Hrant Dink ödülü ”Vicdani Retçiler Hareketi”ne

“Hrant Dink ödülleri” sahiplerini buldu.
Hrant Dink Vakfınca, Dink’in doğum gününde Cemal Reşit Rey Konser Salonunda düzenlenen törende konuşan Hrant Dink’in eşi Rakel Dink, hafızaları ve vicdanları uyanık tutma adına bu ödüllerin verildiğini vurguladı.
Adalet Ağaoğlu, Judith Butler, Hasan Cemal, Daniel Cohn-Bendit, Rakel Dink, Alper Görmüş, Amira Hass, Irene Khan ve Boris Navasartian’ın yer aldığı jürinin değerlendirmesi sonucu bu yılki ödüllerden biri “Vicdani Retçiler Hareketi”ne verildi.
Uluslararası Hrant Dink Ödülü’nü vicdani ret hareketi adına alan Mehmet Tarhan, “Hrant gibi biraz ürkekçe ama özgürce” yaşadıklarını belirterek “Her vicdani ret barışın dilinden bir konuşmadır” dedi.
Ödülü tüm vicdani retçiler adına Mehmet Tarhan, jüri üyeleri Adalet Ağaoğlu, Alper Görmüş ve Amira Hass’ın elinden aldı.Tarhan konuşmasına 5 Ağustos’tan beri İzmir Şirinyer Askeri Cezaevi’nde bulunan vicdani retçi İnan Suver’in ret deklarasyonundaki, “Öldürmektense ölmeyi tercih ediyorum. Ben buradayım, buyurun” sözleriyle başladı.
“Sivil Ölüme” mahkumuz
Vicdani retçilerin 20 yıldır cezaevi-kışla-askeri mahkeme kıskacında bir kısır döngüye ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) tanımıyla “sivil ölüm”e mahkûm edildiklerini anlatan Tarhan, konuşmanın sonunda şunları söyledi:
“Her vicdani ret deklarasyonu militarizme karşı mücadele etmek, barışın dilinde konuşmak için kişisel bir taahhütnamedir. Bu ödül ile artık Hrant’a da söz vermiş oluyoruz. Borcumuz borç Hrant”

Türkiye’de Vicdani Ret Hareketi:

Aralık 1989 ve Şubat 1990’da, Tayfun Gönül ve Vedat Zencir’in sırasıyla, Sokak dergisi aracılığıyla askerliği reddettiklerini duyurmalarıyla doğdu.

1990’da “Askerliğe Hayır!” kampanyası başladı; Aralık 1992’de İzmir’de, 1993’te İstanbul’da Savaş Karşıtları Derneği kuruldu. Daha sonra “Askeri Yargıya Hayır!” kampanyası başlatıldı.

Bu kampanyalardan sonra, 1994-1999 arasında, “halkı askerlikten soğutmak”, “milli mukavemeti kırmak” iddialarıyla haklarında askeri mahkemelerde davalar açıldı, cezalar verildi.

2002’de Mehmet Bal, askerken vicdani reddini açıklayan ilk kişi oldu.

2004’te Halil Savda mevcutlu olarak askeri birliğe götürülünce vicdani ret açıkladı, tutuklu yargılandı.

2005’te tutuklanarak birliğe götürülen retçi Mehmet Tarhan, daha önceki davalardan farklı olarak “toplu erat önünde ve askerlikten tamamen sıyrılmak maksadıyla emre itaatsizlikte ısrar” suçlamasıyla yargılandı, 11 ay askeri hapishaneye kapatıldı.

15 Mayıs 2004’te “Militurizm Festivali”ni ve Sıhhiye Orduevi önündeki “Vicdani retçiler pilav günü”nü düzenlediler; İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesinde “Vicdani Ret Komisyonu” kurdular.

2006’da Osman Murat Ülke davasında AİHM, Türkiye devletinin vicdani retçilere uyguladığı baskıyı “sivil ölüm” olarak tarif etti.

2007’de Enver Aydemir Türkiye’de İslami gerekçelerle vicdani reddini açıklayan ilk kişi oldu.

Son dört yıldır Avrupa Komisyonu Parlamenterler Meclisi her altı ayda bir Türkiye’yi vicdani ret düzenlemesi yapması konusunda uyarıyor. 2010’da vicdani retçilerin sayısı 24’ü kadın, beşi görme engelli olmak üzere toplam 121’e ulaştı.

Tarhan’ın konuşma metni:

…“kısacası sözümün özü şudur komutanlar. Ben vicdani ret hakkı diye bir bilgiye sahip oldum. Onu kullanıyorum. …ve şunu da bilin size karşı da olsa, elime silah almayacağım. Bu yazdıklarımın size birer mermi gibi işleyeceğini biliyorum çünkü. Öldürmektense ölmeyi tercih ediyorum. Ben burdayım, buyrun…”

5 Ağustos’tan bu yana, işkenceleriyle ünlü İzmir Şirinyer Askeri Cezaevi’nde bulunan İnan Suver ret deklarasyonunu bu sözlerle bitiriyordu.
Hrant gibi “biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce” yaşamayı seçmiş, Hrant gibi burada olmakta ve burada kalmakta iyimser bir inada bağlanmış vicdani retçiler adına bu ödülü almak onur ve cesaret verici. Uluslar arası Hrant Dink Ödülü Komitesi ve jüriye teşekkür ederim.
20 yıldır bu ülkede vicdani retçiler cezaevi-kışla-askeri mahkeme kıskacında bir kısır döngüye mahkum ediliyor, tutuklu değillerse bile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin tanımıyla “sivil ölüm”e mahkum ediliyorlar. Aslında diyorlar ki bize: ya susun-vazgeçin, ya size vereceğimiz “çürük” raporuyla damgalamamıza izin verin, ya evinize kapanın kendi cezaevinizi inşa edin ya da gidin bu ülkeden.
“Kaynayan cehennemler”i bırakıp, “Hazır cennetler”e kaçmak herşeyden önce benim yapıma uygun değildi. Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık,” diyor ya Hrant; işte bunu söyleyebilenlere karşı bir sorumluluk hissinden güç alarak devam edebiliyoruz.
Retlerini açıklayarak “oyun”un kurallarını tamamen değiştirip hatta oyunu kaldırarak yeni bir ilham veren kadın retçilerden güç alarak devam edebiliyoruz.
Görmezden gelmemekte ısrar eden, mücadelemizi görünür kılabilmek için elini taşın altına koyanlardan güç alarak devam edebiliyoruz.
Her vicdani ret deklarasyonu militarizme karşı mücadele etmek, barışın dilinde konuşmak için kişisel bir taahhütnamedir. Bu ödül ile artık Hrant’a da söz vermiş oluyoruz.
Borcumuz borç Hrant.
Tekrar çok teşekkür ediyorum.

Lale Mansur’un sunuculuğunu yaptığı, Sıla ve Kardeş Türküler’in sahne aldığı geceye, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Zafer Üskül, BDP Milletvekili Ufuk Uras, Zeynep Tanbay, Serra Yılmaz ve Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin de katıldı.

Sokak