Başkanlık Seçimlerine Dair; Sandık Kazandı, Sanan Kaybetti
Oy vermek, kendi gücümüzden vazgeçmektir.
Elisee Reclus
*Adalet ve özgürlük için seçimleri kazanmayı kazanmak SANMAK
Parlamenter muhalefetin fiili çatı başkan adayı Muharrem İnce, 24 Haziran Seçimi’nin ertesi günü saat 12.00’de bir açıklama gerçekleştirdi. Bu açıklama, tüm bir gece boyunca, Tayyip Erdoğan’ın balkon konuşmasından daha fazla merak edilen konuşmaydı. Yaklaşık 50 gün boyunca, yaptığı mitingler ve mitinglerde yaptığı konuşmalarla muhalefetin (ama geniş yelpazeli bir muhalefetin) başkan adayının seçimlerde yapılan usulsüzlüklere, YSK’nın yanlı açıklamalarına, Anadolu Ajansı’nın objektif veriler kullanmadığına ilişkin eleştirel bir açıklama yapması muhtemeldi. Ya da beklenti bu yöndeydi.
Ancak beklenenin tersine, “Seçim sonuçlarını kabul ediyorum.” açıklamasında bulundu. Ardından AKP sözcüsü Mahir Ünal, Muharrem İnce’yi bu açıklamasından dolayı teşekkür, takdir etti. Böylece ekranda iktidar ve muhalefetin uyum içerisinde süreci noktaladığı bir seçim izlendi.
Gerçekte ise plakasız araçların dolaştığı; fazla fazla oy pusulalarının ve zarfların bir şekilde okullara sokulduğu; silahlı korumaların ve korucuların beğenmediği oy kullanma işleyişini değiştirdiği; muhalif seçmenlerin dövüldüğü, öldürüldüğü, polis ve asker baskısında oy kullanıldığı; oy sayımını izlemek isteyenlerin engellendiği; çifte ve blok oyların kullanıldığı; oy sayılarının oynandığı bilinen bir seçim yaşandı. Her seçimde yaşandığı gibi.
Muharrem İnce’nin seçimi “Tayyip Erdoğan kazanmıştır” demesi öyle ya da böyle Muharrem İnce’ye oy vermiş (ve itiraz etmeyen bir başka adaya oy kullanmış) herkesin Tayyip Erdoğan’ı Başkan olarak kabullenme sorumluluğu vardır. Çünkü seçime katılmak o seçimin sonucunu meşrulaştırır. Seçime katılmış ve kaybetmiş olanların ertesi gün “Asıl mücadele şimdi başlıyor.” telkinleri gelecekteki bir başka seçim mücadelesini mi işaretliyor? İşaretlenen bir başka seçim değilse, seçim öncesinde olduğu gibi seçim sonrasında da toplumun politikleşmesinden mi faydalanmak mı isteniyor?
Seçim süresince “bu seçim başka, bunda oy kullanılır” diyerek siyasi sorumluluk yaptığını söyleyenler daha seçimleri kaybetmenin üzerinden bir iki gün geçmeden “seçimler bir sanıdır” gibi biz anarşistlere paralel söylemlerde bulunmaktalar. Bu tutarsızlığın bir tedavisi olamaz. Propagandasını yaptıkları seçim siyasetinin sorumluluğundan koşarak kaçanlar çevrelerinde yarattıkları kafa karışıklığının kaçınılmaz sorumlusudur. Bu asalakların kafa karışıklığına maruz kalanlar; “Durmuş saat bile günde iki kez doğru gösterir” düşüncesiyle bu asalakların “seçimler bir sanıdır” sözünü önemseyebilirler.
Şöyle ya da böyle sistemin yaptığı seçim propagandaları tutmuş ki seçimlere katılım artmıştır. 24 Haziran Seçimleri’nde seçime katılım oranı daha önceki seçimlere kıyasla çok daha fazla, %87’nin üstündedir. Bu, oy kullanarak “demokrasinin işlemesine” katkıda bulunmayı öğütleyenlerin, örgütleyenlerin mi, yoksa ölüleri bile dirilten Tayyip Erdoğa’nın mı başarısıdır bilinmez ama toplumsal muhalefetin sokaktan sandığa daha da sıkıştığını anlatmaktadır.
Açık açık yazalım, siyasal iktidardan pay alma arzusuyla, içerisinde bulunduğumuz coğrafyada toplumsal muhalefet sokaktan sandığa yönlendirilerek yıpratılmıştır. Eski ya da yeni devletli herhangi bir sistem, toplumu yöneten yönetilen ikileminde tutacaktır. Ve ezilenlerin ezenler karşısındaki pozisyonu değişmeyecektir. Sömürü her daim sürecektir. Çünkü bu sömürü sistemi ezen-ezilen, yöneten-yönetilen ikiliğiyle kendini temellendirir.
Seçimlerin ve sandığın devrimciler ve toplumsal muhalefet için en olumsuz etkisi ise, toplumsal mücadelenin değiştirebilme ve devirebilme gerçekliğine inanmayan bir anlayış örgütlemesidir. Seçimleri bir strateji olarak algılamanın ötesinde koltuk-meclis fetişizminin artacağı açıktır. Tercihler değişecektir, yaşanacak sosyal ve ekonomik adaletsizliklere karşı koymanın tercihi bunları bir seçim propagandası aracı olarak kullanmak olacaktır.
Ekonomik yoksullaşma “krizdeyiz” propaganda aracına, sosyal yoksunlaşma “baskılanıyoruz” propaganda aracına, adaletsizlikler ve tutsaklaşmalar birer birer magazinsel propaganda araçlarına dönüşecektir, yani bir sonraki seçimlerin propaganda araçlarına. Oysa ki bu yaşananlar bu sömürü sisteminin değişmez gerçeklikleridir. Yaşananlar ancak ve ancak devrim propagandasının bir aracıdır. Hatta aracı değil propagandanın kendisidir.
Sömürü sisteminin şekilsel değişiklikleri sömürüyü değiştirmez, 16 senelik Tayyip Erdoğan iktidarının tüm sömürüsüne karşı koymayı sürdürdüğümüz gibi sürdüreceğiz.
Muhtar, Belediye Başkanı, Başbakan, Cumhurbaşkanı, Başkan sandıklarının kazananı Tayyip Erdoğan, kaybedeni bir başkası.
Parlamenter sistemde, iktidarın sandıklarını nasıl çözüm olarak görmediysek, toplumsal devrim mücadelesini nasıl sokaklarda yaygınlaştırmaya çalıştıysak, başkanlık sisteminde de bu mücadelemizi sürdüreceğiz.
Sömürü sömürüdür mücadele de mücadele. Sömürü sürdükçe mücadelemiz sürecek özgür ve adil bir dünyada yaşana dek.
Devrimci Anarşist Faaliyet