Kürt mücadelesinin bugün esas sorunları, ana problemleri nelerdir?

İran, Irak, Suriye ve Türkiye şeklindeki dört devletin hegemonyasının baskısı altındaki Kürt halkının mücadelesi bugün daha da netleşmektedir. Aslında, Küresel Kapitalizmin Yeni Düzeninde böyle anti-emperyalist mücadeleler gittikçe daha önemli olmaktadır. Ezilen diğer halklarla olan bu global benzerliklerinden çok uzakta, Kürt mücadelesi Orta Doğu’da yüzyıllardır “büyüyen savaş”ı temsil etmektedir.
Kürt mücadelesinin tarihi karakteri bugünkü isyan hareketinin merkezinde yer almaktadır. Kürt halkı yok sayılmış, öldürülmüştür; devletler kendi dillerini konuşmalarını ve kendi kültürlerine göre yaşamalarını yasaklamıştır. Bu sebeple Türk devletinin vesayeti altında olmadan kendi topraklarında yaşayabilme özgürlükleri, Kürt dilini konuşabilme özgürlükleri, Kürt kültürüne göre yaşayabilme özgürlükleri mücadelenin dayanaklarını oluşturmaktadır.
Kürt halkına karşı asimilasyon politikaları Türk devletinin ilk yıllarından beri devam etmiştir ve bu politikalara karşı direniş ilk olarak Ağrı[1]‘da, Dersim[2]‘de ve Şeyh Said isyanıyla ortaya çıkmıştır. Kürtlerin bu isyankar karakteri devletin daha radikal asimilasyon yöntemlerine başvurması anlamına gelmiştir. Bugünkü mücadelenin kökleri Türk devletinin ilk zamanlarında, hatta Osmanlı İmparatorluğu’nun son bir kaç on yılında aranmalıdır. Türk devletinin hegemonya sürecine karşı olan direniş özellikle Dersim’de olan soykırımlarla cevaplanmıştır ve yer değiştirmeye zorlamıştır.

2- Kürt mücadelesi büyük bir taban hareketidir. Bize kürt coğrafyası sorunu hakkında biraz bahsedin..

Devlet, Kürt topraklarında direkt şiddetle kontrol kurmak mümkün olmadığından beri, ağır bombardıman dışında Kürtlerin ekonomik olanaklarına siyasi ve ekonomik olarak saldırılarda bulunmaktadır. Bir mikro/yerel feodalizm biçimi olan ağalık sistemi de devlet tarafından desteklenmiştir. Bu tip toprak sistemiyle, devlet Kürdistan ekonomisinin halen ciddi bir yüzdesini oluşturan tarıma saldırıda bulunmayı planlamıştır. Ağalar devlet tarafından ekonomik ve teknolojik olarak desteklendi. Bu sayede ağalar hem toprak mülkiyeti edinmede güçlü kılındılar bununla paralel olarak Kürt köylüleri tarımsal üretimde teknoloji kullanımı ve edinimi konusunda ağaya bağımlı kılındılar. Ancak teknolojiyi ağadan edinen köylüler üretimlerinin yarısını ağaya vermekle yükümlüydüler. Ancak bu “yarıcılık” sistemi köylülerin ağalara topraklarını satıp ağaların otoritesi altında normal birer tarım işçisine dönüşüne kadar sürebildi. Bazı köylüler ise topraklarını sattıktan sonra göç ettiler.
Ekonomik rolleri dışında ağalar bölgede siyasi rol de oynamaktaydılar. hükümetler ağaları oy toplama ve kürtleri sisteme entegre etme aracı olarak da kullandılar. Bu politik durum sistemin dinci öğeleri tarafından da desteklendi. Türk devleti zaman zaman ağalara mecliste vekillikler bile verdi.
Bu şartlar altında – asimilasyon, soykırım, dışlama, topraksızlaşmaya zorlama, temsil hakkının salt ağalara verilişi- kürt insanları kendi dillerini konuşma hakkı için, kendi topraklarında yaşama hakkı için “Edi Bese” diyerek haykırdılar.
Bu gün mücadele sadece feodal beyler tarafından dayatılan bu şartlara değil; global kapitalizmin dayatmalarına, neo-ırkçılığın, cinsiyetçiliğin yeni yüzlerine karşı da sürmektedir. İktidar ve tahakkümün yeni biçimlerinin sorgulanması mücadeleyi daha uzun erimli kılmıştır.

3) Anarşistler olarak Kürt mücadelesine bakışınız nedir?

Türk devleti mücadeleyi “Kürt sorunu” olarak adlandırmıştır ve bu uluslararası politik yazında da öyle geçmektedir. Biz sorunun bu olmadığı konusunda ısrarcıyız, gerçek sorun “Türk devletinin asimilasyon sorunu”dur. Her tür güç ilişkisini sorgulayan anarşistler olarak, Kürtlerin direnişini görmezden gelemeyiz. Kürt halkı TC’nin doğuşundan beri devletin gerçek yüzüyle karşılaştırılmıştır. Onların mücadelesi bu topraklardaki isyan geleneğiyle beslenmektedir.
Ahali olarak, anarşist bir gelenek oluşturmak için insanları nasıl etkileyeceğimize önem veriyoruz. Bu uzun vadeli amaç doğrultusunda hareket etmeye ve plan yapmaya çalışıyoruz. Bu sebeple, ulusal karakteri konusunda bir duraksamaya kapılmaksızın Kürt mücadelesindeki yoldaşlar ile dayanışma içerisinde bulunmak bizim için tutarlı görünmektedir.

4-Bir çok çevre için DTP’nin zaferi olarak görünen son seçimlerin size göre Kürt mücadelesine herhangi bir olumlu etkisi var mı?

Son yerel seçimlerin olumlu bir etkisi var gibi görünmekte. 2009 yerel seçimlerinde Kürt bağımsızlık hareketini temsil eden DTP 1 büyükşehir belediyesi 7 şehir ve 50 taşra belediyesini kazandı.
Son seçimlerin sonucunun anlamı önemli. seçimler DTP’nin kapatılarak Kürt bağımsızlık mücadelesinin siyasal sesini durdurma tartışmaları eşliğinde yapıldı. seçim sonuçlarıyla Kürt halkı bu tartışmalara cevap verdi. Sadece DTP’nin kapatılma beklentisi değil, Öcalan’la ilgili tartışmalar da bu sonucu etkiledi. Oylarını Türk devletinin sürekli kapattığı ve yasakladığı bir gelenekten gelen bir partiye vererek Kürtler “buradayız ve DTP Kürt halkını temsil etmektedir” dedi.
Bu şartların olduğu durumlarda, karşısında olsak da temsili demokrasi sorununu sorgulamıyoruz. Daha çok, halk meclisleri, kadın ve gençlik konseyleri ve buna benzer organizasyonlarla yerel düzeyde katılımcı demokrasinin biçimleri olan bu tip özgür belediyecilik hareketlerinin DTP’nin geleneksel siyaset dışında hareket ettiğini göstermesi açısından önemli. Yerel seçimlerde kazanılan belediyelerin kürt temsilcilerinin mecliste oturmasından daha önemli olduğunu anlıyoruz. eğer diyarbakır belediye başkanı Osman Baydemir ile bir milletvekili ve DTP eşbaşkanı olan Ahmet Türk’ün popülaritesini karşılaştırırsak anlarız. Belirttiğimiz üzere bizler temsili demokrasiye ve burjuva seçimlerine inanmıyoruz. Fakat bu DTPnin kapatılmayla yüzyüze olduğu ve kürt mücadelesinin yeni bakış açılarıyla halkın doğrudan siyasete katılımı yönünde ilerleyişi gibi mahsus koşullar altında Kürdistan’da DTPyi desteklemenin Türk devletine karşı konumlanışı ifade ettiğini gördük, ve bu da Kürt halkının iradesini ifade ediyordu.

5) Orada Kürt kadınlarının gelenekler tarafından oldukça baskı altında olduğunu duyduk ve bu hikayeler çokça duyuluyor ve Kürt halkının gerici olduğunu göstermek için devlet tarafından destekleniyor. Bunun ne kadarı doğru? Kürtlerin özgürlük hareketinin kadınlar üzerindeki rolü nedir?

İlk olarak, Kürt hareketini teorize eden Öcalan’ın kadın özgürlüğünü merkeze aldığını göz önünde bulundurmalıyız. Çünkü kadınların üzerlerinde otorite kurulan ilk sosyal sınıf olduğunu, bu sebeple de toplumun özgürleşmesinin kadınların özgürleşmesiyle başlaması gerektiğini savunuyordu. Bunun sonucu olarak, Kürt hareketi kadınların sosyal ve politik arenada olduğu kadar silahlı mücadelede de bağımsız örgütlenmesine önem verir. DTP’de bir eşbaşkanlık sistemi vardır, yerel kadın konseyleri vardır ve hem gerillalarda hem de Kürt şehirlerinde kadın örgütlenmeleri vardır; bunlar da teorinin pratikteki uygulaması olarak görülebilir.
Ayrıca Kürt kadınlarının dünyadaki en politik kadınlar arasında olduğunu belirtmeliyiz. Bunu her 8 Mart’ta, sokaklardaki Kürt kadınlarının sayısının diğerlerinden 30 kat daha fazla olduğu zaman görebilirsiniz.
Ağalık sistemi kadınları sadece bir eşya olarak görür. Para veya ahır hayvanları karşılığında takas edilebilirler. Kadınlar kendi hayatları hakkında seçim yapmaktan mahrum bırakılırlar ve sosyal, ekonomik ve politik hayattan izole edilmişlerdir. Devletin de desteğiyle Ağalar kadınların ekonomik hayattan uzak kalmasında önemli rol oynarlar. Onlara göre, kadın çalışma hayatında gereksizdir ve çalışmaya uygun değildir. Kadının evinde kalıp ev işi yapması ve çocuk büyütmesi beklenir. Dini faktörlerle de birleşen bu izolasyon erkeklerin kadınların üzerinde sahiplik iddia etmesine ve onları sadece bir cinsel obje olarak görmesine sebep olur. Böylece kadınlar namus sembolü haline gelirler ve bu sembolün dışına çıkacak bir hareket yaptıklarında namus cinayeti adı altında öldürülürler. Devlet ilk bakışta bu cinayetlere son derece karşı görünüyor olabilir. Ne var ki, daha önce de belirttiğimiz üzere Ağalar devlet tarafından son derece desteklenmektedir ve hatta devlet tarafından ortya çıkarılmışlardır. Bu gerçeğe dayanarak, buna karşı sözde çabalarına rağmen namus cinayetlerine esas olarak devletin sebep olduğu açıkça görülebilir.

6) Popüler Türk ve Kürt hareketlerinin arasında bağlantı kurmaktaki ana problemler nelerdir?

Türk sol hareketi çoğunlukla işçi sınıfı hareketine odaklanmıştır. Dolayısıyla Kürt mücadelesini devrimden sonra çözülebilecek ikincil bir problem olarak gördüklerini söyleyebiliriz. Yeterli önemi vermemekte ve Kürt halkıyla pek dayanışma göstermemektedirler.
Belki de Kürt meselesine bu ‘ilgi’ yetersizliğinin en önemli sebebi bazı Türk ’sol’ gruplarının TC’nin otoriter kurucusu Mustafa Kemal’i hala anti-emperyalist bir kahraman olarak görmesi ve bu sebeple de onun milliyetçi fikirlerini kabul etmeleridir. Onu bir tür Che Guevara olarak ve Kürt mücadelesini ABD’nin Türk topraklarını ikiye bölme ve ‘pastanın daha küçük parçalarını yeme’ hedefi için bir ‘araç’ olarak görmekteler. Böylece ilk başta anti-emperyalist olan yaklaşım Kürtleri sorun çıkaranlar ve ABD’nin pençeleri olmakla suçlayan milliyetçi bir hal almaktadır.
Diğer taraftan, popüler Türk hareketi, devlet merkezli sosyalizmi acımasızca eleştiren teorisi nedeniyle anarşizme daha yakın olan Kürt hareketinden ayrılmıştır. Özellikle son on yıldır Kürt hareketi devlet merkezli bir mücadele olmaktan uzaklaşmış ve daha çok bir toplumsal devrim düşüncesi haline gelmiştir. Bu bazen “demokratik konfederalizm” veya “demokratik komünalizm” gibi isimlendirilmektedir. Fakat bu fikrin Murray Bookchin’in öğretilerinden ilham alarak toplumsal ekoloji görüşleriyle zenginleştiğini söyleyebiliriz.

7. Uluslararası özgürlükçü ve dayanışma hareketinden ne bekliyorsunuz?

Günümüzde gücün küreselleşmesi, direnişi de küreselleştiriyor. Dünyanın dört bir yanındaki direniş hakkında bilgi sahibi olmak bize umut ve sistem karşısında onunla başa çıkma gücü veriyor. Bu uluslararası dayanışma ağı ile direnişimizi güçlendirebileceğimize inanıyoruz. Kapitalizm bireylerin yaşamlarını gitgide daha fazla kontrol altına aldığında ve ulus devletler küresel kapitalizmin yeni düzeninde daha fazla rol sahibi olduğunda; biz, -kapitalizm, ırkçılık, cinsiyet ayrımı, devlet otoritesi, vs.- karşıtları olarak mevcut durumda birbirimize daha çok ihtiyaç duyarız.
İnanıyoruz ki diğer insanların deneyimlerinden çok şey öğrenebiliriz. İlk olarak; bizim gibi, daha az deneyimli gruplarla deneyimlerinizi paylaşmanız çok önemli. Anarşizm topraklarımızda yayılırken bu ortak deneyimler bizi karşılaştığımız sorunları çözeceğimize inandırabildi.
Son zamanlara dek anarşistler çoğunlukla kısa vadeli hedefler üzerine, küçük gruplarca yürütülen, küçük kampanyalarla organize olurlardı. Uluslararası dayanışma anarşizme uzun vadeli hedeflerle sosyal bir vasıf kazandırmak için çok önemli. Uzun vadeli projelerimizi yürüttüğümüz süreçte deneyimlerimizi paylaşmaya ihtiyacımız var. 1850′lerin ruhunu aldık ama 2004′ten beri sahnedeyiz. Latin Amerika’da bir devrimci geleneği olan siz umuyoruz bizimle deneyimlerinizi paylaşır ve bizimkileri dinlersiniz.
(Şili’li anarşistlerin İstanbulAhali ile yaptıkları röpörtajdır 2009)

Sokak