü. Şimdi bir isyanla alevleniyor yüreklerimizde taşıdığımız sönmeyen kor ateş. Şimdi bir isyanın içinde sımsıcak parıldayan gözlerimize yani birbirimize bakıyoruz. “Kumsal” taşı tutan, isyanın bayrağını taşıyan, bombadan yanmış ellerimizle sıkıyoruz birbirimizin ellerini; devrim dolu yüreklerimizi taşıyan gövdelerimizle kucaklaşıyoruz. Ve sözcüklere dökülmese de bu anı yaşamanın mutluluğuyla “teşekkürler” diyoruz birbirimize. Yetinmeyeceğimiz mutluluğun geçici teşekkürü bu. Yetinmeden, yan yana yarını bekliyoruz bugünden!
DEVRİMCİ ANARŞİST FAALİYET