Ölüm kendinin olunca ölümdü, Ölmedin !
Sen gitarını alıp sahneden ineli tam 6 yıl olmuş. Hâlâ kötü şeyler görüyoruz, savaşlar, katliamlar, ölen, öldürülen çocuklar görüyoruz… Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar görüyoruz… Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar görüyoruz… Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar görüyoruz. Bizler de ölüyoruz. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söylüyoruz, biz de senin gibi ve teşekkür ediyoruz bu dünyaya bizi seninle tanıştırdığı için…
Çok iken bir şey, bir iken çok şey oluyoruz… Acı biber turşusu yiyor, otuz metre karede her şeyle çok sevişiyoruz.. Toprak sahipleri, çok uluslu şirketleri ve işbirlikçi yerlileri, çeteciler ve yalakaları, baş ve bakanları, milletlerin bekçileri ve sürülerinin olduğu yerde yer kavgası vermiyoruz…hiç bir yerde oluyoruz, senin
gibi …
Sen sahneden indikten sonra, gençler aldı eline gitarları, tulumları, yok olmasın diye kültürler, yok olmasın diye diller, yok olmasın diye, bütün her şey inadına çaldılar…Yürüyorlar.
Sen sokaklardan ayrıldıktan sonra, gençler çıktı sokaklara, gıcık, illet, muhalif, deli bir herif, deli bir kadın olmaya çalışan gençler…Yürüyorlar.
Peki sen ne yapıyorsun, izliyor musun tüm olanları, kızıyor musun yine, yönetenler, iktidarlar gerizekalı diyor musun?
Yerinde durmadın hiç, ne sahnede, ne alanlarda…hep yaramaz bir çocuktun sen. Albüm kapaklarına yazdın, “sahil yolu ölüm yoludur” diye, Akkuyu’da nükleer santrali, Gökova’da termik santrali, Fırtına Vadisi’nde hidroelektrik santrali yazdın.. bu projeler kapsamında yok edilen ve durdurulamazsa tümüyle yok edilecek olan sahillerimiz ve çocukluğumuz ve geleceğimiz ve tarihimiz….YAŞAM, diye bas bas bağırdın…
Dereler ve vadiler direniyor Kazım, Sinop ve Akkuyu direniyor…Yaşam alanları yok olmasın diye direniyor…Yeni Çernobiller olmasın, devletin baş ve bakanları televizyonlarda halkı kandırmasın, dereler özgür aksın, çocuklar ölmesin diye direniyor…
Aşk ve özgürlük için dedin, devrimi hep düşündün, şöyle olsun böyle olsun demedin hatta bir sistem bile kurabilirdin kendine, yapmadın.O anda bunu düşündün, ve böyle yaşamaya başladın.Sana kimse bir puan yazmadı ama bir şey, bir çok şey verdin bu hayata… Bakkaldan manavdan bir şey alırken tuhaf bir ilişki kurdun, hoş bir ilişki kurdun… İşte hikâye bu…Sen bu hikayeyi yazdın bize…
Hikayen ve sen yaşıyorsun.Ne zaman denizde bir karartı görsek, ne zaman viya yapsak, ne zaman horona dursak, ne zaman alanlara insek sen geliyorsun.
Anılar düşüyor peşimize uyumaz oluyoruz, gökyüzüne çeviriyoruz gözlerimizi, Hayde gidelim yıldızların çok olduğu bir gökyüzü altına demeni bekliyoruz, Ernesto gibi..
Sen bir müzisyendin, daha sonrasında biraz Karadenizli, ama hepsinin ötesinde bir devrimciydin. Böyle yaşadın ve yaşamaya devam ediyorsun.
Irmaklar gibi akıp uzun uzun, terkettin sen bu kenti. Kumral bir çocuğun yaz öyküsüydü bu, şarkılarla geçtin aramızdan.
Senden sonra alanlar boş kalmadı demiştik ya, Hopa’da, sizin orada, yaşam için mücadele edenlere yapılanları gördün mü Kazım? Senin şarkılarınla horona duranların üzerine gaz bombaları attılar, çayına, delerine sahip çıkanlara tahammül edemediler.Biliyoruz, sende Hopa’nın sokaklarında direniyordun, belki bir isyan şarkısı çalıyordun yaramaz çocuklara.
Senin katilin sistem birini daha aldı yanımızdan.Kazım, Metin Hoca’yla sana selam gönderdik.Seninde dediğin gibi, Her şeyin içinde bulunmak zorundayız. Sistem bizim gibi insanları dinlemiyor. Asi, muhalif… Bizi yaşamlar ilgilendiriyor. Mücadele ediyoruz ve edeceğiz.Sana ve Metin Hoca’ya sözümüz var!
İsyanımızın En Güzel Sesi, En Güzel Yüzü; seni şarkılarınla, müziğinle, karadenizinle ama hepsinden öte hayattaki duruşun ve kişiliğinle hatırlayacağız, unutmayacağız.
ÖLÜM KENDİNİN OLUNCA ÖLÜMDÜ.
ÖLMEDİN.
N3AŞA EXTİ, KAZİMİ N3AŞA EXTİ ! (Göğe yüksel Kazım, göğe yüksel)