Geçtiğimiz yılın bahar ayında yayınlanan “Coğrafyanın Anarşist Kökleri”, anarşist coğrafyacı Simon Springer’in temel düşüncelerini oluşturan denemelerin toplandığı bir kitap. Pyotr Kropotkin ve Elisee Reclus’nün akademik yazında sürekli unutturulmaya çalışılmasına karşı coğrafya disiplininin köklerinde anarşizmin etkisinin olduğu savı etrafında şekillenen kitap, ekoloji mücadelesi için de mekan meselesi üzerinden yeni tartışmalar açıyor.
Öncelikle coğrafya disiplininin anarşist kökenlerine ilişkin bir soyağacının çıkarıldığı iki makalesiyle açılıyor kitap. Coğrafya üzerine yazan Doreen Massey’in çalışmalarından sonra ilişkisel bakış açısının konuşulmaya başlanmasıyla birlikte Kropotkin ve Reclus’nün çalışmalarının tekrar hatırlandığını söylüyor Springer. “İlişkisel etik” düşüncesinin, evrensel coğrafya teorisiyle bağdaştırarak, anarşist toplulukların mülkiyetsiz, ortak olanlarıyla (commons) nasıl mücadeleye katkı sağlayacağını anlatıyor. Benzer şekilde, Kropotkin’in “Karşılıklı Yardımlaşma” kitabında da, mekansal özgürleşme kavramıyla anlattığı yaşadığımız alanların iktidarlı ilişkilerden arındırılma sürecine olan katkısını anlatıyor.
Başka Bir Dünya için Mücadele Şimdi Şu Anda“
“Başka bir dünyanın yalnızca mümkün olmadığını, barış için en iyi olanağımızın da başka bir dünya olduğunu kabul etme hevesini gösterelim, başka bir şeye ihtiyacımız kalmaz.”
Öncelikle şunu söylemek gerekiyor. Springer’in metni yoğunluklu olarak akademik bir dile sahip. Kitabın odak noktasında da anarşist düşüncenin tarihsel bir savunusu ve özellikle sosyal bilimlerde (coğrafyada kurucu nitelikte olmasının yanı sıra) etnoloji, antropoloji gibi farklı bilimlerde yalnızca bir teori olarak değil, metodoloji olarak da nasıl bir rolü olacağına dair çıkarımlarda bulunuyor
Springer için anarşizm yalnızca argümanların oluşturduğu bir bakış açısı, felsefe değil aynı zamanda devleti yıkmak ve özgürlüğü yaratmak için de en doğru mücadele yöntemi. Kitabın üçüncü bölümünde, daha önce içinden seçme kısımları anarşist Meydan Gazetesi’nde yayınlanan “Radikal Bir Coğrafya Neden Anarşist Olmalıdır?” başlıklı makalenin kitap için yeniden düzenlenmiş versiyonu bulunuyor. David Harvey’nin kişiliğinde bütünleşen sosyal bilimler alanındaki marksist hegemonyanın kaynakları ve nasıl sağlamlaştırıldığı üzerine incelemeler bulunuyor bu yazıda. Bilinçli anarşizm çarpıtmalarının ve görmezden gelmelerin boyutunu göstermek için, 1973 yılından beri yayınlanan beşeri coğrafya dergilerinde yapılan Marx’a, Kropotkin’e, Reclus’ye atıfların oranlarını tablo halinde gösteriyor.
Kendimizi ve Dünyayı Yeniden Yapılandırmak
“Her halk, deyim yerindeyse, çevresindeki doğayı yeniden giydirir. Tarlalarıyla, yollarıyla, konutları ve her türlü inşaatla, ağaçları konumlandırması ve genel manzarayı düzenlemesiyle halk, kendi ideallerinin karakterini açığa vurur. Halk gerçekten bir güzellik duygusu taşıyorsa, doğayı daha da güzelleştirecektir.” Elisée Reclus, Bir Dağın Öyküsü
Anarşizmin klasik düşünürlerinden ilhamla düşüncelerini şekillendiren yazar, “Özgürleştirici Mekan” adlı bölümde ise sosyoloji ve siyaset bilimi literatüründe son yılların önemli araştırma alanlarından “mekan”ın felsefesini coğrafyayla harmanlıyor. Yalnızca bununla da kalmıyor, var olana bir alternatif olarak değil toplumsal örgütlenmeyi yeniden yapılandıracak bir ideoloji olarak anarşizmi tekrar düşünmemiz gerektiğini vurguluyor. Ekolojik uyumun sağlandığı, insanların doğayla karşılıklı yardımlaşma temelinde ilişki kurduğu organik toplumun ancak bu şekilde kurulabileceğini savunuyor ve şöyle diyor:
“Düşünme biçimimizi kökten değiştirmeliyiz, zira anarşist örgütlenmenin yukarıdan aşağı devlet mekanizmalarının yerini alması bunların yerine geçmesi anlamına gelmiyor. İnsanlar baskıdan ve dayatılmış otoriteden uzak biçimde bunları ortadan kaldırıp yerlerine ihtiyaç duyduklarını inşa edecekler.”
Springer, coğrafya, anarşizm, kent gibi meselelerin yanında neoliberalizmin de önemli eleştirmenlerinden biri. Neoliberalizmin dünyadaki örgütlenişinin yanı sıra, “Anarşist Ufuk” adlı yazıda coğrafya ve siyasetle olan bağlantısı üzerinden tekrar bir incelemeye alıyor. David Harvey’nin hiyerarşik olmayan ve devletsiz örgütlenen toplulukların, mücadelelerin mutlaka neoliberalizmin kıskacına gireceği iddasına karşı çıkan yazar, kapitalizmdense marksist bir devleti tercih etmenin anlamsızlığını anlatıyor. Türkçeye çevirisindeki bazı kelime tercihlerinin okumayı güçleştirmesi kitabın olumsuz yönlerinden biri. Hiyerarşi yerine sıradüzen, otorite yerine yetke gibi tercihlerde bu sıkıntı belirgin bir şekilde göze çarpıyor ancak, anarşist literatüre hakim okurun hızlıca kavrayabileceği bir farklılık bu. Pek çok meseleye dair zihin açıcı bir bakış açısıyla tartışmaların yürütüldüğü kitap, umudumuzu kaybetmeme temennisiyle sona eriyor.
“Tek bir gözü kara eylem, koca devi zangır zangır titretmeye yetiyorsa, birlikte umudu ete ke-miğe büründürür gibi bir araya geldiğimizde, neden dizlerinin üstüne çökertmeyelim ki?”
Zeynel Çuhadar – Patika Dergisi 3. Sayı