Anarşizmin Tarihi: İspanya


İspanya’nın, modern çağda anarşizmin büyük bir toplumsal hareket
olarak geliştiği ve Devlet’i ciddi biçimde tehdit ettiği tek
ülke olduğu rahatlıkla söylenebilir. Bunun yöreye özgü nedenleri
vardır. Anarşist özerklik, birlik ve federasyon ilkeleri İspanyol
toplumsal mizacının bağımsız niteliğine özellikle uygundur. Ayrıca
kökleri ortaçağa kadar giden uzun bir bağımsız komün geleneği
vardır. Bu komünlerin kendi kamusal sözleşmeleri vardı ve
kendi fuero’larnı ya da yasalarını oluşturmuşlardı. Özgür komün
başkalarıyla federe olma imkânı sağlayan bir özyönetim organizması
olarak görüldü.
On dokuzuncu yüzyılın ortalarında Federalist Parti’nin önderi
Katalan Pi y Margall bu gelenek içinde sağlam bir yere sahipti,
ortaçağın son çeyreğinde, esas olarak Kastilla ve Leon’daki
belediyelerin oluşturduğu kardeşlik örgütleri hakkında şunları
yazdı:
Kendi fuero’larıyla ya da yasalarıyla yetinmeyen yurttaşlar her zaman
kendileri için daha fazla ayrıcalık sağlamaya çalıştılar. Komşulanyla
hangi nedenle olursa olsun birleştikçe, daima ihtiyatlı ve
kuşkulu gözlerle izledikleri krala bile karşı çıkarak yerel özgürlükleri
savundular.

Pi y Margall, Hegel’in “çeşitlilik içinde birlik” ilkesinden esinlendi
ve Proudhon’u İspanyolca’ya çevirdi. Özyönetimli komünler
temelinde federal bir toplumu savundu. Reacciön y Revoluciörida
(Gericilik ve Devrim, 1854) şöyle dedi: “İktidarı böleceğim ve alt
bölümlere ayıracağım; onu değiştirilebilir kılacağım ve tahrip etmeye
devam edeceğim.” Kitap, İspanyol radikalizmi üzerinde derin
bir etki yarattı. Pi, 1873 devriminden sonra kısa bir süre Devlet
Başkanı olduğunda, sadece birkaç liberal reform yapmayı
başardı.2 Ancak kendisi uzun süre İspanyol anarşizminin harekete
geçirici ruhu olarak görüldü.
Avrupa’dan gelen anarşizm mesajı İspanya’ya ilk kez
1868’de ulaştı. Kraliçe İsabella’yı sürgüne gönderen askeri devrimin
haberini alan Bakunin, Birinci Enternasyol içinde o sırada
faaliyete geçmiş olan gizli Uluslararası Sosyalist Demokrasi İttifakı’na
taraftar kazanmak için İspanya’ya birkaç temsilci gönderdi.
İspanyolca konuşamamasma rağmen İtalyan Giuseppe Fanelli,
Madrit’e giderek yirmi bir kişiden oluşan bir çekirdek grup örgütlemeyi
başardı. Bu grup, daha sonra Birinci Enternasyonal’in
ispanyol seksiyonu Federacion Regional Espanola’yı oluşturdu.
Bakunin de Barselona’da kendi antiotoriter kolektivizmine bazı
öğrenci ve işçileri kazandı. Birinci Enternasyonal’in İspanyol seksiyonu,
her zaman katı biçimde Bakuninci oldu ve hemen anarko-
sendikalist yönde gelişti.3
İspanya’da anarşizm kır yoksulları arasında hızla kök saldı.
Mütevazı matbaacı Anselmo Lorenzo (Fanelli ve Proudhon’dan
esinlenmişti) gibi gezgin önderler, anarşist mesajı köyden köye
taşıyarak yerel ayaklanmalar sırasında zaman zaman patlak veren
devrimci özlemleri canlandırdılar. Köylerde obreros consciente’ler
(açık görüşlü işçiler) anarşist ateşi canlı tutacaklardı. Köylülerin
düşünde el reparto (toprak dağıtımı) vardı. O gün geldiğinde,
toprak sahibi, rahip ve polis formundaki otorite sona erecekti.4
Ancak anarşizm, kendi verimli topraklarını sadece güney ve
doğudaki mülksüzler -Andalusya ve Levante’nin topraksız köylüleri
ve yoksul çiftçileri- arasında buldu. Katalonya ve Oviedo’nun
madencilik bölgelerine yayıldı. Barselona, Valensiya ve Madrid’deki
en ileri işçileri cezbetti. Modern Okul Hareketi’nin kurucusu
Francisco Ferrer gibi genç entelektüeller militan ateizmin
ve isyan ruhunun cazibesine kapıldılar. İnsanlığın özünde
taşıdığı iyiliğe ve ilerlemeye güveniyorlardı. Genç Pablo Picasso
bile yüzyılın dönümünde onun etkisi altındaydı.
Anarşizm, başka yerlere kıyasla İspanya’da daha şiddet yanlısı
bir biçim kazanma eğilimi gösterdi, çünkü siyasal şiddet Napolyon
Savaşları’ndan beri sıradanlaşmıştı. Ancak İspanyol anarşizmi,
kehanetçi ve bir ölçüde binyılcı özellikler taşıyan bu
eğilimlerin nitelik bakımından temelde dinsel olduğunu, pek
çok tarihçi gibi, göremedi. Her zaman toplumsal baskının nedenlerine
ilişkin açık bir anlayış ve çözümlemeyi temel aldı ve
tarımsal yoksullaşma ve sanayileşmenin yarattığı yabancılaşmaya
gerçekçi bir çözüm sundu.5 Popüler kültürde köklendi ve ifadesini,
kadim toprak ve özgürlük, ekmek ve adalet, eğitim ve özgürlük
özlemlerinin yeni bir formunda buldu.
İspanyol anarşizmi, kültür ve hayat tarzını da vurguladı ve
gündelik hayatı Kilise ve Devlet’in geleneksel kısıtlamalarından
özgürleştirmeye çalıştı. Bir iktisadi kıtlık döneminde olgunlaşarak
bir ölçüde püriten bir tarz geliştirdi. Ancak pek çok İspanyol
anarşistinin güçlü ahlak duygusu, onları tefeciliği ve israfı reddetmeye
yöneltirken, serbest aşkı ve araştırma özgürlüğünü savunmalarına
engel olmadı. Doğayla uyum içinde yaşama arzuları,
bazılarını basit giyimi, sadece sebze yemeyi ve nudizmi
benimsemeye yöneltti. İyi ve etkin biçimde örgütlenmişlerdi, ancak
kendiliğindenlik ve inisiyatife de değer verdiler. Grupos de
afin i dad’larında (sempati grupları), sadece ideolojik bağları değil,
daha önemlisi dostluğu ve keyifli yaşamayı da temel aldılar.6
Anarşist bombalama ve öldürme olayları 1890’larm başında
Fransa’da olduğu gibi İspanya’da da artış gösterdi ve vahşi bir hükümet
baskısıyla karşılandı. Ancak anarşistler kısa sürede Devlet’i
terörizmle yıkmanın mümkün olmadığını anladılar, işçiler
ve köylüler arasında propaganda yapmaya başladılar. Yüzyılın
dönümünde sanayi işçileri arasında yeni bir huzursuzluk dalgası
başladı. Fransız CGT’sinin başarılarından etkilenen Katalonya liberter
sendikaları 1907’de Solidaridad Obrera (İşçi Birliği) adında
sendikalist bir örgüt kurdular.
Bir sonraki yıl ilk kongrelerini topladılar. Hükümet 1909′
da Katalonya’da Fas’taki Rif kabilesiyle savaşmak için asker toplamaya
başladığı zaman, Solidaridad Obrera genel grev çağrısı
yaptı. Barselona’da sokak savaşları oldu; ardından gelen Semana
Trâgica (trajik hafta) sırasında yaklaşık iki yüz işçi öldürüldü,
binlercesi yaralandı, pek çok kilise ateşe verildi. Bunu izleyen
amansız misilleme sırasında Ferrer, Barselona’daki çatışmalarda
yer almamasına rağmen, hayatını kaybetti. Bu olaydan sonra sendikalar
daha güçlü bir örgüte ihtiyaç olduğunu düşündüler ve
1911’de Sevilla’da yapılan bir kongrede, Confederacion Nacional
del Trabajo (Ulusal İşçi Konfederasyonu, CNT) kuruldu. Örgüt
kendisini, İspanya’da 1868’den beri varlığını şu ya da bu biçimde
sürdüren Birinci Enternasyonal’in ardılı olarak gördü.
CNT, 1914’e kadar legal faaliyet yürütemedi. Beş yıl sonra
üye sayısı bir milyona ulaştı. Esas eylem dönemi 1917 ile 1923
arasında yaşandı. Bu dönemde İspanya’nın her yerinde neredeyse
bir iç savaşa varan devrimci grevler örgütledi. Sol ve Sağ’ın silahşörleri
ya da pistoleros özellikle Barselona sokaklarında birbirini
vurdu, öç alma amacıyla öldürme olayları sürüp gitti. Ancak
CNT de tıpkı Fransa’daki CGT gibi bir ikilemle yüz yüze geldi:
bir yanda kendi üyelerinin hayat koşullarını kısa dönemde iyileştirmeye
çalışıyor, öte yanda, nihai olarak toplumun devrimci dönüşümünü
hedefliyordu. 1919’da toplanan CNT kongresinde temel
ideoloji olarak comunismo libertario (liberter komünizm)
ilkeleri benimsendi. Bu ideoloji bir sonraki yıl Katalan sendikalarının
bölge kongrelerinde de önerildi. Sendika, “doğrudan eylemle,
herhangi bir siyasal ya da dinsel önyargıyla engellenmeksizin
saf iktisadi alanda mücadele”ye karar verdi.7
İşverenlerle, hatta Devlet ile uzlaşmaya istekli olan Salvador
Segui ve Angel Pestana’nın önderliğindeki ılımlı kanat ile devrimi
gerçekleştirmek için her türlü aracı fiilen kullanmaya hazır
olan Buenaventura Durruti gibi aşırılar arasında bir bölünme gelişti.
Ancak CNT içindeki iki kanat otoriter sosyalizme muhalefette
birleşti. 1920’de Üçüncü Enternasyonal’in Moskova’da toplanan
kongresinden gelen haberler, devrimci iktidar bahanesiyle
yeni bir diktatörlüğün kurulduğunu ve Rusya’ya tek bir partinin
(ismen sosyalist) hâkim olduğunu gösteriyordu. 1922’de toplanan
Zaragoza Kongresi’nde CNT “Birinci Enternasyonal’in Bakunin
tarafından benimsenen ilkelerinin kararlı savunucusu” olduğunu
ilan etti ve Komünist Üçüncü Enternasyonal ile ilişkilerini,
Sovyetler Birliği’yle bağlantısından ötürü kesti. CNT tüzüğünde,
“işçilerin özgürleşmesi bizzat işçilerin eseri olmalıdır” ilkesi benimsendi.
Örgüte ancak patronu olan örgütlü işçilerin katılabileceklerini
savunacak kadar ileri gittiler.
CNT’nin militan yayınları, bütün kötülüklerin ve lanetlenmiş
siyasal iktidarın kaynağı olarak görülen Devlet’e her fırsatta
saldırdı. Çok bilinen bir aforizmada denildiği gibi:
Devrimci iktidar diye bir şey yoktur, çünkü bütün iktidar doğası
gereği gericidir; hem onu kullananları hem de onun kullandıklarını
yozlaştırır; Devlet’i onu yok etmek için fethedebileceğim düşünenler
Devlet’in bütün fatihlerin üstesinden geldiğinin farkında
değildirler; iyi ve kötü değil, sadece kötü ve daha kötü siyasetçiler
vardır; en iyi hükümet hiçbir şekilde var olmayan hükümettir; ne
Ulus, Halk’tır ne de Devlet, Toplum ile aynı şeydir; insanların yönetimi
yerine nesnelerin yönetimini getirelim; insanlara barışı verelim,
kurumlara savaş açalım; proletaryanın diktatörlüğü proletaryasız
ve proletaryaya karşı uygulanan diktatörlüktür; siyasetçilere
oy vermek kendi kişiliğinizi inkâr etmek olur; sendikanız kendinizdir.
8
Yerel bourses du travail (işçi borsaları) ve ulusal sendikalar federasyonundan
oluşan ikili yapıya sahip Fransız CGT’nin aksine,
CNT öncelikle yerel sindicatos ûnicos’u (tekil sendikalar) temel
aldı. Bu sendikalar tek bir fabrika ya da şehirdeki bütün
işçileri bir araya getirerek, bölgesel ve ulusal düzeyde gevşek bir
federasyon oluşturdu. Sürekli büroları yoktu ve idari düzenlemeleri
asgari düzeydeydi. Görevliler ücret almıyor ve her yıl rotasyona
tabi tutuldukları için bürokratlaşmıyorlardı. Bütün kararlar,
oybirliği tercih edilse de genellikle oy çokluğuyla, şube
toplantılarında alınıyordu. Her üyenin üyelik kartında basılı olan
ÇNT tüzüğünde şu açık ifadeler yer alıyordu: “Bireyin egemenliğini
tanıyor, ancak çoğunluk kararıyla kolektif yönetimi kabul
ediyor ve onaylıyoruz. Bu olmazsa örgüt de olmaz.”
Tam özerklik federasyonun temeliydi ve bağlayıcı olan tek
şey ulusal kongrelerde varılan genel anlaşmalardı. Çözüme genellikle
çoğunluk oylarıyla ulaşılıyordu, ancak köylerden gelen
küçük sendikaların kentlerden gelen büyük sendikalar tarafından
ezilmesini önlemek için nispi temsil de uygulanıyordu. Konferans
delegeleri temel konuları tartışıyorlar, ancak tekil sendikaların
referandum yoluyla benimsedikleri önergeleri de dikkate
alıyorlardı. Üyeler zaman zaman delegeleri denetlemişler, hatta
azletmişlerdir.
Bir sendika örgütü olarak CNT en demokratik kuruluşlardan
biriydi. Ancak liberter yapısının bazı sınırları da vardı. İşçilerin
özgürleşmesi bizzat işçilerin eseri olmalıdır, ilkesinin katı
biçimde yorumlanması, önceleri sadece ücretli ve bir patronu
olan işçilerin örgüte alınmasına yol açtı. Bu yaklaşım, kuşkusuz
tek başına çalışan emekçileri, kooperatif üyelerini, bazı teknisyenleri
ve entelektüelleri dışlıyordu. Örgütün devrimci dürtülerinin
entelektüel karşıtı bir yanı da vardı. Üye kartlarına basılı
olan tüzükte şöyle deniyordu: “Toplantılarda felsefi tartışmalar
yaparak zaman kaybetmek devrimciliğe ters düşer. Düşman tartışmaz,
eylem yapar.”9 “Birlikten kuvvet doğar” sloganına yapılan
vurgu, özel kanaat ve özgür araştırmayı bastırıyor, her üyenin,
kendi ilkelerine ters düşse bile çoğunluk kararlarına
uymakla yükümlü olduğu kesin bir dille belirtiliyordu. Sendika,
örgütün kamuoyu önünde hiçbir şekilde eleştirilmemesini de istiyordu.
Ne var ki CNT’nin yüksek düzeyde merkeziyetsiz yapısı aşırı
bir esneklik sağladı. Primo de Rivera’nm 1923’ten 1930’a kadar
süren diktatörlüğü sırasında yeraltına çekilen örgüt, yapısını
koruyarak yeniden ortaya çıktı.
193l’de toplanan Madrit Kongresi’nde, CNT içindeki ılımlı
eğilim, Fransız CGT’si gibi her sanayi kolunda ulusal federasyonların
ve ayrıca her fabrikadan işçileri bir şehir federasyonu
içinde gruplaştıran yerel sindicatos ünicos’larm kurulması için
önerge verdi. Bu arada, 1927’de sürgünde kurulan aşırı Federaciön
Anarquista Iberica (İberya Anarşist Federasyonu, FAI) gevşek
grupos de afinidad (sempati grupları) aracılığıyla CNT’nin
önemli komite ve bürolarına hâkim olmaya başladı. Amacı reformist
kanada karşı koymaktı. FAI’nin bütün anarşistleri CNT
üyesiyken, CNT’nin bütün üyeleri anarşist değildi. Devrim fikrini
reddedenler ve FAI gibi küstah bir azınlığın önderliğinde
CNT içinde faaliyet gösteren bir hareket, örgütten ihraç edilmeye
başlandı.
Sonuç, 1932’den itibaren İspanyol sendika hareketinin en
az yarısının kararlı anarşist nüveler tarafından yönlendirilmesi
oldu. Bakunin’in gizli öncü düşü gerçekleşiyordu. FAI, aralarında
Angel Pastana ve Juan Peiro’nun da bulunduğu ılımlı CNT
önderlerim kovmayı başardı. Bu gruptan Treintistas (otuzlar)
olarak bilinen otuz kişi, hazırlıksız ayaklanma taktiği, şiddet için
şiddet ve “devrim efsanesi “ne karşı çıkan bir manifesto imzalamışlardı.
Ilımlılar dictatura de la FAI’yi (FAI’nin diktatörlüğünü)
eleştirerek ayrıldılar ve kendi sindicatos de oposicion’larını (muhalif
sendikalarını) kurdular, ancak muhtemelen altmış binden
fazla üye toplayamadılar.
FAI’nin içinde farklı eğilimler de vardı. Bunlar, sanayi sendikalarının
yönetiminde planlı ekonomi öneren Diego Abad de
Santillan’dan, Federica Montseny gibi özgür bir komünler federasyonunu
savunanlara kadar değişiklik gösteriyordu. FAI, 1936
İç Savaşı’nın başlamasına kadar açığa çıkmadı. Önemli bir etki
yaratmasına rağmen, üye sayısı asla otuz binin üzerine çıkmadı.
Safları arasında sadece kriminal unsurlar değil, püriten idealistlerden
oluşan bir grup da vardı. Bu grupta, İç savaş sırasında
kiliselerin ateşe verilmesini, rahiplerin ve erkek fahişelerin idam
edilmesini ilk kez savunan kişiler yer alıyordu. Bu ateist militanların
temelde dindar olduklarını söylemek yanıltıcı olsa da, Reformasyon’un
püriten mezheplerinin örgütlü dine duydukları
nefreti bir ölçüde paylaştıkları kuşku götürmez.
Rakipleri, FAI’yi CNT’nin yönetimini ele geçirmeye çalışmakla
suçladılar, ama gerçekte ele geçirilecek merkezi bir iktidar
yoktu ve her iki örgüt de pek çok konuda aynı görüşteydi.
Devrime öncülük etme ve CNT’yi yönetmek için sempati gruplarını
kullanma taktiği yüzünden FAI, bir “anarko-Bolşevizm” teorisini
benimsemekle de suçlanmıştır.11 Murray Bookchin de FAI
Yarımada Komitesi’nin “Bolşevik tipte bir merkez komitesi ile
salt idari bir yapı arasındaki çok ince çizgi” üzerinde yürüdüğünü
kabul eder.12 FAI, İç Savaş’a kadar üyelerini dikkatle seçen
bir gizli örgüt olarak kaldı ve ancak cumhuriyetin kurulmasından
sonra yasal statü kazandı. Faista’lar intikam amacıyla öldürme
eylemlerinin pek çoğundan sorumluydular.
Ancak FAI’nin sempati grupları, kuşku götürmez biçimde
öncü eğilimlere sahip olsalar da, ideolojinin yanı sıra karşılıklı
sempati ve gönüllülük esasıyla bir arada tutulan özgür birliklerden
oluşuyordu. Bunlar katı bir disiplin ve hiyerarşi içinde örgütlenen
Komünist Parti hücreleri ya da kadrolarıyla kıyaslanamaz.
Kendi aralarında kurdukları sıkı bağlar dikkate alındığında,
geniş bir aileye benziyorlardı. Genellikle kendi inisiyatifleriyle
harekete geçiyorlardı. Bu özellikleri otoriter Sol içinde onlara los
incontrolados (denetlenemeyenler) denilmesine yol açtı. Ayrıca
FAI, tıpkı CNT gibi konfederal çizgide örgütlenmişti; Yarımada
Komitesi siyaset oluşturmaktan çok alınan kararları uyguluyordu.
Onların Bolşevizm ile aralarındaki farkın bilincinde olan ancak
gerçek niteliklerini anlayamayan Troçki, FAI ve CNT’ye
“burjuva demokrasisi arabasının beşinci tekerleği” diyordu.13
Otuzlu yılların başında, özellikle Levant, Andalucia ve Katalonya’da,
Buenaventura Durruti gibi militanlar tarafından savunulan
ayaklanma komünlerini kurmak için harekete geçen pek
çok anarşist vardı. Bu girişimlerin en önemlisi Jerez yakınlarındaki
Casas Viejas denilen küçük bir köyde gerçekleştirildi. Burada,
seisdedos (altı parmak) takma adını kullanan eski bir askerden
esinlenen küçük bir yerel anarşistler grubu, sivil muhafızları
kilitleyip kızıl ve siyah bayraklar çekerek el reparto’yu (toprak
dağıtımı) ilan ettiler. Guardia Civil (Sivil Muhafızlar) ile şiddetli
çatışmalardan sonra, isyancıların hepsi öldürüldü, bazıları da bir
çoban kulübesinde diri diri yakıldı.
Toplumsal huzursuzluk giderek arttı ve yayıldı. 1932’de Sevilla’da
bir genel grev girişimi ve 1933’te Barselona’da çeşitli
ayaklanmalar oldu. CNT’nin başı çektiği bir seçim boykotu yüzünden
Cumhuriyetçi-sosyalist koalisyon 1933 seçimlerinde yenilgiye
uğradı. Alternatif, özellikle Aragon ve Rioja bölgesinde
daha fazla grev ve daha fazla ayaklanma oldu. CNT ve sosyalist
Union General de Trabajadores (UGT) Ekim 1934’te Asturias’ta
yedi bin madencinin ayaklanmasını destekledi. Hareket, Faslı
birliklerin yardımıyla vahşi biçimde ezildi. Yüzlerce kişi öldürüldü
ve dokuz bin kişi yargılanmak üzere hapsedildi. Ardından gelen
bienno negro (iki kara yıl) sırasında ülkenin iç savaşa doğru
sürüklenmekte olduğu görüldü.
CNT seçimlerde oy kullanmayı tutarlı biçimde reddetti. Sloganı,
“Frente a las urnas, La Revolucion Social!” (oy sandığı yerine
Toplumsal Devrim) idi. Boş oy verme kampanyası 1933’te
sağcı bir hükümetin kurulmasına yol açtı. Ancak CNT’nin bütün
üyeleri izlenen siyasetten hoşnut değildi ve çoğu Halk Cephesi
koalisyonunu iktidara getiren 1936 başlarındaki seçimlerde oy
kullandı. Mayıs 1936’da Zaragoza’da toplanan ulusal kongrede
yaklaşık yarım milyon işçiyi temsil eden CNT de sindicatos de
oposicion’un ılımlı muhaliflerini isteyerek destekledi ve sosyalist
UGT ile ittifak kurma arayışını onayladı.
CNT Kongre’de devrimci anarşist inançlarını bir kez daha
doğruladı: “Devrimin şiddet içeren dönemi bir kez tamamlandığında
şunların feshedildiği ilan edilecektir: Özel mülkiyet, devlet,
otorite ilkeleri ve sonuç olarak insanları sömüren ve sömürülenlere,
ezen ve ezilenlere bölen sınıflar.” Devrimin sadece ani
bir şiddet eylemi olmadığı, derin bir psikolojik dönüşümü de gerektirdiği
açıklığa kavuşturuldu.
On günlük kongrede alınan kararlar liberter komünizmin
en açık ve keskin ifadelerinden birini içerir. Buna göre, yeni toplumun,
yaşamak için zorunlu olan maddeleri bölgesel ve ulusal
federasyonlar aracılığıyla üretmek ve mübadele etmek üzere özgürce
birleşmiş sendikalar temelinde kurulan komünlerden
oluşması kararlaştırıldı. Yürütmeci ya da bürokratik niteliği olmayan
komünlerin seçilmiş komiteleri, tarım, hijyen, kültür, disiplin,
üretim ve istatistik konularında kararlar alacaktı. Toplumsal
bir hiyerarşi olmayacaktı; üreticiler günün sonunda
komünal meclislerin onayını gerektirmeyen ayrıntıları tartışmak
için bir araya geleceklerdi.
Bireysel olan, bütün toplumsal, iktisadi ve ahlaki yaratının
hücresi ve temeli olarak görüldü, ancak kongre iktisadi komünizm
ilkesini benimsedi. Kolektife kendi güç ve yeteneklerine
göre özgürce yardım edecek herkes kendi ihtiyaçlarını komünden
sağlayacaktı. Ekolojik içgörüyle, nihai olarak yeni toplumun
her komüne özerklik için gerekli olan her türlü tarımsal ve endüstriyel
unsurları, “insanın ve bu örnekte komünün, başkalarına
en az ihtiyaç duyacak kadar özgür olmasını öngören biyolojik
ilkeye uygun biçimde” temin etmesi karara bağlandı.
Çeşitliliğin hoşgörüyle karşılanması Kongre’nin en önemli
özelliğiydi. Anarşist görüşün, kolektivizmden bireyciliğe kadar
pek çok tonunu anonimleştirmek için her türlü girişim yapıldı.
Komünlerin pek çok farklı biçime bürünmesi, endüstriyel teknoloji
muhaliflerinin ve nudizm savunucularının kendi komünlerini
kurmakta özgür olmaları kabul edildi. Kişisel ilişkilere gelince,
devrimin aileye şiddetle yaklaşmaması kararlaştırıldı, çünkü
aile toplum içinde dayanışmayı teşvik ediyordu. Ancak Kongre,
comunismo libertario’yu (liberter komünizmi) kabul etti. Buna
göre, “erkeklerin ve kadınların serbest iradeleri ve çocuklara topluluk
güvencesi sağlama dışında hiçbir kuralı olmayan özgür
aşk” benimsenecekti.
Entelektüeller ile kol emekçileri arasında hiçbir ayrım olmayacak,
ancak cehalete son vermek ve insanların tek başlarına düşünmelerine
yardımcı olmak için eğitime ağırlık verilecekti.
Mahkeme ve hapishanelere artık gerek olmayacaktı: “Comunismo
libertario hiçbir şekilde zor kullanmaz: Mevcut ıslah edici adalet
ve cezalandırma araçları sisteminin ortadan kalktığını gösteren
bir olgu.” Kongre’de hazır bulunanlar için tartışmasız bir konu
da şuydu: “insan doğuştan kötü değildir ve suç, içinde yaşadığımız
adaletsizlik durumunun mantıksal sonucudur.” Toplumdışı
insanlara gelince, bir uzlaşma ruhu içinde her tekil davaya adil
bir çözüm aramak halk meclislerinin görevi olacaktı. Bir kişinin
ihtiyaçları karşılandığında ve kişi akılcı ya da insani bir eğitim
gördüğünde, toplumsal adaletsizliğin başlıca nedenlerinin ortadan
kalkacağına güveniyorlardı.
“Konfederal Liberter Komünizm Anlayışı”nı tanımlamaya
çalışan bir kongrenin bütün bu dikkate değer sonuçları, özgül
bir program ya da bir gelecek toplum tasarısı olarak sunulmadı.
Bütün bunlar bir başlangıç planının ana hatları, “İnsanlığın, bütünlüklü
kurtuluşuna doğru gidişteki hareket noktası” olarak sunuldu.
Hepsi devrimci taleplerdi ve devrim yakındı. Ancak
Kongre hazırlık niteliğinde hiçbir somut düzenleme yapmadı.
Milis eğitimiyle ilgili bir önerge, gerilla savaşını savunan bir
önergeyle geçersiz kılındı. Devrimci genel grev askeri isyanlara
yanıt olacaktı. Ne var ki gerçekleşim araçlarındaki belirsizlik Comunismo
libertario’nun popülaritesini azaltmadı. Kongre sırasında
CNT’nin yarım milyon üyesi vardı; yıl sonunda üye sayısı
bir buçuk milyonu aştı.
Franco 19 Temmuz 1936’da cumhuriyete karşı ayaklandı ve
isyancı güçler halk milislerini hızla silahsızlandırmaya başladılar.
Temmuz ayının sonunda Franco ülkenin sadece yarısını denetim
altında tutuyordu. CNT, devrimci genel grev ilan ederek,
toprağın ve fabrikaların kolektifleştirilmesi için çağrıda bulunarak
yanıt verdi. Sonraki on ay içinde CNT ve FAI, cumhuriyetçi
İspanya’nın belli başlı güçleri arasında yer aldı. Anarko-sendikalistler
derhal Barselona’nın yönetimini ele geçirdiler. George
Orwell’in de gözlemlediği gibi, faal devrimcilerin çoğu, “bütün
parlamentolara güvensizlik duyan anarşistler” idi.16
Katalonya fiilen bağımsız bir cumhuriyet haline geldi, işçi
örgütlerini, çeşitli siyasal partileri ve grupları temsil etmek için
bir Antifaşist Komite kuruldu. Katalonya geçici hükümeti Generalitat’ı
dağıtma sorunuyla karşı karşıya kalan CNT-FAI önderleri
ona dokunmamak ve Başkan Lluis Companys’i desteklemek
gibi önemli bir karar aldılar. Garcia Oliver şu yorumda bulundu:
“CNT ve FAI, devrimin anarşist ve Konfederal diktatörlük yoluyla
boğulmasına yol açacak devrimci totalitarizmi reddederek,
işbirliği ve demokrasi kararı aldı.”17 Oliver, “anarşist diktatörlük
anlamına gelen Liberter Komünizm ile işbirliği anlamına gelen
demokrasi” arasında bir seçim yapma zorunluluğundan söz ederek,
ikilemi açıkça ortaya koydu.18
Ne var ki Katalan hükümetiyle işbirliği kararı toplumsal
devrimin ilerlemesini frenledi. Antifaşist Milis Komitesi iki ay
içinde dağıtıldı. 27 Eylül 1936’da CNT-FAI’nin anarşist önderleri
Generalitat hükümetine girdiler ve bir Bölgesel Savunma Konseyi
kurma gerekçesiyle bu hareketi haklı çıkarmaya çalıştılar. Daha
sonra parlamentoda temsil edilme yönünde sessiz bir adım attılar.
Delegeliğin işlevlerini unutarak halk hareketini yönetmeye
çalıştılar. O sırada ortaya atılan bir slogan onları büyülüyordu:
“Sacrijicamos a todo menos a la victoria!” (Zafer için her şeyi feda
ederiz!) Uzun dönemde, Franco’ya karşı savaş uğruna feda edilen,
toplumsal devrimin kendisi olacaktı.
Ancak CNT önderliği “anarşist diktatörlük”ü reddeder, öteki
cumhuriyetçi siyasal partiler ve sendikalarla işbirliğini tercih
ederken, kolektifleştirme sürecim desteklemeye devam etti. CNT
üyeleri, sosyalist UGT’nin geniş bir kesiminin işbirliğiyle toprağı
hızla kolektifleştirdiler ve cumhuriyetçi güçlerin denetlediği bölgelerdeki
fabrikalara el koydular. Kısa süreli olmasına rağmen
bu deneyimin başarılı sonucu, işçilerin ve köylülerin kendilerini
yönetebildiklerini ve comunismo libertario’nun mümkün olabildiğini
başarılı biçimde kanıtladı.
Öteki fraksiyonlar gibi anarşistler de milis grupları içinde
örgütlenerek kendi subaylarını seçtiler ve verilen emirleri uygulamadan
önce tartışmaya açtılar. Milis kolları başlangıçta bir ölçüde
kaotik bir yapı gösterdiyse de, profesyonel asker Albay Jimenez
de la Beraza şu gözlemde bulundu: “Askeri bakış açısından
bir kaos var, ancak bu işleyen bir kaos. Bunu bozmayın!”
19 Askeri disiplin yokluğu daha çok inisiyatif ve askeri kolların
cesaretiyle telafi edildi. Orwell, anarşist milislerin “İspanyol
askeri güçleri arasında en iyi savaşçılar olarak tanmdıkları”nı
doğruladı.20
Bağımsız İşçi Partisi’nin referansıyla ülkeye gelen Orwell,
muhalif komünist grup POUM’da (Partido Obrero de Unificacion
Marxista) silah altına alındı ve bu örgütü Uluslararası Tugaylar’a
tercih etti. Ancak daha sonraki itirafına bakılırsa, durumu
daha iyi anlamış olsaydı, muhtemelen anarşistlere katılırdı.21 Orwell,
İngiltere’deki, anarşist ve sendikalistlerle ilgili yanlış kanaatleri
de düzeltmeye çalıştı ve savaşın başında İspanyol anarşistlerinin
özellikle Katalonya’da gerçekleştirdikleri dikkat çekici
kazanımları vurguladı.22 Bir diğer İngiliz, Walter Gregory, komünist
eğilimli olmasına rağmen anarşistlerden derin biçimde
etkilendi: “İçtenlikleri, adanmışlıkları ve coşkuları görülmeye
değerdi. Davalarının doğal adaletine ya da bu adaletin gerçekleşmesinin
kaçınılmazlığına duydukları inancı hiçbir zorluğun
azaltamadığı görülüyordu.”23 Ancak anarşist milisin coşku ve cesaretine
rağmen, Durruti kolunun Aragon’a girişinden sonra,
esas anarşist cephe bütün savaşın en statik cephelerinden biri
haline geldi.
Savaş cephelerinin gerisinde, komünal geleneklerini yeniden
canlandıran köylüler, Temmuz 1936’da Franco’nun ayaklanmasının
ardından, Andalucia, Katalonya, Levante, Aragon ve
Kastilya’ınn çeşitli bölgelerinde toprağı kolektifleştirdiler. Aragon’da
toprağın yaklaşık dörtte üçü, üye sayısı yüzlerden binlere
kadar değişen kolektifler aracılığıyla yönetildi. Andalucia’da,
Franko’nun birlikleri savaşın başlarında bölgeyi istila etmeden
önce, pek çok köy komünü kuruldu, para kaldırıldı, toprak kolektifleştirüdi
ve doğrudan mal mübadelesi girişimleri oldu. Cehaleti
kaldırmak ve temel tıp hizmetleri vermek için planlar yapıldı.
Özgür ve eşit yoksulluk ideal haline geldi. Yoksulluk ve
baskıyla geçen yüzyılların ardından sergilenen katı ahlaki tutum
ve devrimci idealizm dikkat çekiciydi.24
CNT sendikaları genelde kadınları ve çocukları da kapsayan
bütün halkın meclislerine dönüştü. Meclisler kendilerine
karşı sorumlu olacak bir yönetim komitesi seçiyorlardı. Kararlar,
köy ya da şehir meclisleri ile günlük işleri yürütmekten sorumlu
CNT komiteleri arasında ortaklaşa alnıyordu. Bunlar “gönüllü
otorite” denebilecek bir sistem aracılığıyla işlediler. Hiç kimse
üye olmaya ya da üye kalmaya zorlanmadı; ancak genel meclisin
otoritesine ve pek çok durumda da yerel komitelere tabi oldular.
Kolektiflere eşgüdüm sağlamak için Bölgesel federasyonlar kuruldu.
Pek çok bölgede, “bireyci” köylülerin kendi topraklarını işlemelerine
izin verildi ve bazı bölgelerde özellikle onlar için tüketici
biletleri basıldı. Kolektif üyeleri, zor kullanmadan, örnekler
oluşturarak halkı kendilerine katılmaya ikna etmek istediler.
Gene de kamuoyunun güçlü etkisi süreç içinde önemli bir rol
oynadı. Kolektiflerin çoğu ihtiyaca göre komünist bölüşüm hedefine
yöneldi. Yeni ekim yöntemleri denendi ve savaş yüzünden
iş gücü kaybına rağmen tarımsal üründe artış kaydedildi.26
Kentlerde CNT, ikmal zorluklarına ve pek çok durumda bütün
yönetim yapısının ve pek çok teknisyenin kaybına rağmen
üretimi etkin biçimde sürdürmeye devam etti.2 7 Mülk sahipleri
bazı yerlerde seçilmiş komitelerin yönetimine girdi. İspanya’nın
toplam sanayi çıktısının % 70’ini üreten Katalonya’da, bütün sanayi
kolları (tekstil ve cam gibi) daha geniş birimler içinde yeniden
örgütlendi. Kimya fabrikalarının desteğinde yeni bir savaş
endüstrisinin kurulması gerekiyordu. Kent kolektifleştirmesinin
merkezi olan Barselona’da kamu hizmetlerine ve üretim yapan
kuruluşlara el konuldu ve çok geniş ve karmaşık bir kentte bütün
bu kuruluşlar başarılı biçimde yönetildi. 1936’mn Temmuz
ve Ekim ayları arasında bütün üretim ve dağıtım fiilen işçilerin
denetimi altındaydı.
İngiliz Bağımsız İşçi Partisi’nin Sekreteri Fenner Brockway,
1937 yazı gibi geç bir tarihte ülkeye yaptığı bir ziyaretin ardından,
CNT’nin Ispanya’daki en büyük ve en canlı işçi sınıfı örgütü
olduğunu bildirdi. Şöyle diyordu:
CNT’nin gerçekleştirdiği yapıcı devrimci faaliyet [beni] çok etkiledi.
İşçi denetiminin sanayi alanında gerçekleştirdiği kazanım bir
esin kaynağıdır … İspanya’nın anarşistleri, CNT aracılığıyla işçi sınıfının
bugüne kadar gerçekleştirdiği en büyük yapıcı görevlerden
birini yerine getirmektedirler. Cephede faşizme karşı savaşıyorlar.
Cephe gerisinde yeni bir İşçi Toplumu’nu fiilen inşa ediyorlar. Faşizme
karşı savaşın ve Toplumsal Devrim’in birbirinden ayrılmaz
olduğunu görüyorlar.
Brockway’in bir gözlemi de şuydu: “Anarşistler arasında var olan
büyük dayanışma bireyin önderliğe bağımlı olmamasından, kendi
gücüne güvenmesinden kaynaklanıyordu.”28 Anarşistler uzun
vadede savaşı kaybedebilirlerdi, ancak toprağı ve sanayii başarılı
biçimde kolektifleştirmeleri en kalıcı ve yapıcı kazanımlarım
oluşturacaktı.
Hiç kuşkusuz sempatizan ziyaretçilerin göremedikleri zorluklar
da vardı. Farklı girişimler arasındaki ilişkiler zaman zaman
aksıyor ve bazı kolektifler, sanki özel mülkiyet varmış gibi
rekabete devam ediyordu. Ücretler, aynı işkoluna bağlı farklı
fabrikalarda bile dalgalanıyordu. Madrit hükümetinin altın rezervine
bağlı fonları serbest bırakmayı reddetmesi yüzünden,
sermaye ve malzeme kıtlığı vardı.
Katalonya geçici hükümeti Generalitat’m 24 Ekim 1936’da
kolektifleri tanıyan, ancak onları işçi denetimi altında değil hükümet
yönetimi altında bir araya getirmeyi amaçlayan bir Kolektifleştirme
kararnamesi çıkarması üzerine, devrimci süreç durakladı.
Bu karar kolektiflerin gelişmesini durdurmakla kalmadı,
sanayide kolektifleştirmeyi yüzden fazla işçi çalıştıran iş yerleriyle
sınırladı. Özel fabrikalarda üretimi artırmak ve katı disiplini
sağlamak için bir İşçi Denetim Komitesi kuruldu. Bir Ekonomik
Konsey (nihai endüstriyel otorite olarak zorlama yetkisine sahip)
ve bir Girişimler Konseyi (bir Generalitat “kontrolörü “nün
katılımıyla işçi temsilcilerinden oluşuyordu) kuruldu. Her iki
kuruluş da merkezi hükümet denetimi yönünde bir gelişimi gösteriyordu.
Ancak savaş ekonomisinin bütün kısıtlamalarına rağmen,
Orwell, Barselona kentinin görülmeye değer coşkusundan derin
biçimde etkilendi. Bu kentte “işçi sınıfı iş başındaydı.”29 Gündelik
ilişkiler dönüştürülüyordu. İnsanlar birbirine Tü (sen) diye
hitap ediyorlardı.
Kadınlar kitle halinde devrime katıldılar’. Savaşın ilk dönemlerinde
erkeklerle omuz omuza savaştılar ve köy meclislerinde
komünal karar alma süreçlerine katıldılar. Pek çoğu yasal
evliliğin yerine karşılıklı güvene ve sorumluluğun paylaşılmasına
dayanan “serbest birleşmeler”in geçirilmesini istedi. Daha etkin
feministler, kadınları pasiflikten, cehaletten ve sömürüden
özgürleştirmeye, kadınlar ile erkekler arasında kooperatif bir anlayış
yaratmaya çalışan Mujeres Libres (Özgür Kadınlar) adında
liberter bir grup kurdular. Eylül 1936’mn sonunda kadınlardan
oluşan yedi emek seksiyonu ve tugayı vardı.30 Ne var ki kadınların
kurtuluşu ancak kısmen gerçekleşebildi: Kolektiflerde erkeklerden
daha az ücret alıyorlardı; “kadın emeği” devam ediyordu;
mücadeleyi cinsiyet değil sınıf düzleminde görüyorlardı. Ancak
geleneksel olarak Katolik ve patriyarkal bir toplumda hiç kuşkusuz
kadınlar için yeni imkânlar da doğdu, kamuoyunda ilk kez
eşleri yanlarında olmadan göründüler ve yeni bir özgüven kazandılar.
Ne var ki deneyim kısa ömürlü oldu. CNT yönetimindeki
fabrikalar hammadde ikmalindeki yetersizlik nedeniyle milislere
gerekli ekipmanı saplayamıyordu. İşçi sınıfı çoğunluğunun desteğini
kazanmayı başaramadılar ve toplumsal devrimi geliştirme
girişimleri Franco’nun ordusuna karşı verilen savaş ve öteki
cumhuriyetçi hiziplerle, özellikle de Komünistlerle süren mücadele
yüzünden durakladı. Eylül 1936’da CNT’nin Madrit’te çıkarılan
yayın organı hâlâ ısrarla şu görüşü savunuyordu: “toplumun
liberter dönüşümü ancak devletin feshedilmesi ve ekonominin
işçi sınıfı tarafından denetlenmesi sonucunda gerçekleşebilir.”
31 Ancak Ekim ayının sonuna doğru, Franco’nun birlikleri
Madrit’e yaklaştıkça, CNT, Barselona’da UGT ile birlikte birleşik
komuta, askeri disiplin ve zorunlu askerliği kabul etmek
zorunda kaldı. Küçük mülk sahipleri ve işletmelerin kamulaştırılması
da durduruldu. CNT-FAI, Barselona’da, üyelerinin kendilerinden
isteneni yaptığı bir Propaganda Bürosu ve öncü elitizm
kokan bir Militanlar Okulu kurdu.
Anarşist önderler hükümetle işbirliği yaparak toplumsal
devrimi durdurdular. Bazıları, Kasım 1936’da bölgesel savunma
konseyi kurmak gibi zayıf bir mazeretle Katalonya Generalitat’ma
katıldılar. CNT’nin dört önderi, Aralık ayında o onurlu
geleneği, her türlü parlamenter siyasetin dışında kalma geleneğini
terk ederek, Largo Caballero’nun (“İspanya’nın Lenin’i” olarak
tanınmıştı) sosyalist hükümetinde bakan oldular. Juan Lopez ve
Juan Peiro, sırasıyla ticaret ve sanayi bakanlığı yaptılar. FAI militanı
Garcia Oliver adalet bakanlığı görevini kabul etti; bazı liberal
reformlar yaptı, ancak siyasal mahkûmlar için çalışma kamplarını
savunacak kadar da alçaldı.
Anarşist entelektüel Federica Montseny, duraksayarak da
olsa sağlık bakanı oldu. Oysa savunduğu inançlar çok farklıydı
ve görüşlerini daima şu sözlerle ifade etmişti: “Devlet kesinlikle
hiçbir şey başaramaz; Hükümet ve Otorite sözcükleri bireyler ve
halklar için her türlü özgürlük imkânının inkârı anlamına gelir.”
32 CNT gücünü her zaman Devlet’i ve siyasal entrikayı reddetmesine
borçlu olmuştu. Siyasal partilerden bağımsızdı ve
doğrudan eylem yoluyla devrime bağlıydı. CNT’nin günlük yayın
organı Solidaridad Obrera, tam da önderlerinin Caballero’ya
katıldıkları bir sırada, gerçeği benzeri görülmemiş biçimde gizleyerek
şöyle diyordu: hükümet, “Devlet organlarını düzenleyen
bir araç olarak, işçi sınıfına karşı baskıcı bir güç olmaktan çıktı;
tıpkı Devlet’in de artık toplumu sınıflara bölen organizmayı temsil
etmemesi gibi. “3 3
CNT önderleri dış yardım sağlamak ve Franco’ya karşı savaşı
kazanmak için uzlaşmak zorunda olduklarını hissettiler. Ancak
geçmişte şiddetle mahkûm ettikleri kurumları kaçınılmaz biçimde
güçlendirmek zorunda kaldılar. Kolektifleştirme sürecini
durdurdular. Halk milisinin orduya dönüştürülmesini denetlediler.
Adalet Bakanı Garcia Oliver 1937’nin başlarında yeni Askeri
Okul’un öğrencilerine şu sözleri söyleyecek kadar ileri gitti:
“Halk Ordusu’nun Subayları, demir disipline uymalı ve komutanıza
girdikleri andan itibaren yoldaşlarınız değil, ordumuzun askeri
mekanizmasının basit dişlileri olmak durumundaki adamlarınıza
da aynı disiplini uygulamalısınız.”34 Daha sonraki askeri
düzenlemeler ve militerleşme pek çok anarşist milis ve işçinin
moralini bozdu.
Anarşistlerin hükümete katılmaları, Vernon Richards tarafından,
FAI’nin CNT ile yaptığı işbirliğinin kaçınılmaz sonucu
olarak betimlenmiştir.35 Aralarında Emma Goldman’ın da yer aldığı
bazıları da cumhuriyetçi güçleri birleştirmek ve faşizmi yenmek
gibi gerekçelere dayanarak bu gelişimi haklı çıkarmaya çalıştılar.
Bütün bunlar, parlamenter siyasete bulaşması halinde
anarko-sendikalizmi bekleyen sürekli tehlikeyi kesin biçimde
kanıtladı. 1937′ nin ortalarında, yaklaşık bir yıl süren, tarihin en
büyük anarşist deneyimi fiilen sona ermişti.
Cumhuriyetçi davaya silah sağlayan yegâne güç Sovyetler
Birliği olduğu için Komünistler’in etkisi arttı ve belediye yönetimlerinde
sosyalistler anarşist komitelerin yerlerini almaya başladılar.
Milis kolları merkezi komuta yapısına sahip düzenli tugaylara
dönüştürüldü. 16 Aralık 1936 tarihli Pravda’da şöyle
deniyordu: “Katalonya’ya gelince, Trotskistlerin ve Anarkosendikalistlerin
temizlenmesine başlanmıştır; temizlikler, tıpkı
SSCB’deki gibi ve aynı enerjiyle yürütülecektir.” Komünistlerin
denetiminde, Çeka’yı örnek alarak örgütlenen gizli polis teşkilatı
teröre başladı. Nisan 1937’nin sonunda, Partido Socialista Unificat
de Catulunya (PSUC-Katalonya Sosyalist ve Komünist Partileri’ni
birleştiriyordu) üyeleri ile muhalif Marksist POUM grubuyla
birleşen CNT taraftarları arasında açık düşmanlıklar
başladı.
Mayıs başlarında Barselona’da çatışmalar oldu. Komünistlerin
denetimindeki polis, CNT’nin elindeki Barselona Telefon Binası’na
saldırdı, İtalyan anarşist entelektüel Camillo Berneri’nin
de aralarında yer aldığı dört yüz kişi sokak çatışmalarında öldürüldü.
Kendilerine Durruti’nin Dostları diyen bir grup (o sırada
Durruti bilinmeyen koşullarda vurulmuştu) CNT önderliğinin
teslimiyetini eleştirdi ve seçilmiş bir Devrimci Cunta’nın savaşı
yönetmesi ve devrimci düzeni, propagandayı ve uluslararası ilişkileri
denetlemesi, sendikaların da bir Ekonomik Konsey aracılığıyla
iktisadi sorunlarla ilgilenmesi, böylece devrimin yenilenmesi
için çağrı yaptı. Durruti’nin Dostları, “Devrimin, onu
denetleyecek, düşman kesimleri örgütlü biçimde baskı altında
tutacak organlara ihtiyacı vardır” diyorlardı.36
Ne var ki bu çağrı tam bir ıssızlığın ortasına düştü ve Federaciön
Iberica de Juventudes Libertarias (FIJL-lberya Liberter
Gençlik Federasyonu) ve CNT Bölge Komitesi çağrıyı reddetti.
PSUC’un desteğini alan hükümet anarşist direnişi bastırdı. Katı
bir sansür uygulanıyordu. Bütün bunlar anarşistlerin Katalonya’daki
üstünlüklerini sona erdirdi. Anarşistler ile Komünistler
arasındaki çatışma cumhuriyetçi güçlerin yenilgiye uğramasının
başlıca nedenlerinden biri olarak görülecekti.
Largo Caballero hükümeti “Mayıs Günleri”nin ardından
düştü. Yerine, daha güçlü Stalinist etkiler taşıyan Juan Negrin
hükümeti geçti. Yeni hükümetin ilk eylemlerinden biri POUM’u
yasa dışı ilan etmek oldu. Savaşın Devlet otoritesinin arttırılmasını
gerektirdiği öne sürüldü. Bu tutum, Ocak 1938’de toplanan
ve 1936 Zaragoza Konferansı’ndan sonra CNT’nin ilk kez bütün
unsurlarıyla bir araya geldiği Genişletilmiş Ulusal Ekonomi Plenumu’nda
iyice öne çıktı. Plenum, çalışma müfettişlerinin görevlendirilmesini,
iş normları ve işçi kartları uygulamasını kabul etti.
Anlaşmazlıkların kamuoyu önünde sergilenmemesi için CNT
basınına sansür uygulanması konusunda görüş birliği sağlandı.
Dahası, CNT, FAI ve FIJL için ortak bir Yürütme Komitesi kurulması
kararlaştırıldı.
Toplantıdan hemen sonra CNT, UGT ile bir pakt kurdu ve
Sosyalist Lider Luis Araquistana bu vesileyle “Bakunin ve Marx
kucaklaşacak” dedi. Ne var ki bu “kucaklaşma” asla gerçekleşmedi
ve Barselona’da çıkan haftalık anarşist Tierray Libertad durumu
açıkça ortaya koydu:
Ortak devrimci başkaldırı için “kucaklaşma” olur. Ancak, halkın
kendi seçimini özgürce yapması dışında gerçek bir birliğin asla
mümkün olmadığını hep birlikte anlayacağımız gün gelene kadar,
otorite ile özgürlük, devlet ile anarşizm, diktatörlük ile özgür
halklar federasyonu arasındaki uzlaşmaz çelişki varlığını sürdürecektir.
37
Ekim 1938’de CNT, FAI ve FIJL delegelerinin katılımıyla toplanan
bir ulusal kongrede, CNT genel sekreteri, yoldaşlarının, yaşanmakta
olan karışıklığın sorumlusu olan militarizmi başından
beri reddettiklerini öne sürdü. Hareket merkeziyetsizliğe ve işçi
denetimine olan inancını böylece doğrulamış oldu, ancak Franco’nun
zaferi bütün bunların gerçekleşmesini imkânsız kıldı. Yarım
milyon İspanyol sürgüne gitti. Anarşist gruplar sürgünde bir
Movimiento Libertario Espanol (İspanyol Liberter Hareketi) kurarak
nerede hata yaptıklarını düşünmeye başladılar.
Anarşist hareketin İspanya’da yenilgiye uğraması anarşist
teori ve taktiklerin başarısızlığından değil, toplumsal devrimin
başarısızlığından kaynaklandı. Toplumsal devrim savaş faaliyetine
kurban edilmemiş ve Komünistler iktidarı ele geçirmemiş olsaydı,
sonuç çok farklı olabilirdi.
Franco’nun ölümünden sonra, 1976’da CNT İspanya’da bir
kez daha ortaya çıktı, ancak öne geçen UGT oldu.38 Yeni CNT,
komiteler, ücretsiz görevliler ve özverili işçiler tarafından yönetilen
gevşek bir sindicato’lar birliğidir. 1936 Zaragoza Kongresi’nin
programına bağlıdır ve hedefi hâlâ comunismo libertario’dur. Sayıları
az, ancak idealizmleri sağlamdır; eski savaşçılar, deneyimlerini
yeni işçi ve öğrenci kuşaklarına aktarmaktadırlar.
Şimdilik CNT’nin işçi hareketi içinde bir kez daha önemli
bir güç haline gelmeye çalıştığı görülmektedir. Ne yazık ki, hareket
1983’te toplanan Altıncı Ulusal Kongre’den sonra, biri genel
olarak devrimci, diğeri daha reformist iki fraksiyona bölündü:
CNT-AİT (Asociacion Internacional de Trabajadores) ve CGT
(Confederacion General de Trabajadores). Bu kanatlar, konfederasyonun
Franco Devletinin el koyduğu tarihsel varlıklarının
gerçek sahibinin kim olduğuna dair bir tartışmada kilitlenmişlerdir.
CGT toplumsal ekolojiyi bordasına almıştır ve kendisini, liberter
bir toplum ve “sömürülen tek bir kişinin ve tek bir gezegenin
olmadığı bir gelecek” için mücadele eden anarko-sendikalist
bir sendika olarak tanımlamaktadır.
İspanyol anarşistleri 1970’lerin başında gerçekleşen Portekiz
Devrimi sırasında anarşist fikirlerin ve taktiklerin kısa bir süre
ortaya çıkışını sevinçle karşıladılar.39 Ancak Avrupa Topluluğu
içindeki yerini giderek sağlamlaştıran Franko sonrası İspanya’da
devrimin mümkün olduğuna pek azı inanmaktadır. Avrupa’nın
diğer yerlerinde olduğu gibi anarşizm, ifadesini esas olarak,
işçi denetimi ve özyönetim kampanyalarında, karşı kültürde,
barışta ve Yeşil hareketinde bulmaktadır.