Üniversite Entegrasyondur
YÖK’ün kuruluş yıldönümü olan 6 Kasım eylemleri dâhilinde, bugün İstanbul Üniversitesi merkez kampüs kapısı önünde Devrimci Anarşist Faaliyet olarak bir basın açıklaması gerçekleştirdik.
Eylem boyunca üniversitelerin bireyi iradesizleştiren, yıllarını çalarak kapitalizme uyumlu hale getiren, bu süreçlerin sonunda ise sisteme entegre eden yönünü vurguladık. Sistemin bilgisinin pompalandığı bu köle üretim merkezlerine karşı, bizler devrimci anarşistler olarak; ne sisteme entegrasyonun son aşaması olarak üniversiteleri ne de bu köle fabrikalarının bizlere verdiği diplomaları almayacağımızı bir kez daha haykırdık.
Eylem boyunca yükselttiğimiz ‘Köle olma isyan et, Anarşist Faaliyet’, ‘İsyan, devrim, anarşi’, ‘Diplamayı yakarız, entegre olmayız’ sloganlarının ardından, kapitalizme uyumun tamamlanışını simgeleyen ‘Entegrasyon Diploması’nı yakarak eylemi sonlandırdık.
Bizler biliyoruz ki; üniversiteler devlet ve sermayenin kollayıcısı bireyler yetiştirmek için kullanılan merkezlerdir. Bizler devleti, kapitalizmi, sisteme birer köle olmayı ve bu köleliğin göstergesi olan diplomaları reddediyoruz.
Diplomayı Yakarız Entegre Olmayız!
Eylemde okunan basın açıklaması aşağıdadır;
Bugün kapitalizmin köleleştirmeye çalıştığı genç insanlar olarak, abluka altına alınmış yaşamlarımızı savunma mücadelesi vermekteyiz. Üniversiteler, ilkokul ve lise boyunca bizzat devlet eliyle, gerek şiddet, gerek şefkat, gerek rekabet hırsıyla kapitalizme uyumlu hale getirilmek istenen bireylere son ütünün yapıldığı yerlerdir. Entegrasyon, yeni bir kimlik kazanmak suretiyle mevcut sistemle bütünleşme hali olup, üniversiteler bugün kapitalist, baskıcı ve otoriter sisteme entegrasyonun giriş kapısı olmaktadır. Bu entegrasyon süreciyle kişilikler kendi değerleri, inançları ve yaşamlarıyla ekonomik ve sosyal olarak kapitalizme örgütlenmekte, sisteme uyumlulukları oranında onun yarattığı sahte özgürlük ilüzyonunu birer gerçeklik gibi yaşayarak umutsuz bir kölelik tablosu sergilemektedirler.
2 ila 8 yıl boyunca üniversitede kapatılmış bilgiye ulaşmak için çabalayan gençler, bu süre boyunca ‘üniversiteli’ olmanın gerektirdiği gibi hiç durmadan tüketime yöneltilmekte, ve bu süre boyunca geleceğin başarılı tüketicileri olarak yetiştirilerek sistemin sürdürülebilirliğini sağlamaktadır.
Tek amacı sömürmek olan sermaye gücünü, devletin kendisini meşrulaştırması için kullanan bu zorba sistem, kişilikleri kapitalizmin tek kurtuluş olduğu algısına örgütlemekte ve genç insanları yaşam boyu köleliğe alıştırmaktadır. Bu kölelik halini bireylerin başka bireyleri umursamadan, onları ezerek yükseldiği hiyerarşik işleyişiyle yaparak, üniversiteyi bu hiyerarşide yükselmek için bir merdiven olarak sunarken, bireye diğerlerine karşı güvensizliği, kendisinden olmayana duyması gereken nefreti öğretir. Onu itaat etmeye alıştırır ki temellerini baskıya, şiddete, yozlaşmaya dayandırdığı ilişki biçimini bireye dayatarak varlığını devam ettirebilsin. Bugün bizler, düzenin istediği derecede itaatkar olduğumuzda, efendilerin bize sunduğu yaşamdan başkasını düşünemez hale geliriz. Hayallerimiz dahi artık efendiler tarafından zapturapt altına alınmıştır.
Efendilerin oyununda asla kazanamayacağımız gerçeğiyle yüzleşmememiz için kara bir sosyal statü sevdasına düşürülmüş olan insanlık, en büyük tüketimi sistemin sürekli daha ‘iyisini’ ürettiği en son model arabalarıyla, sıfırdan gelen başarılı iş adamı öyküleriyle, sonu gelmez bir hiyerarşiyle oyalanarak yapar.
Sistemin üniversitelere hapsederek kendi ideolojisiyle harmanladığı bilginin, otoriter, bencil ve rekabetçi bir biçimde aktarılmasını ‘özgürlük’ olarak atfeden düzen, algılarımızı her gün hiç durmadan yaşamlarımızdan uzaklaştırmaktadır. Rekabet üzerine kurulu çan eğrileri, kariyer günleri, katlanılması gereken onca bürokrasi, derste boşa geçirilen ve kaybedilen onca sene, hepsi bize kapitalizmin efendilerinin sunduğu hain ve vahşi bir oyunun son rotüşleridir. Üniversite içimizdeki özgürlük duygusuna, güvene, paylaşmaya, umuda, yaşama, insanlığa dair son kırıntıları da alır. Öye ki aslında bunlar; dayakla, aşağılamalarla, aile baskısıyla, yoğun bir kapatılmayla, yeri gelince özgürlüğümüzün elimizden zorla alındığı ilkokul ve lise yıllarından kalan kırıntılardır. Kapitalizm bunu yalanlarıyla başarır. Bu kirli yalanlar, gençlerin “özgürlük” kavramını kapitalizmi olabildiğince tüketmeyi, delice rekabetin sonrasında “bileğinin hakkıyla” kazanılan bir öğrenim hakkı ve dolayısıyla ailenin otoritesinden kısmen koparılmış bir dört sene olarak anlamlandırılması içindir. Bilginin üretildiği ilim-irfan yuvaları, insanlığa yararımızın dokunabileceği yegane yerler olarak gösterilen üniversitelerde hayatımızın en güzel 2 ila 8 senesini kapitalizm ideolojisine yeteri kadar entegre olmamız, yaşamlarımızı kendi istediği gibi çarçur etmemiz için sunmaktadır. Öğrenmeye çalıştığı meslek hakkında hiçbir fikre sahip olmayan gençlik, başta yanı başındakileri kaybederek çıkacaktır bu “özgürlük” dolu senelerin içinden.
Bizler biliyoruz ki, yıllar önce üniversitelere sermaye ve devletin girişini kolaylaştırmak için kurulmuş YÖK’ün, yaşamın özgür bilgisi karşısında sistemin bilgisini kullanarak çizdiği pembe dünya, insanlara sahte umutlar pompalamakta, bunu ise egemenler ve medya aracılığıyla hiç durmadan meşrulaştırmaktadır. Ancak bu ‘çok özgür’ sistem, kendi dilediği kadar özgür bıraktığı gençleri kamera sistemleriyle, güvenlik güçleriyle, medyasıyla, bürokratik araçları ve sermayenin kolluk kuvveti polis aracılığıyla sürekli kontrol altında tutmaktadır.
Bugün insanlığın felaketi için harcanan emek ve zamanın, iktidarın bekası için vazgeçilmez olduğunu bilen devrimci anarşistler olarak, böylesi bir korku imparatorluğu ablukasında ‘yaşamdan’ söz etmenin mümkün olmadığını biliyoruz.
Yaşayabilmek için rekabet, bencillik ve sömürünün tek seçenek olarak sunulduğu bu umut simsarlarına’ karşı, yaşamın tüketime dayalı hırs ve emellerle kuşatılmadığı, bilginin özgürce ve gönüllü bir şekilde paylaşıldığı bir başka ‘düzen’ için devrimci anarşist bir mücadelenin zorunlu olduğu açıktır. Bugün üniversitenin köle üretimindeki başarısında en büyük pay, köle adaylarının gönüllülükleridir. Diplomaların, küresel kapitalizmin sefasını sürenler için ‘sisteme entegre kölelik’ belgesi olduğu bir düzende diplomalarımızı yakmak, yaşamlarımızın savunulması manasına gelmektedir. Altın bilezik olarak hayatlarımıza sunulanın, aslında en büyük tasmalar olduğunu biliyoruz. Bu amaçla bizler, sistemin kölesi olmayı reddeden yaşam savunucuları olarak paralı- parasız entegrasyona karşı, bir kez daha diplomalarımızı yakıyoruz. Yaşam için, yüreğimizde yeni bir dünya taşıyoruz, bu dünya şimdi, şu anda büyümekte.
DEVRİMCİ ANARŞİST FAALİYET