Sokak Hayvanları ve Tecrit
Yalıtma ve tecrit, son dönemlerin en belirgin cezalandırma yöntemine dönüşmüş durumda. Köken olarak, Avrupa çıkışlı olan bu iktidar refleksi belki de son 20 yıldan beri konuşulmaya başlanmış fakat 2000 yılında, hapishanelerdeki devrimcilere yönelik olarak gerçekleştirilen “Hayata Dönüş Operasyonları” vasıtasıyla gerçekleştirdiği F tipi hücreler bu topraklarda da özellikle devrimciler hedef alınarak 15 yıl kadar önce uygulanmaya başlanmıştır. Buradaki amaç, “devlet ve kapitalizm” için tehdit yaratanları “yaşamdan soyutlayarak” fikirlerini hasıraltı etmek ve dışarıda kalanları da bu şekilde tecride alarak onları bu “zararlı fikirlerden” uzak tutmak olmuştur!
Şimdi de iktidarlar benzer bir refleksi kendisini rahatsız eden diğer “ötekilere” de uygulamaya başlamıştır. Bunların adı F tipi olmasa da, yoksullar için, kentlerin dışındaki “toplu konutlar” olurken sokak hayvanları için de “barınma merkezleri” olmuştur.
Kentin Ötekileri
Bildiğimiz anlamda kentler, kapitalizminin bir projesi olarak ortaya çıkmıştır ve zaman içerisinde, sistemin ihtiyaçları doğrultusunda dönüştürülerek çeşitli şekillere sokulmuştur. Kimi zaman fabrikaların etrafında kurulan şehirler, kimi zaman tüketim mabetleri merkeze alınarak, biçimlendirilmiştir. Özellikle son yıllardaki kentsel dönüşüm projelerinde; üretilen projelerin dışında kalan “canlı yaşam”ı, hep şehrin dışında, merkezden uzakta tutulmaya çalışılmıştır. İşçiler, işsizler, çocuklar, kadınlar, “suçlular” ve sokak hayvanları çeşitli yollarla çeşitli yalıtım alanlarına taşınmıştır. Avrupa tarzı banliyöler, tımarhaneler, hapishaneler ve hayvan barınakları bu yüzden kentin ötesindedir ya da ötesine taşınmaya çalışılmaktadır. Çünkü sterilizasyon, kapitalizmin yeni yüzünün olmazsa olmazıdır! Şehirleri kapitalizmin bu yeni yüzüne uygun hale getirmek için yapılan “kentsel dönüşüm projelerinden”, sokak hayvanlarının payına düşen, “modern hayvan barınakları”, başka bir deyişle sokak hayvanlarının “F Tipi” tecrit ve yalıtım merkezleri oluyor!
“Beş yıldızlı otel gibi köpek barınağı” açıklamalarıyla medyaya servis edilen Kısırkaya, Sarıyer’de 720 hektarlık bir alanda 20 bin sokak köpeğini kapatabilecek bir kapasiteye sahip. Dar hücrelerin ve kimi koğuşların olduğu yapıya ulaşım neredeyse imkansız. Deniz kıyısında dik bir yamacın üzerine kurulmuş olması da, yağışlarda su baskını ve sel riskini arttırıyor. Yani kurulan tesisin 5 yıldızlı otelle tek ortak noktası deniz kıyısında olması iken, onu bir toplama kampından farklı kılan tek şeyse gaz odalarının ve fırınlarının olmaması!
Dünya “Kupa”sından, Kan İçmek!
Bilmem hatırlar mısınız? Taksim – Gezi isyanı sürecinde, devlet erkanı büyük bir heyecan içerisinde, olimpiyat oyunlarını bu coğrafyaya getirme derdine düşmüştü. Hem de bu zamana kadarki iktidarların harcadığı çabanın kat kat üstünde çaba harcayarak. Buradaki niyeti iyi okumak gerekir. Böylesine büyük bir spor organizasyonu gittiği yere elbette çok büyük bir rant getirecektir. Reklam gelirleri, sponsorlar, konaklama ve yiyecek içecek gelirleri bir kenara konulursa , “Olimpiyatlar”, “Dünya Kupası”, “Avrupa Futbol Şampiyonası” ayarındaki büyük organizasyonlar bir fırsat daha getirir iktidarlara: O da “Kentsel Dönüşüm”dür. Çünkü böylesi dönemlerde her şeyi yapmak mübah olur. Mahallenizin ortasına kocaman bir stadyum kurulabilir, eviniz yıkılıp yerine bir AVM ya da otel yapılabilir ya da geçtiğimiz günlerde Bakü’de olduğu gibi “2015 Avrupa Olimpiyatları” bahane edilerek, şehirdeki tüm sokak hayvanları toplanıp yakılarak katledilebilir! Tabii ki bu sadece Bakü’de değil, bu ayardaki spor organizasyonlarının tamamında karşılaştığımız bir şey. Bu organizasyonların gerçekleştirildiği bir çok yere gidin, emin olun bu gittiğiniz yerlerde, ortadan kaybolan mahallelerin, evinden edilen insanların ve katledilen sokak hayvanlarının hikayesini dinleyeceksiniz.
Tarih boyunca, fiiliyata bakmaksızın varoluşları devletler ve kapitalistler tarafından bir suç unsuru olarak görülen birçok topluluk ve birey vardır. Muhalifler, deliler, Yahudiler, Romanlar, Kürtler, Ermeniler, eşcinseller vb… gibilerinin yalıtılması için “göz önünde” olmaları yeterlidir. Bu ötekiler, toplama kamplarına, sınır ötelerine, tımarhanelere ya da F Tiplerine kapatılıp varlıklarının “topluma zarar vermesi” engellenmiştir. Bugün de benzer bir şey, herhangi bir fiiliyatta bulunmamalarına rağmen sırf varlıkları insan merkezci ve kapitalizmin steril algısına uymadığı için sokak hayvanlarına uygulanmaktadır.
Berkay Tartıcı – Patika Dergisi 2. Sayı