Milyarlarca yıllık yaşama süresinde canlılar, birçok iyi ve kötü (insancıl bir tanım olarak) şeyi deneyimlemiş; insanlar ortaya birçok ‘şey’ çıkarmıştır. Bazıları tarafından bu deneyimler bir kopuş haline getirilme çabası içerisinde olsa da, düşünen hayvanlar suyun yönünü değiştirmeye çalışsa da su akıp yolunu buluyor aslında.
Eğlenmenin Değişimi
Tüm bu değişim çabası içerisinde, değişimin sorgulanma durumu çok kritiktir. Eğlencenin değişimi de bu konuya dahildir. Eğlenmek her ne kadar insanlar için yorucu, masraflı, ekstrem hale gelse de; eğlencenin çok başka durumları da vardır esasen. Bir köpeğin kar yağdığında deli gibi oynaması gibi ya da bir ineğin ahırdan çimenlere çıktığında çifte atması gibidir eğlence. Buna benzer olarak şehirde yaşayan beş-altı yaşlarındaki bir çocuğun, annesinin elini tutmuş halde, çimenlerin üzerinden geçerken onlarca arabanın motor sesleri arasında zıplayıp gülümsemesidir. Bir de otobüste yolculuk yaparken dört-beş yaşlarındaki bir çocuk annesinin, kucağında ağlayan çocuğuna susması için çantasından çıkarıp tablet bilgisayar vermesi ve susmasını, iyi vakit geçirmesini beklemesi vardır. Ama sonuç hüsrandır, çocuk ağlamaya devam eder. Çünkü o cihazın içerisindeki savaş oyunu topraktan, vicdandan ve havadan uzaktır. Seksek oynamak için yere çizgi çizen ya da misket oynamak için topuğuyla toprağa delik açmaya çalışan çocuğun çabası yoktur.
Günümüz eğlenme yöntemlerinde kapitalizmin rolü ne?
Bilgisayar ve konsol oyunları (video oyunları), kapitalizm içerisinde eğlence sektörünün önemli parçalarındandır ve kapitalist yaşamın normalleşmesinde önemli bir yer teşkil ederler. En basit örnekten yola çıkarsak; The Sims adlı bilgisayar oyunu bir strateji-hayat simülasyon oyunudur. Bu oyunlarda bir karaktere sahip olursunuz ve o karakterin yaşamını sürdürürsünüz. Sahip olduğunuz sanal karakteri evlendirip çocuk sahibi yaptırabilir, bir iş, ev, araba sahibi olabilir, mağazalara gidip alışveriş yapabilir ve indirimlerden faydalanabilir, manikür ve pedikür yaptırabilir, kişisel özelliklerinizi değiştirebilirsiniz. Bunun dışında açlıktan ölme ihtimaliniz de hep vardır. Bu noktada oyuna ideolojik olarak baktığımızda kapitalist toplumların sanal ortamdaki simülasyonu olduğunu görürüz. Bu ve buna benzer durumlar oyunlara işlenerek hedef kitleye ulaştırılır, devlet ve şirketler var olabilmek için bunu bilinçli olarak yapar.
Daha da basite indirgersek; ilk video oyunlarından olan Space Invaders adlı oyunda size gösterilen hedefleri vurmaya çalışarak oyun içinde var olmaya çalışırsınız. Bu durum var olma gerçeğini kişide farklı şekilde normalleştirir. Super Mario oyununda ise oyunda ilk başta bir su tesisatçısısınızdır ve daha sonra belli engelleri aşarak bir kadını, prensesi kurtarırsınız. Bu noktada aslında kurtardığınız bir prenses değil; esir alınıp pasifize edilmiş bir kadındır. Tekrar, biraz daha ilerilere gidersek; Age of Empires oyununu görürüz. Bu ve bu tarz strateji/simülasyon oyunlarında bir köye, halka, belirli bir alana sahip şekilde başlarsınız. Oyunun yöneticisi, stratejisti ve savaşçısı sizsinizdir. Doğadaki kaynakları sömürerek yeni binalar, durmadan çalışacak insanlar ve savaşçılar üretirsiniz. Güçlü olduğunuzu düşündüğünüzde rakibinize savaş açarsınız. American’s Army oyununda ise kullanıcı oyunda kendisini bir amerikan askeri olarak bulur ve kendisine verilen görevleri yerine getirir. Bu da militarist ideoloji içermesi açısından belirgin bir örnektir.
Kapitalistlerin elinde olan, yeni çıkan ve çıkmış oyunlardaki kahramanlar Arap ya da İslam ülkelerini karşısına alarak savaşır ve ölenler hiçbir zaman amerikan askeri olmaz çünkü o ‘kahraman’dır. Diğer yandan ideolojik gruplarında çıkardığı oyunlar vardır. Bu oyunlar karşı fikrin ve görüşlerin çürütülmesi ve kötü durumların ön plana çıkarılması esas alınır. Bunun bir örneği The Bushgame’dir. Bu oyunda kullanıcı Bush hakkında bilgi sahibi olurken onun yaptığı politikaları da öğreniyor.
İnsanların elinden düşürmediği bilgisayarlar ve telefonlarla birçok birey bilgiye ulaşıp iletişimini sağlayarak, arda kalan zamanlarda eğlenmek için oyunları tercih ediyor. Cep telefonlarında ‘sayıları iğne gibi saplama, kuş zıplatma, şeker patlatma, köylere saldırma’ gibi oyunlar kişiyi kapitalizmin boğucu hızından sıyırmak yerine, kendi içinde hızı, rekabeti ve şiddeti daha da meşrulaştırıyor ve gerçeklikten uzaklaştırıyor.
Amaçlanan yalnızca eğlendirmek mi?
Çoğunlukla oyunlar kişilere ilk başlarda ücretsiz veya sunuluyor. Oyun oynandıkça dikkat dağıtılıyor, keyif alınıyor ve zamanla kişinin karşısına zor aşamalar çıkıyor. Bu durumdan zorlanan kullanıcıya oyun şirketi ek özellikleri ve rahat oynanılabilirliği sunuyor ve bunlara belli bir ücret biçiyor. Sonrasında ‘sosyal’ olduğunu zanneden kullanıcıların oynadığı ortak oyunlarda bir rekabet ortamı doğuyor (Facebook gibi ağlar sayesinde). Bu rekabet ortamından nemalanan ise yine eğlence kültürünü metalaştıran büyük oyun şirketleri oluyor.
Bir ideolojik araç olarak oyunlar; şirketler ve iktidar aracılığıyla kendini yaş farkı gözetmeksizin bireylerin zihnine nüfuz ediyor, doğayı ve canlıları gerçeklikten uzaklaştırıp, kendi kontrolü altına alabileceği bir meta olarak öğretip savaşı ve şiddeti meşrulaştırıyor, bireyi yalnızlaştırıyor.
Hakan Gültürk – Patika Dergisi 2. Sayı