F tipi küreselleşme
Türkiye’de 20 cezaevine 19 Aralık 2000 tarihinde yapılan ve 30’un üzerinde insanın ölümü ile sonuçlanan müdahaleye “Hayata Dönüş Operasyonu” adı verilmesi trajik bir ironiden başka bir şey değildi.
Hatırlanacağı gibi, “Hayata Dönüş Operasyonu”nun amacı, F tipi cezaevlerine gitmemek için ölüm orucuna yatan mahpusların hayatını kurtarmak olarak açıklanmıştı. Operasyonla, mahpuslar F tipi cezaevlerine nakledilerek hücrelere yerleştirildiler ama ölümler artarak devam etti ve bugün itibariyle ölenlerin sayısı 121’i buldu. Hepsi genç, hayatının baharında 121 tabut var ortada.
Elbette 100’ün üzerinde insanın bu şekilde ölümü son derece trajik bir durumdur ama bu yazının konusu bu olmayacak. Bu yazı, F tipi cezaevlerindeki “tecrit” uygulamasından hareketle, post modern zamanlarda insanın, diğer insanlardan ve insan olma halinden nasıl “izole” edilerek nesneleştirildiği ile ilgilidir.
Sovyetlerin dağıldığı, dünyada özgürlük rüzgarlarının estiği yıllarda, TCK’nın 141, 142 ve 163. maddeleri, 12.04.1991 tarihinde 3713 Sayılı Yasa ile kaldırılırken, henüz bu yeni düzenlemelerin ne anlama geldiğini bilmediğimizden, birçoğumuz, ülkeye özgürlükler geldiği inancına kapılmıştık. 12 Eylül’ün baskıları öylesine ezip geçmişti ki, bu yapılanların 24 Ocak (1980) kararları ve yükselen birinci neoliberal dalga ile bir ilişkisinin olabileceğini aklımızdan bile geçirmemiştik. Oysa, özgürlükler(!) bir bütündü, gelince tam geliyordu.
Derviş-Türk yasaları
“Teşebbüs, inanç ve fikir hürriyeti” deniliyordu ama kısa süre içinde görüldü ki, Terörle Mücadele Yasası (TMY), baskı ve yasakları kaldırmıyor, sadece tanım ve biçimlerini değiştiriyordu. Daha sonra yapılan müdahalelerle tahkim edilerek daha da sofistike hale getirilen TMY ile, yeni bir yargılama usulü ve infaz rejimi geldi, “siyasi suç” ve “siyasi mahkûm” kavramları yerini “terör suçu” ve “terör nitelikli hükümlü” kavramlarına bıraktı. Görünürde “düşünce” suç olmaktan çıkarılıyordu, ama kaldırılan maddelerin yerini, bu yasanın 7. ve 8. maddeleri ve TCK’nın 159, 312 ve diğer maddeleri aldı, bu ülkede başbakan dahil pek çok insan, düşüncelerinden dolayı hüküm giymeye devam etti. Bu arada, Türkiye mahpushanelerinin prestijli mahpusları olan “siyasiler” de tarihe karıştı.
TMY’nın getirdiği yeni infaz sistemine göre, “terör suçu”ndan ceza alanlar, “yüksek güvenlikli cezaevleri”nde tek ve üç kişilik odalarda kalacaklardı. Öngörülen yüksek güvenlikli cezaevleri ancak 10 yılda hazır hale getirilebildi, dünya yeni bir milenyuma girmeye hazırlanırken biz, “F tipi cezaevleri” ve “tecrit”i tartışıyorduk. Anlamlı bir rastlantı olarak, ekonomik krizle cezaevleri krizi eşzamanlı gelmişti. Ne ilgisi var diye düşünenler olacak ama “çözümler” de eşzamanlı ve benzer şekilde oldu, TBMM, Kemal Derviş yasaları ile Hikmet Sami Türk yasalarını aynı tarihlerde çıkardı. Derviş yasaları malum, hani o 15 günde çıkmazsa Türkiye batar diye dayatılan 15 yasa, Türkiye’yi neo liberal dünya sistemine eklemleyen “yapısal” düzenlemeler. Derviş yasaları ile nasıl “bozuk, hantal, çağdışı ve işlemez” hale ge(tiri)len Türkiye ekonomisi dünya sistemine eklemlendiyse, Türk yasaları ile de, artık yönetilemeyen, ıslah etmesi şöyle dursun, suçlu/terörist üreten, Türk infaz sistemi küresel güvenlik konseptine uyduruldu. Buna göre F tipi cezaevlerinden başlayarak Türkiye cezaevlerindeki mahkûmlar tek ve üç kişilik “odalar”da tutulacaklar, spor alanları, kütüphane ve iş yurtlarından oluşan “ortak kullanım alanları”na ancak “treatment/iyileştirme” programlarını almayı kabul ettikleri takdirde çıkarılacaklardı.
Nesneleştirilmiş mahkûm
Hücreye kapatılarak tecrit edilme elbette ciddi bir durumdur, ama burada asıl üzerinde durulması gereken, hücreden çıkarılmanın maliyetidir. Hücreden çıkmaya karar verdiğiniz an, sadece “anormal, sorunlu, hasta, sakat, terörist” olmayı değil, bunlardan dolayı “ıslah/tedavi” edilmeyi de kabul etmiş oluyorsunuz. Hücrede iken özgürlükleriniz elinizden alınır, insanlarla temasınız yok, kimseyle konuşamıyorsunuz, dahası korkuyorsunuz, başınıza bir şey ge(tiri)lse sesinizi hiç kimseye duyuramayacaksınız. İşte tam da bu durumdayken “itiraf edin, teslim olun ve ortak kullanım alanlarına çıkın” diyorlar. F tipi cezaevleri, odaları/hücreleri ile bilinir ama buralarda esas olan ortak kullanım alanlarıdır. Mekân ve işleyiş olarak bütünüyle sizin normalleşmeniz ve yararlı bir mahkûm/yurttaş olmanız için düzenlenmiş olan ortak kullanım alanlarına çıktığınızda başka ve daha etkili/yıkıcı bir tecridin içine giriyorsunuz.
Doğru, diğer insanlarla biraradasınız, ne var ki, serbest değilsiniz, onlarla temasınız, yönetimin koyduğu kurallar çerçevesindedir, bu çerçeveden çıkarsanız derhal hücreye konulma tehdidi ile karşı karşıyasınız. Bu bir çıkmazdır, insanın insan olma halinden “izole” edilmesi, nesneleştirilmesidir.
Bu şekilde nesneleştirilen mahkûmlar, sadece sistem için tehlike olmaktan çıkmıyor, aynı zamanda ucuz işgücü haline de geliyorlar. Cezaevlerinde spor alanları, okuma odaları gibi ortak alanlar da mevcut ama esas olan iş yurtlarıdır. Binlerce metrekarelik alanlar ayrılan iş yurtlarının zaman içinde özelleştirilerek çokuluslu şirketlere devredileceği ve buralarda atölye ve fabrikaların kurulacağından hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Biraz hayalgücü ile tüm dünyanın yavaş yavaş F tipine dönüştürüldüğünü iddia edebiliriz. Bu anlamda F tipi, sadece mahpuslar için değil derece derece tüm insanlar için öngörülen bir sesizleştirme ve dahil etme projesinin pilot uygulamasıdır.
Küresel F tipi ise şöyle kuruluyor: Tarihin sonuna gelindi, insanoğlu için en doğru ve iyi olan bulundu. “Liberal demokrasi”nin en doğru ve en iyi olduğu, tek değerlendirici olan “kutsal bilim” tarafından ifade ediliyor. Liberal demokrasilerde, demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi değerler de var ama tayin edici olan serbest piyasadır.
Demokrasi, insan hakları ve özgürlükleri istemek yeterli değildir, bunları, yanlarına toplum bilimci, ruh bilimci, siyaset bilimci,… adı ile bir sürü uzman toplayan egemenlerin anladığı gibi anlamalısınız. Bu da yetmez, en birinci uzmanlar olan iktisatçıların, düzenlediği piyasalara inanmalısınız. Serbest piyasa “Allah birdir” hükmündedir, serbest piyasa ile ilgili en küçük bir falsonuz sizin uğursuz şeytan ilan edilmeniz için yeterlidir. Artık her an, her yerde kurulmuş olan F tipi cezaevlerine alınabilir, hücreye konulabilirsiniz.
Evet, F tipleri her yere kuruldu; üniversitede, bürokraside, medyada, siyasi partilerde, sivil toplum örgütlerinde,… hatta evinizde bile F tipleri vardır. En önemlisi, F tipleri insanların kafalarında kuruldu, eğer tekfir edilmiş bir muhalifseniz tecrit edilmekten kurtulamazsınız; size bütün kapılar kapatılır, üzerinize kilit üstüne kilit vurulur. Tecritten çıkmanın tek yolu var, tövbe etmek, ancak o zaman ortak kullanım alanlarına girebilir, üniversiteye, bürokrasiye, medyaya, sivil topluma, hipermarkete,… dönebilirsiniz. Döndüğünüz anda da nesneleştirme süreci başlıyor, piyasanın dişlilerinden biri oluyorsunuz, artık sistemin yanlışlığını sorgulayacak, sizin olan bir aklınız yoktur. Zararsız hale getirilmişsinizdir ama bu yeterli değil, işleyen sisteme yararlı bir yurttaş olmalısınız. Bunun için de piyasa ile bir bağlantı kurmanız gerekir, size sunulan nimetleri(!) tatmalısınız. Örneğin, bankalara gidip 20 yıl vadeli konut ya da araç kredisi almalısınız.
Bu şekilde neo liberal mekanizmaya kalıcı bir şekilde demir atmış/dahil edilmiş oluyorsunuz. Artık isteseniz de muhalif olamazsınız, çünkü muhalefet kriz demektir, kriz ise batmanız anlamına geliyor. Bundan sonra ömrünüzü neoliberal mekanizmanın sağlığı ve selameti için dua etmekle geçireceksiniz.
İçeride ya da dışarıda olun F tipi mantığı değişmez; yönetimin/iktidarın/egemenlerin doğru bildiğini reddedenler “sorunlu/hasta” mahkûmlar/yurttaşlardır, bunların iyileştirilmeleri/ıslah edilmeleri gerekir. Modern zamanlardan kalma olan sürekli kapatılma ve tecritte mantık, “normaller”in korunmasıydı, şimdiki mantık “sorunlu” olanların iyileştirilip dahil edilmeleridir, o nedenle “kapatılma ve tecrit”, sadece “treatment/iyileştirme”yi kabul ettirmenin aracıdır. Şimdilerde egemenler, maliyet ve kâra daha çok önem veriyor; sorunlu mahkûm/yurttaşları kısa sürede tecritten çıkararak sadece onları kapatmanın getirdiği maliyetten kurtulmuyorlar, sistemin içine alarak onlardan kâr etmenin yoluna bakıyorlar.
Radikal 12/03/2006