Hapishaneler iktidarların temel yaşam hakkı ve özgürlükleri konusundaki düşüncesinin, sadece bir boyuttan yansımasıdır. En başta bir bireyin tutsak edilmesi durumu kendinde, yaşamının tamamen farklı düşünceler- bireylerce kısıtlanması, baskı altında tutulmaya, şekillendirilmeye çalışılmasıyken; böyle bir durumda özgürlükten bahsedebilmemiz gerçeklikten epey uzak bir söylem olacaktır.
Bu topraklarda bulunan 370’e yakın cezaevinde yaşanan yaşam ihlallerine ise epeydir tanık olduk ve olmaya devam ediyoruz. Geçtiğimiz 2011 yılında hapishanede ölen hasta tutsak sayısı 31 iken, gözaltında işkenceyle katledilen 5 kişi vardı. Daha bir kaç ay önce Şanlıurfa’da hapishanede çıkan yangında 13 tutsak yaşamını yitirdi. Şu anda hapishanelerde 200’den fazla hasta tutsak bulunuyor. Ölümlerini koğuşlarında bekleyen Hatice Aksoy, Lokman Akbaba, Avni Uçar, Basri, Hasan, Hüseyin bunlardan sadece bir kaçı… Bunlarla birlikte taciz, tecavüz, askı gibi fiziki ve psikolojik şiddet ise devlet güdümü ile hareket eden hapishaler yönetiminin vazgeçmediği uygulamalardan.
Öte yandan hapishane yönetimlerinin oluşturmuş olduğu kurallar bütününde, hapishanedebulunan tutsakların nasıl hareket etmeleri gerektiği belirlenmiştir. Bu belirlenim “hükümlü ve tutukluya nasihatler” başlığı taşıyan bir yazı dizisinden oluşmakta ve içerisinde yazan herhangi bir kurala uyulmadığı takdirde tutuklu olan kimsenin disiplin cezalarına çarptırılacağını belirtmektedir. Fiilen tutsaklık süreci başlayan bir birey için artık o ‘kurallar’ uyulması gerekenlerdir. Bu yazı dizisi içerisinde; görüş günlerinden, görüş saatlerine, kaç kişiyle görüşülebileceğinden, havalandırmaya çıkılıp çıkılamayacağına, koğuşta neler bulundurulamayacağından, hangi renk giysi giyinileceğine kadar bir çok şeyden bahsedilir. Tabi ki idare tarafından belirlenmiş bu kuralların hiç bir insani yanı yoktur. Her şey hapishane yönetimlerinin keyfi tutumuna bağlıdır.
Bu keyfi tutumların bir kısmına yasal kılıf uydurabiliyor. Basın Yasası’na göre herhangi bir yayınla ilgili toplatma kararı olmamasına rağmen, hapishane yönetimi tutsağa gelen bir kitabı ya da süreli yayını beğenmemiş ise hemen 5275 Sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Yasa’nın 62/3. Maddesi’nin devreye koyuyor. Bu maddeye göre; “Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez.” Böylelikle hapishane yönetimi yasal anlamda bir korumaya sahip oluyor.
Örnek verecek olursak, tutsakların yetiştirmeye çalıştığı biber, domates, çiçekler.. Tutsaklar, kış boyunca yedikleri meyve, çekirdek kabukları, maydanoz sapı ve çay atıklarını toplar, güneş havalandırmaya vurduğunda atıkları kurutup, kavanozla ezerek incecik bir toprak yaparlar. Sonrasında betona, betonu dayatanlara inat bu toprak sayesinde bir çatlaktan boy verir yeşillikler, rengarenk çiçekler yetişir, her şeye inat. Ama hapishane yönetimi tutsakların çiçek yetiştirdiğini gördüğünde çiçekleri ellerinden alıp, ezip yok etmeye çalışır. Belirledikleri bu ‘yasağı’ ise hiç bir şekilde açıklayamazlar.
İktidarlar hapishaneleriyle bir bireyi sadece kapatmakla kalmaz kapattığı yerde yeşilden, güneşten, insandan, yaşamdan uzak kılmaya da çalışır. Fakat yaşam, postallar her ezmeye çalıştığında yeniden bir çatlak bulup yeşermesidir çiçeğin.
Ezgi Aydın
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 3. sayısında yayımlanmıştır.