“Her ne kadar olumsuz sonuçları da doğursa, elektrik büyük bir ihtiyaç ve üretilmesi şarttır” “Elektrik olmazsa yiyecekler bozulur, ev işlerinin yükü artar.” “Elektrik olmazsa gece aydınlatmaları olmaz, suç oranı artar.” vs..
Yukarıdakiler, yaşam savunucularının, nükleer, HES, RES ya da GES gibi yaşam düşmanı aygıtlarla mücadelede ederken en çok karşılaştığı sorular veya bu santral girişimlerinin arkasında olan patronların en çok kullandığı argümanlardır. Evet, doğrudur, elektrik insan yaşamındaki bazı faaliyetleri kolaylaştırabiliyor. Ancak yaşam, bütün olarak göz önüne alındığında elektriğin çok büyük yıkımlara sebebiyet verdiği dikkatlerden kaçmayacaktır. Öte yandan, bu tartışmalarda her ne kadar asıl meselenin elektrik olduğu sanılsa da bu faaliyetlerin etkilediği diğer meseleler o denli önemli ki; çoğu zaman asıl meselenin onlar olduğu kolayca anlaşılabiliyor.
Elektrik tüketildikçe kölelik süresi artıyor
Elektrik tüketme imkanı arttıkça gündelik yaşamda kullanılan araçlar da yaygınlaşmakta, buna bağlı olarak bireyin gün içindeki çalışma süresi ve iş gücü ile birlikte iş hacmi de artmaktadır. İş hacmi artan birey artık daha fazla üretim yapabilir hale gelmiş, daha doğru bir söylemle yine sistemin açığa çıkardığı ürünlere olan ihtiyacı gittikçe artarak bireyin hayatta kalmak için çalışması gereken süre, açığa çıkarması gereken iş miktarı artmıştır.
Bu konuyu biraz daha açacak olursak. Sanayi devrimi ve elektriğin gündelik hayatta kullanımı ile beraber insanların iş yükünün arttırılması arasında dikkatli gözlerden kaçmayacak bir paralellik vardır. Şöyle ki, sanayi devrimi ile beraber hali hazırda kırsalda, köylerde yaşayanlar yaşamlarını çiftçilik ve rençberlik yaparak sağlıyorlardı. Dolayısıyla günlerini ister istemez yaşamın onlara sunduğu olanaklar ile planlıyorlardı. Bir yaz günü, bir köylü günün doğumu ile işe başlayıp, günbatımında işini sonlandırmak durumundaydı. Bir sene boyunca, hasat zamanı ve öncesinde çalışan köylü, senenin geri kalanında (neredeyse yılın yarısı) çalışmak zorunda kalmıyordu.
Fakat sanayi devrimi bu insanların hayatında büyük değişime yol açtı. Hayatta kalabilme umuduyla yaşadıkları köyleri terk eden yoksullar, fabrikaların ve madenlerin çevresinde toz toprak ve çamur içindeki arazilere yerleşmeye başlayarak sanayi kentlerinin ilk sakinleri oldular. Artık hayatları değişmişti, Güneşin doğuşundan önce başlayan günler, elektrikle aydınlatılan çamurlu yollardan geçerek, yine elektrikle aydınlatılmış çalışma alanlarına fabrikalara bağlanıyordu. Yani öncesinde, kısmi olarak, günün aydınlık vakitlerinde işleyen kölelik şimdi neredeyse günün tamamına yayılmış, Avrupa’da binlerce insan kölelik sürelerin uzatılması ile beraber kapitalizm için daha verimli hale getirilmişti. Açıkçası durum şuydu, elektrik zenginlerin yolunu aydınlatırken, zenginlerin yolu üzerinde bekleşen ezilenlerin gözünü kör ediyordu. Aslına bakılırsa kapitalizm burada bir taşla iki kuş vuruyordu. Birincisi, insanları daha uzun saatler köleleştirebiliyor, ikincisi ise bu uzun çalışma saatleri sonrasında kısmen sosyalleşebileceği ve ertesi gün işe gelebilecek kadar moral toplayabileceği bir zaman sağlıyordu. Bu şekilde az da olsa yaşayabilen insan, patronunun zor kullanımıyla beraber fazla, daha fazla çalışmaya ikna edilebiliyordu.
İçinde bulunduğumuz durumu daha iyi anlayabilmek için bizimle çoğu zaman aynı kaderi paylaşan diğer canlılara da bakabiliriz. Tavukların cinsel gelişiminde ışığın önemli bir rolü vardır. Civciv yapay ya da gerçek ışığa ne kadar çok maruz kalırsa cinsel olarak o kadar hızlı olgunlaşır ve o kadar hızlıda yumurtlamaya hazır hale gelir. Bu da tavuğun verimini arttırmak anlamına gelir. Artan verim tavuk çiftlikleri ve kapitalistler için daha çok para ve daha çok güç demekken zavallı tavuklar içinse daha çok kölelik, daha çok acı ve yaşanamamış bir ömür demektir.
Nihayetinde elektriği bulan akıl, bizi kapattığı büyük kentlerde, ne idüğü belli olmayan yemlerle besleyip, daha çok çalışıp daha çok üretelim, daha çok ürettikçe daha çok tüketelim, biz tükettikçe yaşam biraz daha tükensin, yaşam tükendikçe zenginler daha bir güçlensin, zenginler güçlendikçe bizlerin adına yaşam dediğimiz şey daha bir hiçliğe dönüşsün diye bulmuştur.
Patika Dergisi 1. Sayı