Kaza Süsü Verilmiş Nükleer Cinayetler
Nükleer güç tarihini dolduran büyük katliamların bir kısmı; devletlerin, yüz binlerce insanı bilinçli olarak katleden saldırıları ve gizli kapaklı test alanlarında bilinçli olarak gerçekleştirdikleri denemelerdir. Nükleer katliamların bir diğer büyük kısmı ise kapitalistlerin daha fazla verim, daha fazla kar hırsı uğruna sürdürdükleri, yaşamı yok sayan uygulamaları sırasında meydana gelen “kaza” süsü verilen nükleer cinayetlerdir. Bu cinayetlerin örnekleri o kadar çok ve o kadar çeşitlidir ki bir denizaltının içinden bir hurda satıcısının arabasına kadar günlük yaşamın içine kadar sızmış ve her “kazanın” bilançosu yaşamı ağır şekilde tahribata uğratmıştır. Özellikle nükleer santral kazaları dendiğinde Çernobil, Fukuşima gibi büyük boyutlardaki birkaç örnek akıllara gelir. İşin aslı bu cinayetlerin sayısı o kadar fazladır ki bu konuda uluslararası bir felaket ölçeği oluşturmak için örnek bulmakta hiç sıkıntı çekilmemiştir. Bu yazıda “kaza” süsü verilen bu nükleer cinayetlerin kıyıda köşede kalmış çok dillendirilmemiş örneklerine yer vereceğiz.
Nükleer Kaza Örnekleri
Goiânia faciası:
Brezilya’nın Goinia şehrinde 1987 yılının eylül ayında Roberto Dos Santos Alves ve Wagner Mota Pereira adında iki hurdacı paraya çevirebilecekleri eski bir makineyi terk edilmiş bir binadan sökerek temizlemek için dükkanlarına götürdüler. Buraya kadar her şey çok normal görünüyor, ama girdikleri bina özel bir radyoterapi kliniğidir ve kliniğin taşınması esnasında , yüksek miktarda radyoaktif sezyum klorid içeren bir radyoterapi makinası terk edilmiştir.İki hurdacı, İş yerlerine taşıdıkları makineyi temizlerken içinde bilardo topu büyüklüğünde mavi ışınlar saçan bir madde olduğunu fark ettiler. Cihazın radyoaktif haznesini parçalayarak, radyoaktif sezyum klorid maddesini açığa çıkarttılar. Bu sırada yoğun bir radyoaktif ışımaya maruz kaldıklarının farkında bile değildiler. Günler boyunca ışınlar saçan bu mavi tozu incelerken sağlık problemleri yaşasalar da bunun nedeninin o toz olduğunu düşünmediler. Birkaç gün sonra ellerindeki sezyum kloridi başka bir hurdacı olan Devair Ferreira’ya satmaları ile bilmeden Çernobil’den bir yıl sonra yeni bir nükleer katliamın fitilini yakmış oldular. 28 Eylül gününe kadar, Devair Ferreira’nın evi ve çevresindeki bir çok kişi madde ile temasa girerek , yüksek oranda radyasyona maruz kalmıştı. Kısa süre sonra ev halkında şiddetli bulantı ve ishal ortaya çıkması üzerine, Ferreira’nın kız kardeşi tozdan şüphelenerek yanına bir miktar numune aldı ve bir hastaneye doğru yola çıktı, böylece bindiği otobüsteki herkesin radyasyona maruz kalmasına neden oldu. Durumun ciddiyeti anlaşıldığında yaklaşık 250 kişi radyasyona maruz kalmış, bunların dördü ölmüş, geri kalanı çeşitli derecelerde radyasyon yanıkları geçirmiş ve radyasyona bağlı hastalıklara yakalanmıştı.
Kyshtym Katliamı:
1956 yılında Kyshtym nükleer atık tesisinde bulunan 70 tondan fazla nükleer atık, yeraltındaki atık tankların 10 ton tnt gücünde patlamasına neden olmuştur. Bu patlama , toplam aktivitesi 20 megacurie olan 70 tondan fazla atığın çevreye yayılmasına neden olmuştur. Çevreye yayılan atıkların etkisi rüzgarların etkisi ile 100 km’den geniş bir alana yayılmıştır. Bölgede yaşayan 10.180 kişi evlerini terk etmek zorunda kalmış , yiyecek ve su ile taşınan radyoaktif izotoplar bölge insanlarında radyasyona bağlı hastalıklar meydana getirmiştir.
Three Miles Island:
28 Mart 1979’da ABD’nin Pensilvanya eyaletinin 3 Mil adasında bulunan nükleer santralde, soğutma vanaları açılmamış ve 2 numaralı reaktörün çekirdeğinde erime meydana gelmiştir. Yüksek miktarda
radyasyon ve iyot-131 kimyasal maddesi sızmaya başlamıştır.Yüzbinlerce kişi evlerini terketmek zorunda kalmış,bölgedeki canlı yaşamı olumsuz etkilenmiştir.
Windscale Nükleer Katliamı:
1957 yılının 10 Ekim günü İngiltere coğrafyasının gelmiş geçmiş en büyük nükleer katliamı yaşandı. İngiltere devleti nükleer silaha sahip olmak için bir proje başlattı, bu proje kapsamında ilk olarak iki adet nükleer reaktör inşa etti. İlerleyen yıllarda bu reaktörler üstünde bir çok deney yapıldı. 1957 yılında ise yapılan denemeler sırasında , 1 numaralı reaktörün alev alması ile reaktörde yangın çıkmıştır. Yangın esnasında yaşanan sızıntıda santralin çevresindeki büyük bir alanda radyoaktif serpinti meydana gelmiştir. Santral çevresindeki 500 kmlik alandaki süt ürünleri imha edilmek zorunda kalınmıştır. Bölgede yangına bağlı olarak 250’den fazla kanser vakasına rastlanmıştır.
Yukarıda adını andığımız örnekler her ne kadar Çernobil ve Fukuşima’nın gölgesinde kalsa da, nükleerin ölüm dolu tarihinde bilinen örnekler olarak geçer. Tabii bir de saklanan ve henüz gün yüzüne çıkartılamamışlar vardır. Bununla beraber, devletlerin ve kapitalizmin kar hırsı var olduğu sürece benzeri örnekler var olmaya devam edecektir. Çünkü onlara ne nükleer santrallerin sayısı yetecek, ne santrallerdeki reaktör sayısı; ne de reaktörlerin ürettiği güç yetecek. Onlar, her zaman daha fazlası için yanıp tutuşacak.
Büşra Cengiz – Patika Dergisi 2. Sayı