”Halkı askerlikten soğutma” 318 davasında 4 kişiye hapis cezası

6 Ocak’ta Ankara’da, tutuklu vicdani retçi Enver Aydemir’le dayanışma eyleminde zorla gözaltına alınan ve “Türk Silahlı Kuvvetlerini aşağıladıkları” ve “Halkı Askerlikten Soğuttukları” gerekçesiyle haklarında 1-10 yıl arası hapis istemiyle dava açılan 19 kişinin karar duruşması dün (17 Haziran) yapıldı.
Savcının beraat istemine rağmen hakim; “TCK’nın 318. maddesinin, her gün terörle mücadele etmek konumunda kalan TSK ve emniyet güçlerinin gösterdiği çabaların yok sayılması” anlamına geleceğini belirterek 4 kişiye hapis cezası verdi. 3 kişinin cezası, “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” yasasına dayanılarak ertelenirken, vicdani retçi Halil Savda’ya verilen 6 ay hapis cezasına erteleme uygulanmadı.

MİLİTARİZMİN ZIRHI; TCK Madde 318 ”Halkı Askerlikten Soğutmak” Suçu!
“TCK mad. 318, silahlı organizasyonları, onların insan kaynaklarını, finans kaynaklarını ve militarizasyonu korumaktadır. Ölmenin yüceltildiği, öldürmenin öğretildiği askerlik mantığına karşı çıkmak vicdan, hoşgörü ve sağduyu sahibi her bireyin sorumluluğudur. Burada tamda “öldürmeyin” demek insan olmanın gereğidir. Bu vicdanın sorumluluğudur aynı zamanda.”
Keşke dünyadaki herkes soğusa silahtan, savaştan, askerlikten! Ve bir son bulsa artık bu ölüm oyunu… Cezaevinde tutulan Volkan Sevinç ve 18 arkadaşı Ankara 10. Asliye Mahkemesi’nde 15 Şubat saat 10:30’da yargılanacaklar. “Öldürmeyi Reddetmek Suç Değildir; 318’e Hayır” demek için Volkan Sevinç ve arkadaşlarının yanında olalım mı? Ne dersiniz…

Anti-militarizm, savaş ya da şiddet karşıtlığı olmanın çok ötesinde toplumsal alanın bütün yapı ve ilişkilerinde güç-merkezliliğin, ataerkilliğin ve amaçlı-amaçsız şiddetin tasfiye edilmesi ve yeni bir dünyanın tamamen barışçı ilişki ve yapılar ekseninde kurulması anlamına geliyor. Uluslararası ilişkiler ve hukuk dediğimiz şey aslında birbirine sistematik yaptırım ve şiddet uygulayabilme imkânına sahip güçlerin hiyerarşik konumlanışı üzerinden yürüyor.

Özellikle militer ve paramiliter güçlerin bu kadar doğrudan siyasetin aktörü olduğu ve toplumsal yapıda bu denli kanıksandığı, her gün yeniden üretildiği, yaşadığımız coğrafyada “anti-militarist” kimliğin çok daha insani ve ahlaki bir temele dayanması gerekiyor. Bu anlamda Türkiye gibi, askeriyenin, düzenin temel dinamiklerinden biri olarak siyasi, ekonomik ve hukuksal açıdan özerk durumda örgütlenebildiği, askerliğin zorunlu olduğu ve dahası devlet-vatandaş arasındaki ilişkilerin doğrudan ya da dolaylı şekilde askeriye tarafından belirlendiği bir ülkede anti-militarist mücadelenin önemli ayaklardan birini de “vicdani redçilik” oluşturuyor.

Kapitalizmin, her türlü sömürgeciliğin, milliyetçiliğin, heteroseksizmin, yaş hiyerarşisinin, sakatlara yönelik ayrımcılığın vb köklü aşılabilmesi için antimilitarizme, antimilitarist analize, antimilitarist politikaya ihtiyaç vardır.

Bunun içinde militarizm eleştirisinin doğru ve cesurca yapılması gerekiyor. Vicdani redçilik ve vicdani red savunusu maalesef bir dizi baskı ve engel ile karşılaşmaktadır. Ordu eleştirisi yıllardır ya yapılamamaktadır ya da yapıldığında hapis cezaları ile cezalandırılmaktadır. Militarizm eleştirisi yapılmadan antimilitarizmi anlamak, uygulamak, barışı savunmak ve militarizmi aşmak mümkün değildir. İşte tamda burada türk militarizminin koruyucu zırhı olarak seksen yıldır iş gören “halkı askerlikten soğutma suç” tanımını anlamak ve aşmak önem kazanıyor.

Türkiye’de savaş karşıtları Eylül 2007 tarihinde TCK’nin 318. Maddesi’nin (Halkı askerlikten soğutma suçu) ortadan kaldırılması için harekete geçti. Demilitarizasyon ve barış için ordu eleştirisinin doğru ve özgür yapılması gerekiyor. Askerlik bir dogma, bir tabu, bir kutsal değildir; dünyevidir ve eleştirilebilir, sorgulanabilir. “Barış için savaşın insan kaynaklarını kurutmak gerekiyor” düşüncesiyle harekete geçen savaş karşıtlarının sloganı ise “Öldürmeyi reddetmek suç değildir; 318’e hayır” idi. Bu sloganla bir kampanya başlatıldı. Ancak 318. Madde hala hayatımızda. Bir çok savaş karşıtı ve destekçileri ya bu madden yargılanıyor ya da cezaevine atılıyor. Burada eleştiriyi suç sayan ilgili yasa maddesini, bunu devrede tutan zihniyeti ve kurumu deşifre etmek önem kazanıyor.

318. Madde neyi kapsıyor? Amacı ne?
TCK’nin 318. Maddesi, “Halkı askerlikten soğutma” fiili, “Milli savunmaya karşı suçlar” adı altında 1926 yılında suç olarak kabul edildi. 1889 tarihli İtalyan Zanardi Kanunu (765 sayılı TCK 1926–2005) Türkçeye çevrilerek kabul edildiğinde, dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bey TBMM’de yaptığı konuşmada; “Arkadaşlar, ceza kanunumuz çok serttir. Çünkü inkılâp çok kıskançtır” demişti. Evet, TCK çok sertti ve totaliter bir içerikteydi. Bunun en açık ifadesi de, “halkı askerlikten soğutma” olarak düzenlenen TCK’nın 155. maddesidir. Bu yasa maddesi ile “ordu ve askerlik eleştirilemez kurum ve değerler” olarak korunmaya alındı. Bundan böyle askerlik ve ordu eleştirilmeyecekti; eleştirildiklerinde ise eleştirenler cezalandırılacaktı. Zanardi Kanunu Mussolini İtalyası’nda değiştirilip daha baskıcı hale getirildi ve aynı değişiklik geciktirilmeden Türk Ceza Kanunu’na da aktarıldı. 765 sayılı TCK, 2005 yılında değiştirilip yerini 5237 sayılı TCK’ya bıraktığında, “halkı askerlikten soğutma” hükmünü düzenleyen 155. madde, bu kez karşımıza 318. madde olarak çıktı. Yasa ve madde numarası değişmişti ama öz ve içerik aynen korunmuştu. 2006 yılında yapılan bir değişiklik ile “halkı askerlikten soğutma” fiili “terör suçu” kapsamına alınarak 318. madde daha da ağırlaştırıldı.

Halkı barıştan soğutmak neden suç değil?
Halkı askerlikten soğutmak suçtur, çünkü yasanın orijinalinin yazıldığı 19. yüzyıl sonu İtalya’sında erkekler askerlik yapmak için pek hevesli değillerdi. 1. Dünya Savaşı’nda tüm cephelerde %10’a varan firar vakaları yaşanıyordu. Osmanlı ordusunda da firar olayları revaçtaydı. Yakalanan asker firarilerinin akıbeti hemen her ülkede ya zindana atılmak ya da kurşuna dizilmekti. “Kurtuluş savaşı” ile birlikte yaratılan ulusçuluğun başarılı olabilmesi için de halkın askerleştirilmesi gerekiyordu. Osmanlı’da halk arasında bir “kayıp” duygusu olarak belleklere kazınan askerlik algısı değiştirilmeliydi. Bunun içinde M. Kemal’in bizzat yazdırttığı milli güvenlik kitabı ortaokullarda ders kitabı olarak 1926 yılından itibaren okutulmaya başlandı. Yine askerlik konusunda gönülsüzlük yapanları korkutmak ve baskı altına almak için cumhuriyetin ilk yıllarında İstiklal Mahkemeleri kuruldu. Bu mahkemelerin asli görevlerinden biri asker firarilerini yargılayıp cezalandırmaktı. İstiklal mahkemelerinde onlarca asker firarisi kurşuna dizildi. 1960’ların özgürlük rüzgârı tüm dünyada askerlik/orduları sorguladı. Ordu ve askerlik eleştirileri yapılarak, ordu siyasetin dışına taşınmaya çalışıldı. Türkiye bu rüzgârdan etkilenmedi. Sosyal yaşamın derinliklerine sinen militarist kurum ve anlayışları eleştirmek halen bir tabu. Türkiyede bu tabu kırılamadığı için yazar, aktivist ve siyasetçiler halkı askerlikten soğuttukları iddiasıyla geçmişte yargılandılar ve ceza evine atıldı..

En son örneğini ise Ankara’da yaşadık. Ocak 2010’da Ankara’nın Yüksel Caddesi’nde Vicdani Redçi Enver Aydemir’le Dayanışma İnisiyatifi tarafından yapılan basın açıklamasına katılan 23 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan 22 kişi serbest bırakılırken, Volkan Sevinç tutuklandı. Ankara Başsavcılığı’nın gözaltına alınan 19 kişi hakkında hazırladığı ididanamede ise şu suçlamalarda bulundu; a-) Halkı askerlikten soğutmak b-) Kanunsuz gösteriye katılmak ve kanunsuz gösteri yönetmek c-) Suç ve suçluyu övmek. Yani yine karşımıza 318. Madde çıkıyor.

Halkı askerlikten soğuttukları iddiasıyla kimler ne kadar ceza aldı?

1926 yılında hayatımıza giren “halkı askerlikten soğutma” suç ibaresi TCK’nın 155. maddesi olarak uzun yıllar cezalandırma maddesi olarak var oldu. TCK 155. maddesi nedeni ile bir çok yazar, akademisyen, aktivist ve sanatçı hapse atıldı. İşte size birkaç örnek:
* HBB TV program yapımcısı Erhan Akyıldız ve muhabir Ali Tevfik Berber 1993 yılında genelkurmay askeri mahkemesinde yargılandılar ve iki ay hapis cezasına çarptırıldılar.
* Sanatçı Bilgesu Erenus, Ocak 1993 yılında sarfettiği “Anneler! Rica ediyorum, yalvarıyorum. Çocuklarınızı askere göndermeyin” sözleri nedeniyle 2 ay hapis cezasına çarptırıldı.
* Yazar Saruhan Oluç ve Mustafa Doğan, ikişer ay hapis ve 160.000’er TL ağır para cezasına mahkum edildiler. Doğan’ın hapis cezası paraya çevrildi. Oluç ise cezasını hapiste geçirdi.
* Osman Murat Ülke: Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde sürmekte olan dava 29 Ocak 1997’de sonuçlandı ve Ülke, TCK 155’e muhalefetten altı ay ceza aldı.
* Koray Düzgören ve Nilüfer Akbal: Ankara Genelkurmay Askeri Mahkemesi’nde yargılanan Akbal ve Düzgören, ikişer ay hapse mahkum edildi. Düzgören, karardan sonra AİHM’e başvurdu. AİHM, Düzgören’in adil yargılanmadığına ve ifade özgürlüğünün kısıtlandığına oybirliğiyle karar verdi ve Türkiye’yi tazminata mahkum etti. Düzgören ve Akbal ceza alınca müzisyen Şanar Yurdatapan ve gazeteci Nevzat Onaran aynı metni bir kez daha yayımlayarak aynı yöntemle kendilerini ihbar etti. Ankara Genelkurmay Askeri Mahkemesi tarafından ikişer ay hapse mahkum edildi. İkisi de cezaevine girdiler. Kararın kesinleşmesinden sonra Yurdatapan ve Onaran AİHM’e başvurdu. AİHM, Türkiye’yi bir kez daha tazminat ödemeye mahkum etti.
* 2005 yılında “halkı askerlikten soğutma” suçu TCK’da 318 oldu. Madde 318 nedeni ile aralarında Perihan Mağden, Bülent Ersoy, Birgül Özbarış ve Doğan Özkan’ında bulunduğu bir çok gazeteci, yazar, sanatçı ve aktivistin bulunduğu onlarca kişi yargılandı. Bu yasa maddesi nedeni ile bana beş (5) ay hapis cezası verildi. Dosyam yargıtayda ve onanması durumunda cezaevine gireceğim.

TCK 318, Anayasa’ya aykırıdır

318’inci madde, “(1) Halkı, askerlik hizmetinden soğutacak etkinlikte teşvik veya telkinde bulunanlara veya propaganda yapanlara altı aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir. (2) Fiil, basın ve yayın yolu ile işlenirse ceza yarısı oranında artırılır” demektedir. Terörle Mücadele Kanunu 4’üncü maddesi ise ‘halkı askerlikten soğutmak’ suçunu ‘terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde” işlendiğinde terör suçu saymaktadır. Oysa Anayasanın 25’inci maddesi düşünce ve kanaat özgürlüğünü, 26’ıncı maddesi ise düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü güvence altına almaktadır. Bu özgürlüklerin kullanımı, telkin, teşvik ve propagandanın da güvence altına alınması ile olanaklıdır. Anayasal güvence altına alınan özgürlükler, TCK md. 318’in yasaklamaya çalıştığı içeriktir. Bu özelliği ile 318. Madde anayasanın korumaya aldığı özgürlükleri yok saymaktadır. Bu anayasanın ihlalidir. Düşünce ve ifade özgürlüklerinin sınırlanması, ancak Anayasa’nın 13 ve 26’ıncı maddesindeki koşullarda mümkündür. Oysa TCK’nın 318’inci maddesi hiçbir şekilde bu koşulları taşımamaktadır ve “askerlikten soğutmaya yönelik teşvik, telkin veya propagandada bulunmak” şeklindeki ifadeler, ‘hukuk devleti’ ilkesine aykırı olarak “suç unsuru” sayılmaktadır.

TCK 318, uluslararası hukuka aykırıdır

Anayasanın 9. Maddesi Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeleri yasa hükmünde kabul etmektedir. Anayasanın 90/5’inci maddesi ise, bir uluslararası sözleşme hükümlerinin iç hukuk kurallarıyla çatışması halinde uluslararası sözleşme hükümlerinin esas alınacağını açıkça ifade etmektedir. Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 18 ve Kişisel ve Siyasal Haklar Sözleşmesi 18’inci maddelerinde herkesin düşünce ve ifade özgürlüğüne hakkı olduğu belirtilmektedir. Türkiye uluslararası düzenlemelere ve AİHM kararlarına uyma yükümlülüğü altında iken, TCK md. 318’i uygulayark bu anlaşmaları ihlal etmektedir. Burada yapacağım alıntı düşünce ve ifade hürriyetinin sınırlanamayacağını açık bir şekilde ifade etmektedir. “İfade özgürlüğü, sadece lehte olduğu kabul edilen ya da zararsız ya da ilgilenilmeye değmez görünen bilgi ve düşünceler için değil, aynı zamanda devletin ya da nüfusun bir bölümünün aleyhine olan, şok eden, rahatsız eden düşünceler için de uygulanır. Bunlar demokratik toplumun olmazsa olmaz unsurlarından olan; çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir.” (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı: ‘Handyside v. Birleşik Krallık, 1976’)

TCK mad. 318 Yaşama Hakkını Yok Saymaktadır.

Yine dünya, her geçen gün silahlanıyor ve ekonomik kaynakların büyük bir bölümü silahlanmaya gidiyor. Stockholm merkezli uluslararası Barış Araştırma Enstütüsü (SIPRI), 2006 yılı raporu, tüyler ürperten gidişatı gözler önüne seriyor. Buna göre, 2006’da küresel askeri harcama tutarı on yıl öncesine göre % 37 artışla 1,2 trilyon dolara çıktı. Bu dünyada yaşayan her insan için 177 dolarlık silah harcaması anlamana geliyor. Dünya nüfüsunun önemli bir kısmı aç. Ekmek bulamadığı için her gün onlarca kişi hayatını yitiriyor. Eleştirilerimizin silahlı organizasyonlara, onların insan kaynaklarına, finans kaynaklarına ve silahların üretim ve transferine dokunması kaçınılmazdır. TCK mad. 318 silahlı organizasyonları, onların insan kaynaklarını, finans kaynaklarını ve militarizasyonu korumaktadır. Ölmenin yüceltildiği, öldürmenin öğretildiği askerlik mantığına karşı çıkmak vicdan, hoşgörü ve sağduyu sahibi her bireyin sorumluluğudur. Burada tamda “öldürmeyin” demek insan olmanın gereğidir. Bu vicdanın sorumluluğudur aynı zamanda. “Öldürmeyi reddetmek” ve reddetmeye çağırmak ilgili yasa maddesi ile cezalandırılmaktadır.

Herkes askerlikten soğusaydı ve savaşın insan kaynakları kurusaydı şu dünyada neler olmazdı? İşte birkaç yanıt!

*Almanya’da Hitler, 6 milyon insanı öldürecek suç ortaklarını bulamazdı. Unutmayın, Hitler bir tek kişidir ve faşizmine ortaklık eden itaatkar askerleri olmasaydı 6 milyon insanı tek başına öldüremezdi.

*Bosna’da binlerce kadın tecavüze uğramazdı. Çünkü militarizm ve savaş erkek egemendir.

*Halepçe’de, Saddam Hüseyin katliam emrini verdiğinde, o emri uygulayacak kişi bulamazdı. Saddam Hüseyin bir tek kişidir ve tek başına yaklaşık 10 bin insanı öldüremezdi.

*Türkiye’ye savaş açan devletler, Çanakkale’ye getirecek asker bulamazlardı. Böyle bir savaş hiç olmazdı. Anzaklar da, Türkiyeliler de diğerleri de öldürülmezdi.

*Osmanlı’daki Talat, Cemal ve Enver üçlüsü Ermenileri katledecek askerler bulamazlardı. Ermeni jenosidi gerçekleşmiyecek bugün anadoluda milyonlarca ermeni yaşıyor olacaktı.

*1960, 1970 ve 1980 darbeleri gerçekleşmiyecek ve yüzbinlerce kişi işkenceden geçemeyecek, darağaçlarında asılamayacak ve öldürülemeyecekti. Bugün ki balyoz, eldiven, yakamoz darbe girişimleri olmayacaktı. Muhtura yazacak kimse olmayacaktı.

*Ordu olmasaydı Dersim’de Kürt-Alevi katliamı olmayacaktı. Ve katliamın pilotlarından Sabiha Gökçen katliamdaki rolünden ötürü cumhuriyetin en seçkini olmazdı. Kürtler inkar edilmeyecek ve temel özgürlük ve insan hakları gasp edilmeyecekti.

*Bush, Irak’a saldırmayı planlayamazdı bile! Unutmayalım ki, Bush tek bir kişidir ve itaat eden askerleri olmasaydı, işbirlikçileri olmasaydı tek başına sayısız Iraklıyı öldüremezdi.

*Picasso’nun en önemli eserlerinden biri, Guernica olmazdı! Bu eser Alman bombardımanı altındaki Guernica kasabasını anlatır. Picasso; bir sergi sırasında kendisine, “Bu resmi siz mi yaptınız?” diye soran bir Alman generaline, “Hayır, siz yaptınız” cevabını vermiştir.

Özetle; tarih kitaplarından kan damlamazdı diyebiliriz. Bunlar oldu ve gerçekti. Tarih acı üzerinden tanımlandı. Öldükçe, öldürdükçe kutsandı bunu yapanlar. Şimdi diyorum ki, bundan sonra olmasın, bu şiddet gitsin bir daha geri gelmesin diye… Hepimiz askerlikten suğuyalım…

Mademki, evrenin bir noktasında var olduysak aslolan; ölümü değil yaşamı, öldürmeyi değil yaşatmayı-yaşamayı seçmektir. Dinlerin kuşatması ve milliyetçiliğin dayatması altında kalarak kutsanmış bir ölümün ve yok etmenin yerine, şiddetsiz, sömürüsüz bir dünya için uğraş vermek değerlidir gözümde! Üstelik insanın, şahadet ile yok ediciliğe soyunduğunu iddia ettiği bütün dinlerin kitapları iyi okunsaydı, anlaşılırdı aslında hepsinin gayet net bir biçimde ÖLDÜRMEYECEKSİN dediğini. Bunca net yaşanmışlıklara rağmen insanlar hala öldürecek mi birbirlerini ve “öldürmeyi ret edin” diyenleri hala cezalandıracak mı insanlık! Öldürmeyi ret edenleri cezalandırmaktan vazgeçtiğinde insanlık o zaman yaşamın kutsallığının hakkını vermiş olacak. Keşke dünyadaki herkes soğusa silahtan, savaştan, askerlikten! Ve bir son bulsa artık bu ölüm oyunu… Cezaevinde tutulan Volkan Sevinç ve 18 arkadaşı Ankara 10. Asliye Mahkemesi’nde 15 Şubat saat 10:30’da yargılanacaklar. “Öldürmeyi Reddetmek Suç Değildir; 318’e Hayır” demek için Volkan Sevinç ve arkadaşlarının yanında olalım mı? Ne dersiniz…

Halil SAVDA (vicdani redçi)

Sokak