Vicdani Reddimi Açıklıyorum!
BAŞLARKEN
Vicdani ret hareketi şüphesiz savaşların bağrında büyümüş bir harekettir. Çünkü ordunun ve askerliğin kendini en meşru kıldığı alan savaşlardır. Varoluş ile yok oluşun karşı karşıya geldiği bu anlar, yok oluşa karşı vicdanın sesini yükselttiği zamanlardır.
Dünyadaki örneklerine baktığımızda toplumsal bir başkaldırı olarak vicdani ret hareketi büyük savaşlarda özellikle dünya savaşlarında daha görünür olmuştur. Zorunlu askerliği reddin ilk örnekleri ise politik olmaktan çok dini saiklere dayanmaktadır. Ancak anarşistlerin devlet ve devletin diğer kurumlarını nameşru gören ve yadsımaya çağıran bakış açısı ile yine sosyalistlerin devleti burjuvazinin zor aygıtı ve orduyu da devletin silahı olarak görmeleri devrimciler ile diğer vicdani ret hareketlerini yer yer mevcut orduya karşı olma ortak paydasında buluşturmuştur.
TÜRKİYE
Türkiye’deki vicdani ret hareketi her ne kadar köklerinden çok uzak bir coğrafyada ortaya çıkan bir filiz olmuş ise de özüne ilişkin her şeyi kaybetmiştir denemez. Bugüne kadar vicdani ret yalnızca anti-militarist bir temel üzerinden tanımlanırken artık vicdani retçi olmak için mevcut orduya katılmayı dini inanç, ahlaki değerler ya da politik görüşler doğrultusunda reddetmenin vicdani ret başlığı altında ifade edilmesinin mümkün olduğu bir döneme girilmiştir.
“TEK DİL TEK DİN TEK KAFA”
Bu topraklarda devletin resmi ideolojisinin dışında kalan tüm dinsel-dilsel-kültürel azınlıklar cumhuriyetin başından hatta daha öncesinden, büyük bir asimilasyon politikası ile karşı karşıya kalmış; bazen katliamlarla, bazen göç ve yerinden etme politikalarıyla, yasaklamalarla yok edilmeye çalışılmış ve bu politikalar birçok azınlığı da yok etmiştir.
SAVAŞ
Kürt halkına karşı yürütülen asimilasyon ve yok etme operasyonu ise, ordu ile Kürt halkının silahlanmış kesimi arasında silahlı bir savaşa dönüşmüş, bu savaş kendi kendisini sürekli besleyen, içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Kürt halkının silahlanmasını şüphesiz içinden geçilen koşullardan ve dünya konjonktüründen bağımsız ele alamayız. Ancak bugün tartışılması gereken konu bu değil. Konuşulması gereken Kürt halkının bugüne kadar silahlı mücadelenin sonlanması noktasında defalarca samimi irade beyanları göstermiş ve buna yönelik de somut adımlar atmış olmasıdır. Buna rağmen devlet ve ordu bu savaşın devam etmesi için ellerinden geleni yapmıştır, yapmaktadır. En son ve belki de en çarpıcı örneğini “ulusal birlik Projesi”ne dönüşen Kürt açılımında gördük. Mahmur’dan, Kandil’den gönderilen gruplar, Kürt halkını barış noktasında biraz umutlandırmışken 2000’e yakın Kürt siyasetçi, belediye başkanları, parti yöneticileri gözaltına alındı, tutuklandı, zincirlenerek teşhir edildi. Bugün cezaevlerinde “terörist” olmakla yargılanan küçük yaştaki kürt çocukları istiklal marşıyla terbiye edilmeye çalışılmaktadır. Ve son gelinen aşamada savaş sesleri barış seslerini boğacak kadar yükselmeye yeniden başladı.
YOK-ETME AYİNİNE KATILIM ZORUNLU
Savaştan ya da barıştan yana olalım; silahlı mücadeleden ya da silahsız mücadeleden yana olalım; bugün Kürt halkına karşı silahlı-silahsız, legal-illegal, yeraltı-yerüstü savaş yürüten bir orduya katılmak bu ülkenin yasalarına göre “zorunlu”.
GÖRÜNÜRLÜK-MEŞRULUK
Bütün iddiası olan hareketler gibi vicdani ret hareketi de görünür olmak zorundadır. Vicdani ret açıklamak ya da askere gitmeyerek kaçak durumuna düşmek tek başına toplumsal bir anlam ifade etmemektedir. Nitekim bu ülkede 400.000-500.000 arası asker kaçağı vardır ancak bu sayılar orduyu vicdani retçi Osman Murat Ülke ya da vicdani retçi Halil Savda, vicdani retçi Mehmet Tarhan ya da devletle karşı karşıya gelmekten çekinmeyen herhangi bir vicdani retçi kadar rahatsız etmemektedir. Çünkü kaçak olduğunuzda devletin gözünde en fazla bir korkaksınızdır, vicdani ret açıklayıp bunu savunduğunuzda ise başkaldıranlar ve isyankârlar olursunuz.
BARIŞ İÇİN VİCDANİ RET
Bugüne kadar vicdani reddini açıklayanlar içerisinde elbette birçok kişi bu topraklarda yaşanan savaşa değinmiş ve ret gerekçesi olarak bu savaşı sunmuşlardır. Ancak belki de ilk defa bir hareket vicani ret ortak paydası olarak bu coğrafyada yaşanan savaşa karşı söz söylemek ve savaşı durdurmak için aktif bir adım atmış oldu. Vicdani reddi farklı algılayan, orduya, militarizme vs. farklı bakış açıları olan gruplar mevcut durumdan vazife çıkararak bir araya gelip vicdani ret hareketinin toplumsallaşması için kurulan bu platformda mücadele yolunu seçtiler.
BİR İSYANI BASTIRMAK
Her şeye rağmen konu bir halkın yok edilmesine yahut daha da basitleştirirsek hak mücadelesi veren bir kesimin örneğin grev yapan işçilerin bastırılmasına alet olmamız isteniyorsa burada, yükümlülüğün de ötesinde bir şeyler söz konusudur. Burada seçim hakkınız yoktur, reddetmek zorundasınızdır. Burada devrim teorilerinin ya da stratejilerinin tartışılması vs. söz konusu değildir.
TOPLUM-SAL-LAŞMA
Türkiyedeki devrimci hareket içerisindeki bazı yapılar son dönemlerde tahakkümün değişik biçimlerine karşı mücadeleyi yelpazelerine dahil etmişlerse de bu alanları “sınıf mücadelesi” ile bağ kurmadan ele almaya cesaret edememektedirler ve her konuyu sınıf’a bağlama endişesiyle konunun özgünlüğünü kaçırabilmektedirler. Şüphesiz her tür tahakküm biçimini birbiri ile hele hele sınıf mücadelesi ile bağlantılandırmak mümkündür. Örneğin; toplumun en yoksul kesimleri doğa katliamından en çok etkilenen kesimleri de olacaktır. Zenginler şişelenmiş su içerken, yoksullar musluktan akan kirli suyu içmek, hastalanmak zorundadır. Ancak doğa katliamını bu şekilde ele almak konunun özünü kaçırmamıza sebep olacaktır: Doğa yani yaşam yok olmaya doğru gitmektedir.
Vicdani reddi de benzer bir şekilde örnekleyebiliriz. Savaşlarda ölen yine halkın yoksul kesimleridir, Türkülere bile girmiş; Zenginimiz “bedel” verir, askerimiz fakirdendir. Şüphesiz bu argüman yoksul halka ulaşmak için kullanılmalıdır, kaldı ki gerçekliği vardır ve meşruiyyeti yüksek-ltir. Ancak buraya boğulmak ordunun ve militarizmin toplumu içerisine soktuğu paranoyaklığı, doğayı sürüklediği yokoluşu, şiddetin ve tahakkümün ordu eli ile nasıl topluma şırıngalandığını; antimilitarist bakış açısının yakaladığı özgün ve ince noktaları kaçırmaya sebep olmamalıdır.
Bunun tersi de doğrudur; Zira toplumun gerçekliği ile buluşamamış ve teoride-kitapların arasında kalmış bir anti-militarizm de bizler açısından bir şey ifade etmez. Sosyoloji öğrencilerinin yüksek lisans tezleri şüpheli asker ölümlerine yakılmış ağıtlar değildirler.
ANARŞİSTLER
Bizler toplumsal dönüşümü hedefleyen devrimci anarşistler olarak hayata değen ve toplumda iktidar yapılarını sorgulamaya vesile olacak her tür anti-otoriter hareketi cesaretlendirmek, destekleyicisi, gerektiğinde dinamosu olma yükümlülüğünü kendimizde hissediyoruz. Anarşistler kesinlikle anti-militaristlerdir, her ne kadar bu onların iktidarı yok etmek için “silahları” olmayacağı anlamına gelmese de… Bu önerme de anarşistlerin silah olarak “ateşli silahları” kullanmak zorunda oldukları anlamına gelmez. (Örneğin, dayanışma da silahımızdır.) Militarizm silahlı güçlerle sınırlı bir kavram olmadığı gibi ateşli silahlar da bir yapıyı militarist kılmak için yeterli değildir. Militarizm bir düşünme somutta ise otoriter bir örgütlenme biçimidir.
Ve anarşistler otoriter her örgütlenme biçimine karşı oldukları gibi varlığını otorite-disiplin-itaat üzerine kurmuş ordulara da kökten karşıdırlar. Araçlarını amaçlarından ayırmadıkları için de yaratmak istedikleri topluma uygun bir örgütlenme tarzını ve mücadele tarzını yaratmak peşindedirler. Bu sebeple devrim mücadelesinde de militarist yapıda ordular kurmazlar.
Anarşistlerin anti-militarizmle ilişkisini şöyle özetleyebiliriz: Her anarşist anti-militaristtir, ancak her anti-militarist anarşist değildir.
DEVLETİN VİCDAN KARŞISINDAKİ ÇARESİZLİĞİ
Türkiye’de vicdani reddin tarihi devletin vicdan karşısındaki çaresizliğinin tarihidir. Osman Murat Ülke defalarca yargılanmış, işkenceye maruz kalmış, toplamda 700 günden fazla hapis ve disiplin cezasına çarptırılmış, serbest bırakıldıktan sonra da sivil ölüme mahkum edilmiş olmasına rağmen bu mücadelede kaybeden devlet olmuştur. Eşcinsel Mehmet Tarhan askere gitmek istemediğini, vicdani retçi olduğunu açıkça deklare ettiğinde devlet “zaten ben de seni istemiyorum” diyerek vicdani ret hareketinden sıyrılmaya çalışmıştır. Halil Savda ve Mehmet Bal’a ise “anti-sosyal kişilik bozukluğu” gerekçesiyle çürük raporu vererek yenilgiyi kabul etmiştir.
Ve son olarak devletin çaresizliğini Enver Aydemir’de görüyoruz. 2007 yılında emre itaatsizlik soruşturması kapsamında bir süre tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. Ve 2 yıl sonra Barıs İçin Vicdani Ret Kurultayı’na katılmak üzere geldiği İstanbul’da firardan açılan soruşturma kapsamında hakkında verilen yakalama emri gereğince tutuklandı. Maltepe askeri cezaevinde işkence ile karşılaşması sonrasında Barış için vicdani ret platformu’nun eylemlilikleri ile yaratılan kamuoyu karşısında bir daha fiziki olarak Enver’in kılına dokunulamadı. Firardan yargılanıp 10 ay hapse mahkum edildikten sonra dosyanın kesinleşmesini beklemek üzere tahliye edildi. Burdan askeri birliğe götürüldü. Askeri üniformayı ve silah tutmayı reddettiği için aynı gün tekrar hakim karşısına çıkarıldı ve tutuklandı. Bir süre sonra tekrar tahliye edildi ve birliğine götürüldü. Birliğine gittiğinde tutanaklar hazırlanmıştı bile, Enver’i bir an önce göndermek istiyorlardı çünkü onun varlığı onlar için bir tehlike idi. Hiçbir emirleri sorgulanmayan komutanların varlığı sorgulanıyordu. Tekrar mahkemeye çıkarıldı ancak onlar da bıkmış olacak ki “daha yeni gönderdik, birkaç gün sizde kalsın” diyerek haftasonunu askeri birlik’te geçirttiler. Ancak birlikte kaldığı süre içerisinde de askeri üniforma giymedi, cezaevi üniformasını giymediği gibi. Ardından hakim karşısına çıkarılıp tutuklandı.
Bu süreç nereye kadar uzayacak bilmiyoruz, ancak ya sonunda “bizden uzak, allah’a yakın olsun” mantığıyla “birliğine git” diyerek mevcutsuz tahliye edecekler, ya da anti-sosyal kişilik bozukluğu diyip çürük verecekler, şimdilik görünen bu.
MÜCADELE SÜRÜYOR “REDDET, DİREN, HAYIR DE”
15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü dolayısıyla gerçekleştirilen Barış İçin Vicdani Ret Buluşması kapsamında 40 kadar kişi vicdani ret açıklamayı bekliyor. Ölmeyi ve öldürmeyi reddedenlerin sayısı gün geçtikçe artmaya devam ediyor. Siz de bu sese kulak vererek savaşların insan kaynaklarını kurutun ve askere gitmeyi, asker olmayı reddedin.
DEVRİMCİ ANARŞİST FAALİYET