Geçtiğimiz günlerde Saadet Partisi İstanbul İl Başkanı Selman Esmerer, kadınların rahat seyahat edebilmesi için “pembe metrobüs” önerdi, öneriyi müteakiben imza kampanyası yapıldı. Kampanyaya göre 3-4 araçtan sonra 1 adet pembe renkli metrobüs sefere konulacak. İsteyen kadın yolcular normal seferdeki araçlarla, isteyen ise pembe renkli metrobüsü tercih ederek seyahat edebilecek. Selman Esmerer, “Adına bakanlık kurup, hayat şartlarının kendilerine dayattığı, maddi- manevi zorlukları hafifletmeye çalıştığımız kadınlarımız için, İstanbul’da yapılacak bu uygulama bir ‘pozitif ayrımcılık’ yaklaşımı olarak eminiz ki toplumun bütün kesimleri tarafından desteklenecektir.” dedi. Ardından başladı tartışmalar.
Kimileri laikliğin elden gittiğini düşünüp muasır medeniyetler seviyesine çıkamama kaygısıyla eleştirdi. Çıkmak için yüksek atlama antrenmanları yapmaktan yukarıda da taksilerde, otobüslerde, trenlerde böyle uygulamaların var olduğunu göremediler. Kimileri de kadınların tacizden, tecavüzden kurtuluşu olarak gördü bu fikri, metrobüsten inen kadının arka sokakta taciz edilebileceğini, tecavüze uğrayabileceğini tahmin edemedi. Kimse bu dahiyane fikirleri besleyenin ataerkillik, cinsiyetçilik olduğunu düşünmedi.
İyi madem; taciz edilme ihtimalleri olduğu için kadınları izole edelim. Uçkurumuza sahip çıkamayacağımız için kadını kapatalım, ötekileştirelim. Sadece metrobüs yetmez, bütün ulaşım araçlarının pembesini kullansınlar. Sokakları da pembeye boyayalım. Pembe panjurlu “hanım” apartmanlarında yaşasınlar. Pencerelerine seçici geçirgen teller takalım ki erkek sinekler giremesin. Pembe alanlarının dışına çıkmaya kalkan haddini bilmez kadınları da gönlümüzce şiddetle, tacizle, tecavüzle, ölümle cezalandıralım. Bunu şimdi de yapıyoruz ama meşru bir zeminde yapalım.
Cinsiyetçilik yerine ayrımcılık kelimesini kullanalım, önüne de “pozitif” sıfatını koyalım, sevimli görünsün.
Hadi ama biraz daha yaratıcı olalım, böyle faydalı fikirler üretmeye devam edelim. Mesela faşizmin önüne “pozitif” sıfatını koyup meşrulaştıralım. Pozitif faşistler olalım. Alevilere kırmızı sokaklar, kırmızı evler tahsis edelim. Bu kırmızı mahallenin adını da Madımak koyalım. Madımak’tan çıkana kötü gözle bakalım ki zamanla çıkmamaya başlasınlar. Böylece Maraş deneyimimizdeki gibi kapılarını işaretlemekle uğraşmadan, Madımak deneyimimizden beslenerek katledebilelim. Kürtler, “Kürdistan” deyince dizlerimizin titrediği bölgeden çıkamasın ki; teker teker karakollarda, cezaevlerinde, orduda işkenceyle, sokak aralarında kafalarına sıkıp faili meçhul diyerek ya da 30-40 kişilik gruplar için ayrı ayrı kimyasal silahlar kullanarak katletmekle uğraşmayalım. Tek bir kimyasal bombayla toptan halledelim. İnsan haklarına aykırı diyenler olacaktır; lakin ne de olsa kılıf uydurmak konusunda en deneyimli olduğumuz alan katliamlarımızdır.
Yüreklerinde yeni bir dünya taşıyan devrimcileri de teker teker vurmakla, kapatmakla, bombalamakla uğraşmayalım; aynı yöntemle katledelim. Böylece T.C. Devleti olarak her gün hunharca kullandığımız bombaların, silahların, gazın, suyun, copun, bir de “katlettiklerimizin ailelerini de katletmiş olacağımız için” teselli ikramiyesi gibi lütfettiğimiz tazminatın masrafından bayağı kısmış olduk. Bu tasarrufla ne yapalım?
Önce efendiliğin önüne “pozitif” sıfatını koyalım. Pozitif patronluk yapalım. İşçi dediğimiz kölelerimize özel gri metrobüsler, gri mahalleler tahsis edelim, altlarından gri nehirler akan gri köprüler yaptıralım. Her köşe başına çikolata kokulu açık hava spreyleri koyalım ki; hem canlarını çıkarttığımızda saldıkları kokuyu bastırmış olalım, hem mutlu olsunlar, hem de bizim geçen ay çikolata kokulu açık hava spreyi üreten fabrika açan amcaoğlu nemalansın. Kölelerimiz, sırça köşklerimizin, plazalarımızın sokaklarından geçemesinler. Geçmeye teşebbüs edeni ya da cahil cesaretiyle örgütlenmeye kalkanı sermayenin kolluk kuvveti olan polislerimiz alnının çatından vuruversin. Toprağı, suyu, dili, kimliği, yaşamı için mücadele veren diğer insanları da düşünelim. TOKİ onlara yeni mavi binalar yapsın. Kürdistan’da yüzyıllardır kafa patlatıp layığıyla beceremediğimiz asimilasyonu başta Karadeniz olmak üzere diğer bölgelerde pozitif şirketler aracılığıyla yapalım. HES yapalım, baraj yapalım, termik ve nükleer santraller yapalım. Dereleri kurusun, topraklarında ot bitmez olsun, zehir solusunlar. Göç etmek zorunda kalsınlar, biz zorlamayalım ki hem nihai asimilasyon hedefimize daha çabuk ulaşalım, hem de bir Dersim 38 vakası “bu kadar aleni yapınca işler sarpa sarabiliyor” daha yaşamayalım. Göçü kabullenenleri okullarımız, kışlalarımız başta olmak üzere yaşamın her alanındaki pozitif militarizmimizle yontar, şekillendiririz. Köylerini terk etmeyenler de yıkımlarımız vesilesiyle tez zamanda Hakk’ın rahmetine kavuşacaklardır. Pozitif homofobikler olalım; gaylere, lezbiyenlere gökkuşağı metrobüsler tahsis edelim. Bunları kullananları önce bakışlarımızla eshefle kınayalım, sonra sözlerimizle, o da olmazsa şiddetle. İflah olmayanları ve sağ kalanları tedavi edelim.
Bu arada daktilomuz bozuk değil. Pozitif dil katledicileri olarak bu topraklarda konuşulan diğer dillerle yetinmedik. Yazımızın belli bir b.lümünden sonra Türkçe’yi b.yle de okuyabileceğinizi, 28 harfin yeterli olduğunu düşündük, tasarrufa gittik: özgürlüğün “ö” sünü alfabeden kaldırdık.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 1. sayısında yayımlanmıştır.