Kürkü için derileri diri diri yüzülen rakunlar, arenalarda mızraklanan boğalar, kültür balıkçılığı ile çeşitli kimyasal ilaçlarla zehirlenen balıklar, yaşam alanlarında insanlığın ilerlemesi, genişlemesi için talan edilen tüm canlılar.
Birçok hayvan türü yok olma tehlikesi içerisindeyken, kapitalizm durmaksızın insanlığın hizmetine yeni bir şeyler sunmaya devam ediyor. Hayvanlar insanlığın hizmetinde var olan canlılar olarak görülüyor. Zira kapitalizmin dişlilerinin kimleri öğüttüğünü bilindiğinden, yapılan hayvan deneylerin amacının sunulduğu gibi insanlık yararına değil ( Burada insanlık yararına olması durumu olumlanmamaktadır.), kar amacıyla yapıldığı da bilinmektedir. Kapitalizm için; üretilecek olan raflarda yerini alacak bir maldır. Üretim ünitelerinde özel olarak yetiştirilen hayvan denekler de, tıpkı fabrikalarda seri biçimde üretilen ürünler gibi üzerinden kar edilen birer maldır. Neredeyse bütün enstitüler hayvan deneyleriyle yaşar ve kar eder. Bilim insanları, laboratuvarlar, yetiştiriciler, satıcılar, yem ve kafes üreticileri… Hepsi için hayvanların acıları ve ölümleri paraya dönüşmektedir.
Hiçbir zaman kullanmayacağı bir şampuanın veya rujun, insanlar için güvenli olması adına kaç tavşan öldü?
AB’de ortalama yıllık rakam 38.000 tavşan. 2005 yılında ABD’de 1.2 milyon hayvan deneylerde öldürüldü. Bunların %90’ı fare olarak kayıtlara geçti. Dünya genelinde yıllık 100 milyon hayvandan bahsediliyor. Günde 274.000 hayvan!
Rakamlar böyle uzar gider…
Deney hayvanlarının bir çoğu ilaç ve kimya sanayinde kullanılmaktadır. Bunu takiben temel araştırmalar, gen tekniği, kozmetik gibi sektörlerdeki, sömürülmeleri ile devam etmektedir. Nitekim insan sağlığı, yani hastanın sağlığı öncelikli olandır.
Bir göz kaleminin, rimelin içindeki koruyucunun, sizin gözünüzü tahriş etmeden, zarar vermeden, nasıl kullanımınıza sunulacağına tavşanlar, fareler üzerinde yaralar açılarak bakılmaktadır. Kozmetiklerin içerisindeki kimyasalların deri üzerindeki etkileri hep hayvanların üzerinde test edilmektedir.
Kozmetik Endüstrisinin Uyguladığı Hayvan Deneyi Yöntemleri
Draize Testleri
Draize testi, 1940’larda, ABD Gıda ve İlaç İdaresi çalışanlarından J.H. Draize’in, tavşanların gözlerine sıkılan bir maddenin ne kadar tahriş edici olduğunu belirleyen bir derece geliştirmesiyle kullanılmaya başlandı. Bu testlerde hayvanlar genellikle sadece başlarını dışarıda bırakan aletlere sıkıştırılıyor. Böylece hayvanın gözünü kaşıması ya da ovuşturması engelleniyor. Test edilmek istenen madde (örneğin, göz farı, rimel, çamaşır suyu, şampuan v.b.) her bir tavşanın tek bir gözüne damlatılıyor/sürülüyor. Hayvanların alt göz kapağı dışarı çekiliyor ve böylece oluşan çanağa madde konuyor. Sonra göz kapatılıyor. Tavşanlar her gün gözlemlenerek, gözlerinde şişme, çıban, iltihap ve kanama olup olmadığı saptanıyor.
Bazı maddeler o kadar ciddi bir hasara yol açmaktadır ki, tavşanların gözleri bütün temel niteliklerini kaybetmektedir. İris, göz bebeği, kornea, oluşan fonksiyonel yada yapısal bozukluktan dolayı tek bir dokuya benzemeye başlıyor. Araştırmacılar testin sonucunu etkilememek koşuluyla bazen az miktarda topikal anestezi uygulayabiliyorlar. Bu anestezinin, iki hafta boyunca gözüne kimyasal madde damlatılmış bir hayvanın acısını azaltması mümkün değildir.
LD 50 ( Lethal Dose – Yüksek Doz ) Testleri
1920’lerde geliştirilen bu testlerde hayvanlara – ruj ve kâğıt gibi yenmeyen maddelerde olmak üzere – çok çeşitli maddeler genellikle boğazlarına soktukları bir tüple yediriliyor.
Standart testler 14 gün süreyle uygulanıyor, ama bazıları 6 ay bile sürebiliyor – tabii hayvanlar hayatta kalırsa…
Deney süresince hayvanlarda kusma, ishal, felç, kasılma ve iç kanama gibi klasik zehirlenme semptomlarına rastlanıyor. LD 50, “yüzde 50 öldürücü doz”, yani deneye dâhil edilen hayvanların yarısını öldüren madde miktarı anlamına gelmektedir.
Bir maddenin ne kadar zehirli olduğunu belirlemek için “akut oral toksisite testleri” yapılır. En bilinen ve uygulanan akut toksitite testi LD 50’dir. Bu dozu belirlemek amacıyla, belirlenen hayvan grupları zehirlenmektedir. Genellikle, hayvanların yarısının öldüğü noktaya ulaşılıncaya kadar hepsi şiddetli derecede hastalanarak yoğun bir acı çekmektedir. Oldukça zararsız maddeler söz konusu olduğunda bile hayvanların yarısını öldürecek konsantrasyonun belirlenmesinin iyi olacağı düşünülüyor ve muazzam miktarlarda madde hayvanlara zorla yediriliyor.
Deneyin tek amacı; maddenin ne kadarının hayvanların yarısını öldüreceğini ölçmek! Ölmekte olan hayvanların acısına son vermek, deney sonucunu etkileyeceği için, tabi ki de söz konusu değil.
Sadece Amerika’da, “birkaç milyon” hayvan bu toksikoloji testlerinde can çekişerek öldürülmektedir.
Dermal Toksisite Testleri’nde, ciltlerine madde tatbik etmek amacıyla tavşanların kürkleri kazınıyor ve madde hayvanın cildine uygulanıyor. Tahriş olan yerlerini kaşımalarını önlemek amacıyla hayvanlar hareket edemeyecekleri kutulara sıkıştırılıyor veya bir boyunlukla bu engelleniyor. Cilt kanayabiliyor, kabarabiliyor ve soyulabiliyor.
Kapitalizm, tüketicilerde yeni kimyasal ve tıbbi ürünlere yönelik bir güven ve güvenlik duygusu uyandırmayı amaçlamaktadır. Bu amacın hayata geçirileceği yegane yerler enstitülerdir. Yapılacak araştırmalarda kullanılmak üzere, enstitülerde üretilmesi amaçlanan saf ırk araştırmacıların hizmetine sunulmaktadır. Hayvan deneyleri böylece bir Alibi fonksiyonu gösterir. Birçok deney bilimsel merak, araştırmacı güdüsü ya da önem kazanma hırsından dolayı yapılır. Akademik ünvan almak için hayvan deneyleri modadır. Bilimsel dergilere mümkün olduğunca çok yayın verme arzusu bir çok araştırmacıyı sürekli sapkın deney yönergelerine yöneltir.
Laboratuvar teknisyenlerinin bilim için uydukları değişmeze yakın ‘’altın kuralları’’ çerçevesinde hayvan deneklerini gözden çıkarmakta tereddüt etmemektedirler. Uygulanan işlem sona erdiğinde, kullanılan hayvanın yaşamasına veya insancıl bir yöntemle öldürülmesine teknisyenler tarafından karar verilir. Bu kararı veren ‘’uzman’’ teknisyenler; ‘’gönüllü teknisyenlerin hayvan sever olmaları’’ şiarına da sahiptir! Eğer hayvanda ağrı veya sıkıntı devam edecekse, sağlıkla ilgili diğer parametreler normale dönse bile, hayvan canlı kalmamalıdır. Boşa çıkarılan denek hayvan çöplükteki yerini almaya doğru ilerlerken yerine, daha o hayattayken kendisinden, suni aşılanma süreçleri ile doğurtulan diğer yavruları geçirilecektir. Buna en güzel örnek belki de Dolly’dir. Tam tamına 277 deneyden sağ çıkan, klonlanmada bir dönem bilim çevrelerinin gözdesi olan Koyun Dolly, tabi tutulduğu testlerin vücudunda bıraktığı yorgunluk ve hastalıklardan ötürü, 2003’te, 6 yaşındayken yaşamı sonlandı!
Tüm yaşamları, toprağa değmeden, yapay ışıklar altında sömürülen bu denek hayvanlar, yeri geldiğinde, yani aslında sömürülmekten ilikleri çıktığında yaşamları direkt müdahale ile sonlandırılır.
Deney hayvanları üzerinde yapılan çalışmalar, yüksek oranda kolesterol ve hayvansal yağ içeren bir beslenme biçimiyle kalp ve damar hastalıkları arasında anlamlı bir ilişki göstermiyordu. Bu nedenle pek çok insan kolesterolün ve hayvansal yağların zararsız olduğunu düşünerek yanlış beslenmeye devam etti. Denek hayvanlar üzerinde zararlı bir etkisi olmamasından ötürü, kesin kanserojen bir madde olarak bilinen asbestin insanlarda yarattığı hastalıklar yıllarca inkar edilmiştir. Hayvan deneyleri uygulanmaya başladığı günden bu güne dek, büyük-küçük birçok şirketin farklı dönemlerde, piyasaya sürdüğü ilacın “büyük bir kısmı”, ortaya çıkan yan etkileri nedeniyle piyasadan toplatıldı ya da yeniden geliştirildi. Bu yan etkiler arasında ölümle sonuçlanan kalp ritim bozuklukları, kalp krizi, karaciğer yetmezliği, inme, solunum durması, böbrek yetmezliği ve felç gibi hastalıklar bulunmaktadır.
Sonradan vücutlarının görünüşünde değişime gitmek isteyen, kapital sistemin algısına yenik düşmüş olan bireylerin, değişimlerine giden yoldaki kurtarıcı rötuşlama malzemelerinden olan kozmetik ürünler ağı, zaman içerisinde olmazsa olmaz bir ihtiyaç olarak gösterilmektedir. Neredeyse kullandığımız birçok paketli, ambalajlı ürün, viviseksiyon kozmetik üzerinden önümüze gelmektedir.
Kapitalist işleyişte, her şeyin kâr ve rekabet ilişkisi içerisinde değerlendirmesi, var olan her şeyin ele geçirilebilir, tüketilebilir bir nesne olarak görülmesi, var olan tüm yaşam formlarının bir araç olarak algılaması, kapitalizmin binlerce tanımlarından birisidir. İnsanların sağlığını bizzat sistemin kendisinin bozduğu, insanların sağlıklarına tekrardan kavuşmasına vesile olması iddiası ile piyasaya sürülen ilaçlarla, toplumun dayattığı güzellik-yakışıklılık algısıyla kullanılan bin bir çeşit kokulu sabunlar, vücut jelleri, losyonlar, kremler, parlatıcılar…
Aslında asıl sorun; laboratuvarlarda, ‘’bilime hizmet’’ şiarıyla tam bir kıyım yapan insanlardan da ziyade, yeri geldiğinde yavaş, yeri geldiğinde ağrılı bir ölüme sebebiyet veren, hep ‘’daha fazlası’’ üzerinden kendini var eden bireyler oluşturan, bencilliğe dayalı bireyselliği aşılayan, kirli çıkar politikalarına uyumlu bireyler yaratan, yaşamları sonlandıran, bu sistemin, kapitalizmin kendisidir.
Günce Akpınar – Patika Dergisi 2. Sayı