Geçtiğimiz ay Wikileaks’in yayınladığı belgeler, Shell’in Nijerya’da kendini korumak için 2009’dan beri 383 milyon dolar harcadığını ortaya çıkardı. 2007 – 2009 yılları arasında da 1 milyar doların üstünde güvenlik harcaması yapan Shell’in, kendine ait 1200 adet gizli polisi bulunmakta. Tüm bunlar, bölgede 1990’lardan beri Nijerya Devleti, çok uluslu petrol şirketleri ve Nijer halkları arasında süregelen gerilimin bir yansıması.
Bu bölgedeki en büyük ekonomik gücü çok uluslu petrol şirketleri oluşturuyor ve bu şirketler Nijerya devletinin ekonomik ve politik kararları konusunda oldukça etkili. Öyle ki, Nijerya devletinin askeri harcamalarının yüzde 80’ini bu şirketler karşılıyor. Bu istatistikte Shell’in payı ise bunun yarısı kadar. Yani, tam adıyla, Royal Dutch Shell şirketi kendi başına bir devlet olsaydı eğer, Afrika kıtasında, Güney Afrika ve Nijerya’dan sonra en fazla askeri harcama yapan devlet olacaktı. Fakat meseleye başka bir açıdan bakacak olursak, Shell şirketi zaten sadece Ogoni bölgesinden çıkarılan petrol ile, ülke ekonomisine 30 milyar dolar aktarıyor. Ancak bu para, tarım ve balıkçılıkla geçimini sağlayan yerel halka değil de, tahmin edilebileceği gibi Shell’in bölgedeki işbirlikçilerine gidiyor: Paralı askerler, silah kaçakçıları, devlet başkanları… İronik bir şekilde, Nijerya devlet başkanlarının maaş harcamalarının yarısı Shell tarafından karşılanıyor. Yani aslında Shell’in devletten eksiği yok fazlası var.
Elbette böylesi ekonomik ve politik bir güce sahip olan Shell, Nijerya’ya yaptığı her türlü yatırımın karşılığını almak isteyecek ve bunu engelleyecek herhangi bir durumla karşılaştığında, her türlü yolla bu engelleri aşmaya, yok etmeye çalışacaktı. Bu durumu daha iyi anlayabilmek için, bölgede gerilimin arttığı yıllar olan 1990’lar ve sonrasındaki örneklere bakmak yeterli olacaktır.
30 Kasım 1990: Nijerya Çevik Kuvvet Polisi, Rivers Eyaletinin Umuechem bölgesinde gençlerin yoğunlukta olduğu Shell karşıtı bir yürüyüşe müdahale ederek 80 kişiyi katletti ve 500 evi yerle bir etti. Sayısız insan kendi ülkesinde mülteci oldu.
1993-1996 yılları arasında: Rivers eyaleti İç Güvenlik Özel Polisi –tam teçhizatlı bir askeri birim- kuruldu. Bu özel polislerin görevi ise Ogoni Halkının Yaşamı Hareketi’ndeki (OHYH) insanlara ve onların destekleyicilerine yönelik baskı, taciz, aşağılama, tutuklama ve hukuksuz gözaltı. İç Güvenlik Polisi OHYH’nin Ogoni bölgesinde; Shell karşıtı, kendi kaderini belirlemeye yönelik düzenlediği kampanya süresince adeta bir işgal ordusu gibi davrandı, hareketin öne çıkan isimlerinden olan Ken Saro Wiwa ve 8 hemşehrisini hukuksuz bir şekilde idam etti. Aynı zamanda, bu süreçte polis; buradaki insanlara tecavüz etti, işkence yaptı, sakat bıraktı ve yaklaşık 2000 kişiyi katletti.
1999: Bölgedeki başka bir petrol şirketi olan WILBROS karşıtı bir protestoyu bastırmak için Nijerya Çevik Kuvvet Polisi ve Nijerya ordusundan oluşan karma bir ekip oluşturuldu. Bu saldırıda Choba halkından 10 kişi öldürüldü, 15 kadın tecavüze uğradı ve bölge boşaltıldı.
Ocak 1999: Nijerya Federal Hükümeti Bayelsa eyaletinde olağanüstü hal ilan etti ve ağır silahlı askeri birliklerle ve askeri araçlarla Nijer Deltası’nın yerlilerine, özellikle Ijaw Gençlik Konseyi ve Afrika’nın Egbesu Çocuklarına ( IGK’nin militan kanadı) karşı harekete geçti.
Kasım 1999: Nijerya Devleti Hakuri 2 operasyonu ile Delta Bölgesi’nde tarihinin en büyük soykırım olaylarından birine imza attı. Bayelsa Eyaletinde Amassoma’nın ardından en büyük ikinci kenti boşaltmak için, Odi halkına karşı orduyu kullandı, en az 1000 kişi katledildi, birçoğu kaybedildi, üç tanesi dışında bütün evler yıkıldı, tüm bölge boşaltıldı, milyonlarca Nairalık maddi zarar verildi.
2003: Birleşik Hizmet Güçleri ismiyle bilinen işgal ordusu 2003 yılında “Umudu Yeniden Yaratma” kod adlı bir operasyon gerçekleştirdi. Bu operasyon Nijer Deltası’nda petrol ile ilintili protestoları kalıcı bir şekilde bastırabilmek için yapıldı. BHG 4000 askerden oluşuyordu.
Ekim 2005: Odioma Bölgesi, BHG tarafından saldırya uğradı. En az 17 kişi öldürüldü; aralarında 2 yaşında bir çocuk da vardı.
Tüm bu yaşananlar, Nijer Deltası üzerinde gerçekleşenlerin yalnızca bir bölümü. Bu katliamlar yaşanırken gerçekleşen petrol sızıntıları, gaz kaçakları, patlayan petrol kuyuları büyük ölçekte doğa tahribatına neden olmakta. Yalnızca 1976-1996 yılları arasında 60.000’den fazla petrol sızıntısı gerçekleştiği tahmin ediliyor. Bu sızıntılarda 2,369,471 varil ham petrolün doğaya karıştığı biliniyor.
Bununla birlikte tek başına Shell, 1997-1998 yılları arasında Jones Körfezi’nden boşaltılan 106.000 varil ham petrolün sorumlusu olduğu gibi 2008, 2010 ve 2011 yıllarında da gerçekleşen onbinlerce varillik sızıntının da sorumlusu. Bu verilerin doğruluğu ise elbette sadece raporlarda yer alan ve resmi kaynaklarda geçen rakamlar üzerinden değerlendiriliyor. Oysa şirket politikaları ve uluslararası anlaşmalar nedeniyle saklanan ya da çarpıtılan bu rakamların, aslında kat kat fazla olduğunu vurgulamak gerekir. Shell ve diğer çok uluslu petrol şirketlerinin çeşitli ihmal, kaza ya da maliyeti düşürme gibi birçok nedenle sebebiyet verdiği bu sızıntının, patlama ya da kirliliğin, uzun vadede hem yerel hem de küresel açıdan pahalıya patlayacağı açıktır.
Katil şirket Shell, bir taraftan kendisine direniş gösteren insanları katlediyor, diğer bir taraftan ise yol açtığı doğa tahribatı ile insanların yaşam alanlarını yok ediyor. Tüm bunların yanında, (bilinen bir gerçek olmasına rağmen) 2001 yılında “kendi petrol yataklarını korumak için” orduya ve hükümete finansal destek sunduğunu açıkça belirtmekte herhangi bir sakınca görmüyor. -Keza aynı bölgede faaliyet gösteren Chevron ve Agip gibi petrol şirketleri de insanların öldürülmesi konusunda devlet ile işbirliği yapmaktadır. Sömürünün böylesine yoğun olduğu bu alanda kapitalistlerin de ortak bir çıkarda buluşması şaşırtıcı olmasa gerek.-
Nijerya’da gittiği bölgeyi militarize eden bu şirket, devletin ordusu ya da polisin eksik kaldığı noktaları görüp boşlukları doldurması için bir çok çeteye de para ve silah desteği sağlamaktadır. Bölgede oluşan etnik çatışmalar, iktidar boşlukları ve sürekli savaş hali, şirketin bölgede izleyeceği politika açısından kolaylaştırıcı rol oynamaktadır.
Karşımıza çıkan bu manzara ise bize çok uzak değil. Shell’in şimdilerde Diyarbakır’da açmayı planladığı kaya gazı ocakları, durumu farklı yönlerden bir kez daha gözden geçirmeyi gerekli kılıyor. Nasıl ki Nijerya’da Shell’in ülke ekonomisine akıttığı paralarla bölge halkının katli finanse ediliyorsa, burada da durumun çok farklı olmayacağını, bu meseleden tek zararlı çıkacak tarafın yine halk olacağını görmek için biraz dikkatli bakmak yeterli.