Gözaltılar, Tutuklamalar, Baskılar Bizi Yıldıramaz
26 Ocak 2013
Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında, YÖK Başkanı ve Dünya Bankası başkanın da katılımıyla, İstanbul’da gerçekleşecek olan Uluslararası Yüksek Öğretim Kongresi’ne karşı eylemler düzenlenmişti. Kongrenin yapılacağı Swiss Otel güzergahında gerçekleştirilen eyleme polis tazyikli suyla, gazla, copla müdahale etmiş; onlarca kişi yaralanmış ve 10 kişi gözaltına alınmıştı. Gözaltına alınanlar daha sonra serbest bırakılmış, ancak tutuksuz yargılanmaya başlanmıştı.
Bugün(25 Ocak Cuma) ise Çağlayan Adliyesi’nde görülecek duruşma ile ilgili, adliye önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. Devrimci Anarşist Faaliyet, Ekim Gençliği, Kaldıraç, SGD ve TÜM-İGD’nin katılıyla gerçekleştirilen açıklamada, Uluslararası Yüksek Öğretim Kongresi’nin “bilim adı altında kapitalizmin derinleştirilmesine hizmet ettiğini” belirtilirken, Bologna sürecinden bu yana üniversitelerde kapitalizme entegrasyonun dayatıldığı vurgulandı. “Devlet, bizlere 27 Mayıs 2011 tarihinde sermayenin bekçisi polislerini üzerimize salarak; gazıyla, suyuyla, demir sopasıyla, gözaltı terörüyle saldırdı. 2824 arkadaşımızı üniversitelerde kapitalizmin dayattığı şekillendirmeye karşı çıktıkları için, devletin gerçek yüzünü, yani adaletsizliğini dile getirdikleri için ve bütün bunlara karşı mücadele ettikleri için cezaevlerine kapatan devlet; bugün de adaletsiz sisteminin hukukuyla bizlere saldırıyor. Bizler o gün direndik, bugün de direniyoruz. Buradan bir kez daha haykırıyoruz: Yaşamlarımızın her alanını rant alanına çevirmeye çalışanlara her gün, her fırsatta direnişle karşılık vereceğiz ve cevabımız daima yüreklerimizde büyüyen direnişin ateşi olacak.” denilerek basın açıklaması sonlandırıldı. “Sermaye elini üniversiteden çek”, “Yaşasın devrimci dayanışma” sloganlarıyla sonlanan basın açıklamasının ardından eylemcilerin bir kısmı görülecek duruşmaya katılırken, bir kısmı ise adliye önünde gelecek kararı beklemeye başladı.
Bir sonraki duruşma ise 25 Nisan’a ertelendi.
Eylemde okunan basın metni;
Basına ve Kamuoyuna,
Bizler, 27 Mayıs 2011 tarihinde Swiss Otel’de T.C. Devleti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Dünya Bankası Eğitim Koordinatörü Ali Jamal’ın, dönemin Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun, ÖSYM Başkanı Ali Demir’in, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan, şirketlerin CEO’ları ve nice sistem yalakası akademisyen ve öğretim görevlisinin katılımıyla gerçekleştirilen Uluslararası Yüksek Öğretim Kongresi’nin bilim adı altında kapitalizmin derinleşmesine hizmet eden politikalarını kabul etmeyenleriz.
Bologna süreciyle birlikte üniversiteleri piyasaya göre daha fazla şekillendirmek isteyen, rant çarkını devam ettirmek için her türlü planını bizlere dayatan ve bizleri piyasanın dayattığı geleceğe mahkum etmek isteyen kapitalistlere karşı; Eşit-Parasız-Bilimsel-Anadilde Eğitim için, özgürlüğümüz için, üniversitelerin şirketlerin ucuz iş gücü alanı haline gelmemesi ve gençliğimizi şirketlerin ellerine vermemek için, üniversitelerin kültürel entegre alanı olmasına karşı çıktığımız için seslerimizi yükselttik.
Yeni YÖK Yasa Tasarısı’nı bu süreçte incelediğimizde, sürmekte olan saldırılara ek olarak birçok akademisyen ve asistanın işsiz kalacağını, sosyal bilimlerin sermayenin çıkarlarına uymadığı için kaldırılacağını, üniversitede siyaset yapmanın daha da yasaklı hale getirileceğini görmekteyiz.
Seslerini yükselten yüzlerce genç 27 Mayıs’ta tek ses olduk. Swiss Hotel’in önünde üniversiteleri kapitalizmin kollarına tamamen teslim edecek bu toplantıyı ifşa etmek istedik. Ancak bilindiği üzere sömürerek, yoksunlaştırarak var olan; kendinden başka her şeyi yok ederek büyüyen kapitalizm bizleri de yok etmeye, teslim almaya niyetliydi. Zira o gün gazıyla, copuyla bizlere saldıran polisi de kuşkusuz sermayenin bekçisinden başka bir şey değildi. İşte bu yüzden 10 arkadaşımız gözaltına alındı ve onlarca arkadaşımız polisin saldırısına maruz kalarak yaralandı.
Üniversitelerde kendi sistemini devam ettirmek adına bilimi tahrip eden, kendine göre şekillendiren ve bizleri üniversiteleri aracılığıyla kültürel olarak teslim almaya çalışan kapitalist sistem; bu saldırgan yüzünü geçtiğimiz ay 18 Aralık’ta ODTÜ’de de gösterdi. 200 zırhlı aracıyla, 8 TOMA’sıyla, 3600 polisiyle Başbakanlarının deyişiyle “bilimi korumak üzere” ODTÜ’ye giden kolluk kuvvetleri, arkadaşlarımızın direnişiyle karşılaştı. Roboskî’de 34 insanı katleden F-16 uçaklarını, Afganistan’da ölümle özdeşleştirilen Napalm bombalarını, Halepçe’de bir halkı katleden kimyasal silahlarını ve uzaya gönderilecek olan devletin güvenlik uydusu “Göktürk-2”yi bilim sayanlar, ODTÜ’de direnen arkadaşlarımızı ve onlarla dayanışanları bilim düşmanı ilan etti.
Devlet, bizlere 27 Mayıs 2011 tarihinde sermayenin bekçisi polislerini üzerimize salarak; gazıyla, suyuyla, demir sopasıyla, gözaltı terörüyle saldırdı. 2824 arkadaşımızı üniversitelerde kapitalizmin dayattığı şekillendirmeye karşı çıktıkları için, devletin gerçek yüzünü, yani adaletsizliğini dile getirdikleri için ve bütün bunlara karşı mücadele ettikleri için cezaevlerine kapatan devlet; bugün de adaletsiz sisteminin hukukuyla bizlere saldırıyor. Bizler o gün direndik, bugün de direniyoruz. Buradan bir kez daha haykırıyoruz: Yaşamlarımızın her alanını rant alanına çevirmeye çalışanlara her gün, her fırsatta direnişle karşılık vereceğiz ve cevabımız daima yüreklerimizde büyüyen direnişin ateşi olacak.
Devrimci Anarşist Faaliyet, Ekim Gençliği, Kaldıraç, SGD, TÜM-İGD