6-7 ekim günleri sokaklarda ki “öfkeli” insanlar, bankalara ve alışveriş mabetlerine saldırdı. Saldırdılar çünkü borç batağında yaşamları gasp edilen bu insanlar öfkelerini anlatmak, isyan etmek istiyorlardı. Fakat bu kalabalığı bilinçsiz ve oraya buraya saldıran, yıkan, yakan provakatörler olarak izletti devletin medyası.
Birde biz anlatalım kendimizi.
Peki bu kalabalık niçin sadece bankalara ve alışveriş mabetlerine saldırdı?
Çünkü İMF ve Dünya bankasını sembolize eden bu bankalar ve şirketler; havamızı, suyumuzu, toprağımızı, hayvanları yani yeryüzünü sömürerek yok ediyorlar.
İmf ve dünya bankası’nın efendileri İstanbul’a geldiklerinde kendilerini huzur içinde hissettiler. Çünkü devlet ve kolluk kuvvetleri, efendileri dokunulmaz, ulaşılmaz kılmak için harekete geçmişti. İki insan boyunda hazırlanmış barikatlar toplantının gerçekleşeceği kongre vadisinin, Şişli’nin ve Taksim’in hemen hemen her yerini kuşatmıştı. Geliştirilmiş formülleriyle gazlar ve güne uygun stratejileriyle çevikler hazırdı. Sokak aralarına gizlenmiş siviller ve kadrolu faşistler de eylemciler için son hazırlıklarını tamamlamışlardı. İstanbul 6 Ekim sabahı üçe bölündü. Bir tarafta İMF ve Dünya bankası toplantılarındaki efendiler, dalkavuklar ve şakşakcıları (az değillerdi 6000 kişiydiler), diğer tarafta “orklar”, “uruklar” misali kolluk kuvetleri. Diğer tarafta açlığa, yoksulluğa, zulme karşı koyanlar yani eylemciler vardı. Eylemciler uzlaşmayacaklarını daha toplantılar başlamadan önce ve başlamasıyla beraber yaptıkları eylemlerle bağırdılar. Toplantıların yapılacağı kongre merkezinin açılısı esnasında hazmedemeyip Tayyip’e bağırdıkları gibi. Bir çok bankaya, alışveriş mabetlerine, fast-foodlara, toplantı için gelenleri taşıyan VIP turizme saldırılarıyla. Heyetlerin geçeceği köprüleri zincirleyerek. “Uzlaşmayacağız” diye bağırıyorlardı. 6 Ekimde de Taksimde uzlaşmayanların isyanı vardı. Taksim meydanında toparlananlarla kolluk kuvetleri arasında ki gerilim tırmanıyordu. Yürüyüşe geçilmesiyle birlikte coplarıyla, gazlarıyla, panzerleriyle Çevik polis saldırdı. Saldırının olacağını önceden bilen eylemciler, ellerindekilerle karşı koydular ve çatışmaları başlattılar. Caddelere, sokaklara barikatlar kurdular, ilk saldırı sonrasında kısmi dağılan eylemciler tekrar tekrar toparlanarak, kongre vadisine ilerlemeye çabaladılar. Gözaltına alınanlar, yaralananlar olsada 6 Ekim’de mücadele sürdü ve ertesi güne hazırlanıldı. 7 Ekim’de ise bu sefer Şişli de toplanılma kararlaştırılmıştı. 6’nın tekrarı gibiydi, kolluk kuvvetleri yine konumlanmıştı ve çatışmalar başladı, yine gazlar, panzerler yine barikatlar vardı. Çatışmalar Şişli’den Kurtuluş’a, Kurtuluştan Çağlayan’a sıçramıştı. Eylemcilerin 6’sından deneyimiyle helikopterlere havai fişek atması belkide günün en eğlenceli ve etkileyici görüntülerindendi. Lafanzin 2’de “Eylem Bereketlidir” demiştik ve 6-7 Ekimde de öyleydi. Korkularımız olabilir ama zaten cesaret korktuğunu eyleyebilmektir, copları sert olabilir, gazları nefesimizi kesiyordu ama koşabiliyorduk, kaldırımları sökebiliyor, taş atabiliyorduk. Panzerleri kocamandı ama önünde durunca ufaklaşıyorlardı, eylem bereketliydi, kolluk kuvvetlerine ve onların efendilerine şunu söylüyorduk; mücadele sürüyor ve sürecek, düzeninizi yıkacağız çünkü iktidarsız, özgür bir dünya yaratacağız.
Şimdi 6-7 Ekim günlerinde alanlarda olamayan arkadaşlarımıza soruyoruz, televizyonlarının karşısında, kanalları değiştirip değiştirip izlediniz sistemin haberlerini. Yalanlarına inandınız mı! İnandınız mı Efendiye ayakkabı fırlatan arkadaşın ayakkabısının, yaşıtlarımızın katili Nike olduğuna. Eylemcilerin harabelere çevirdiği sömürücü, Mc Donald’s ve Burger King’te ki işçi arkadaşlarımıza zarar verdiğimize, Koç ve sapancı tarafından Migros’lar, Tansaş’lar büyüsün diye kapanmaya zorlanan bakkalı, manavı taşladığımıza, inandınız mı! aslında sivil (polis) kolluk kuvveti olan sözde halkın bize saldırdığına…
İMF ve Dünya bankası ne geldi ne de gitti. Onlar hep buradalar. Kapitalizim burada. Kültürüyle, ürettikleriyle, bizlere tükettirdikleriyle, annelerimiz babalarımız bankalara para yatırdıkça, kredi kartı kullandıkça, kalifiye köleler olmak için gittiğimiz okullarda, dersanelerde, imaj için aldığımız pantolonlarda, gömleklerde, içtiğimiz cocacola da, yediğimiz hamburger de. Biz tükettikçe “O” büyüyor. Tüketmessek herşey değişir. Mücadele iki gün, değil bizler için hergün değil mi! Kapitalizm ve onun kültürüne karşı, bir şeyleri değiştirebiliriz ve bu şimdi, şu anda dayanışmayla kuracağımız, paylaşmayla büyüteceğimiz Anarşizmde. Eylemin de bereketiyle, anarşi sürüyor ve sürecek.