Devlet İçin Barış, Bir Savaş Taktiğidir
Barış Günü için meydanlara çıktığımız bu 1 Eylül’de, küresel kapitalizm, devletleri ile Suriye’ye yönelik savaş planlarını, savaş takvimini açıklamaya başladı bile. Diktatör Esad’ın zulmüne karşı ayaklanan halkın isyanını, bugüne kadar ÖSO ve El-Nusra çetesi gibi taşeron örgütler eliyle manipüle eden ve kendi lehlerine çevirmeye çalışan kapitalizm; şimdiyse “barış ve özgürlük” getirmek vaadiyle, Ortadoğu’da yeni bir kapitalist saldırının ittifakını kuruyor. Suriye’deki halk hareketinden rahatsız olan küresel kapitalist güçler, bölgeye müdahil olarak buraya hakim olma çabasındalar. Ortadoğu’nun süper gücü olma sevdası içerisindeki TC ise, kapitalist yağmadan arta kalandan kendi payını almak için bu savaş ittifakında bir koltuk kapmaya çalışıyor.
Sürdürülebilir savaşın teminatı BM ise, “barışçıl bombalama” gibi ipe sapa gelmez tanımlar altında kitlesel katliamlara yol açacak saldırıların sözde meşruiyetini sağlamak için; raporlama, karar alma ve paylaşımda uzlaşma prosedürlerini yerine getirmekle meşgul. Irak işgali için bahane ettikleri ancak yüzbinlerce insanın ölümüne rağmen on yıldır bir türlü bulamadıkları kimyasal silahları, şimdiyse Suriye’de arayacaklar. Siz o kimyasal silahları Esad’a sattığınızda, bu silahların eninde sonunda halka karşı kullanılacağını bilmiyor muydunuz ki, şimdi hayret ifadeleri takındınız!
Dünyanın en çok silah üreten ve pazarlayan 5 devletinin karar alıcılar olduğu BM Güvenlik Konseyi’nin; Kore, Afganistan, Irak, Yugoslavya gibi geçmişteki sözde barış deneyimlerinden aldığı feyzle ağzının suyu akan medya ise, “BM göreve” diyerek savaş kışkırtıcılığı rolünü layıkıyla yerine getiriyor.
Yaşadığımız topraklardaysa devlet, 30 yıldır Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı silahlarla yürüttüğü savaşı, bir süredir “barış ve demokratik açılım” adıyla farklı bir şekilde sürdürüyor. Ateşkes için vadettiği sözleri yerine getirmeyen devlet; insansız hava araçlarıyla keşifler yaparak, kalekollar kurarak, buna karşı çıkan Medeni Yıldırımların ise üzerine kurşunlar yağdırarak, barıştan ne anladığını da ortaya koyuyor: Devlet için barış, yalnızca bir savaş taktiğidir.
Devletler arasında barış, her bir devletin kendi “içişlerinde-bağımsızca” sömürme, zulmetme ve katletme özgürlüğüdür. İçeriden yayılan koku, komşunun çıkarlarını rahatsız ettiğinde ise; devletlerin savaşı girer devreye. Savaştırılan ve katledilen yine halklardır.
Barış, devletlerin hakimiyetleri altındaki halklar üzerindeki kapitalist sömürünün, sorunsuz devam etmesidir. Halk bu zulme isyan ettiğinde ise, devletin halklara karşı savaşı girer devreye.
Barış, kapitalizmin hammaddesi veya pazarı olabilecek tüm toprakların küresel sömürüye itaat etmesi koşuluyla var olabilecek bir durumdur. Karşı durulduğundaysa bombalarla girişilecek yayılmacı savaşı girer devreye.
Barış, küresel kapitalizmin hüküm sürdüğü pazarın işlemesidir. Oradaki menfaatler tehlikeye girdiği andaysa, kapitalist savaş ittifakı girer devreye; hakimiyet teminat altına alınana kadar müdahale için elbet bulunur bir bahane.
Devletin barış dediği, işçinin sömürüye boyun eğmesi, ancak yaşayacak kadar doyması, ancak bir sonraki gün boyunca çalışacak kadar uyumasıdır. Daha fazla üretim için ölümüne çalıştırılan işçilerin, iş cinayetleriyle katledilmesidir. Emek hakkını aradığındaysa, küresel kapitalizmin taşeronlarıyla yürütülecek olan savaş girer devreye.
Barış, doğanın kapitalizm için tüketilecek bir kaynak olarak görülmesi, sorunsuz talan edilmesidir. Halk suya, toprağa, havaya sahip çıktığındaysa; şirket patronlarının emriyle hareket eden devletin kolluk gücü eliyle, halka ve doğaya karşı savaş girer devreye.
Devletin barışı, kapitalist sömürü; savaşı, katliamdır. Eşleri, sevgilileri, abileri, babaları tarafından katledilen kadınların haberleri her gün ana haber bültenlerini “süslerken”; AVM’lerde, inşaatlarda, madenlerde işçiler ölmeye, maaşını isteyen taşeron işçileri patronları tarafından katledilmeye devam ederken; rantsal dönüşüm projeleriyle yaşam alanları talan edilirken, devlet adaletsizliklere karşı mücadele edenleri cezaevlerine kapatarak işkencelerle yıldırmaya çalışırken; devletin attığı barış palavraları, artmakta olan baskıyı, sürmekte olan sömürüyü gizlemeye yetmeyecektir. Çünkü kapitalizm, savaşta da barışta da öldürmeye devam edecektir. “İşte devlet budur: Onun adaleti de, ahlâkı da budur…”
DEVRİMCİ ANARŞİST FAALİYET