Ne alırsan al gel
Hemen her semtte karşımıza çıkan alışveriş merkezlerine geçtiğimiz günlerde bir yenisi daha eklendi. MarmaraPark. Bu AVM’nin bir yaşam merkezi olduğu reklamı süredursun, daha inşaatı sırasında bir ölüm merkezi haline gelmiş olduğunu hatırlamak gerekir. Üstelik bu AVM’nin açılışı, inşaatında çalışan işçilerin kalmak zorunda bırakıldıkları korunaksız çadırda ısınmak için yaktıkları elektrik sobasının devrilmesi sonucu çıkan yangında can vermelerinin üzerinden daha bir yıl bile geçmeden yapıldı. Acılar henüz taze, işçilerin kanı henüz kurumadı. Ama AVM patronunun daha çok paraya, müşterilerin da daha çok alış veriş yapmaya ihtiyacı olmuş olmalı ki, ölen 11 işçinin üzerine inşa edilen bu devasa bina tamamlandı ve “hizmete” açıldı. Kapitalizmin hizmetine!
Esenyurt’taki bu alışveriş merkezinin açılışına özel bir indirim olacağını duyanlar, bir önceki akşamdan itibaren kapıda baklemeye başladılar ve kuyruk 300 metreyi buldu. Sabah saat 06:00’dan itibaren içeri alınmaya başlandılar ve alkışlar eşliğinde mağazalara akın ettiler. Çok kısa sürede indirimli ürünleri satın alanlar bu kez de kasalar önünde uzun kuyruklar oluşturdular.
Kapı önünde ise ölen işçilerin yakınları ve aileleri bu iş cinayetini protesto için toplanmıştı ama indirim kampanyası için gelenler onları farketmedi bile. Aileler yine de, geçen 11 Mart’tan beri yaptıkları gibi her ayın ilk pazar günü Galatasaray meydanında buluşmaya kararlılar. Adalet istiyoruz diyorlar ama bekledikleri adaletin, üçüncü duruşması 23 Kasım’da yapılacak mahkemeden de çıkmayacağını biliyorlar.
İdris Topal, “Ben burada kardeşim Seyfettin Topal’ı kaybettim, yaptıklarına bakın. Bu hak mı? Daha senesi dolmadan, daha acımız dinmeden… Şu gelenlere bakın, insan kaynıyor. Bu bize yakışır mı? Gidenler gelmez giden zaten gitti, ama daha mahkeme sonuçlanmadan açılış yapıyorlar” sözleriyle tepkisini dile getiriyor.
Yaşamını yitiren işçilerden Barış Kıyak’ın kardeşi Damla Kıyak “Acılarımız bu kadar tazeyken ve bu yapıyı inşa edenler sanık olarak yargılanıyorken, hiçbir şey olmamış gibi davranılması can sıkıcı” diyor ve olayda ihmal ve denetimsizlik olduğunun bilirkişi raporlarında da yeralmasına rağmen sanıkların sorumluluğu birbirlerine attığını söylüyor.
Türkiye’de ilk AVM: Galleria
Türkiye’deki ilk alışveriş merkezi Bakırköy ilçesinde kurulan Galleria olmuştur. Günümüzde AVM’ler öylesine “önem” kazanmıştır ki, örneğin Bakırköy ilçesi tanıtımında Bakırköy’ün tarihinin İstanbul’un tarihi olduğu, ilçenin Bizans döneminde Makrohori diye anıldığı, Ayestefanos anlaşmasının imzalandığı, 2. Abdülhamit’in tahttan indirildiği yer olarak zikredilip İlçede bukunan Galleria, Carousel, Town Center, Capacity, MarmaraForum gibi alışveriş merkezleri ticari hayatı canlı tutmaktadır denilmektedir. Bu örnekte olduğu gibi bir ilçede AVM olması o ilçenin gurur ve övünç kaynağı olabilmekte, ama asıl olarak o bölgedeki arsa ve bina bedellerini artırdığı için rantiyeler için çok önem kazanmaktadır.
Çağımızın “sosyalleşme” mekanları
Konut alanları sitelere, iş yerleri plazalara dönüşünce çarşı-pazar da AVM’lere dönüştü ister istemez. Bunda, artık betonlar içinda yaşamaya ve çalışmaya alışan insanların gezmelerini da benzer biçimde betonlar içinde yapmayı arzulamaları olduğu gibi, yüksek mekan kiraları olmadığından görece daha ucuza mal satabilen semt pazarlarının birer birer kapatılarak yerlerine kurulan AVM’lerin tek seçenek bırakılmaları da önemli bir etmendir.
Özel güvenlikli, gözetleme kameralı bu mekanlar, mimarilerindeki sitelere ve plazalara benzer özellikleriyle “modern büyük kapatılma”yı sağlamış olurlar. İçlerinde bulunan süpermarketler, mağazalar, restoranlar ve kimilerinde olan sinemalar ile “modern” insanın tüm gündelik gereksinimlerini tek bir merkezde kolayca karşılayabiliyor gibi görünmesi ilginin bir nedeni görünse de, bir çok kişinin sadece “bu modern mekanda olmak” ve “bu modern mekandan alış veriş yapmak” için tercih ettiği gözden kaçmamalıdır. Bu durum, kim olursan ol gel diyen AVM’ler için de bulunmaz bir nimettir.
Alışveriş Merkezi İlköğretim Okulu
Bir AVM, müşterilerine vaat ettiği ve sunduğu “alışveriş” ve “yaşam” imkanları dışında o bölgede yaşayanlar için başka anlamlar da taşımaktadır. Örneğin dünyanın en büyük market zinciri Wallmart’ın Gazi Mahallesi’nde bir market açma ve bu markette de binlerce kişinin çalışacak olması bilgisi, o bölgede yaşayan işsizler için bu markette bir iş bulma hayaline dönüşmektedir. Yine, Capitol AVM’nin bulunduğu semte bir okul yaptırması, ama okulun adına yabancı bir sözcük olduğu için Capitol denemeyip Alışveriş Merkezi İlköğretim Okulu denmesi, ilginç bir başka örnektir.
Tüketim mabetleri
Yakın zamanda sayıları artan AVM yatırımları yabancı markaların da Türkiye’ye yönelmesine yol açıyor. Çoğu lüks ve pahalı ürünler satan mağazalar, kentin dar ve karanlık ara sokaklarına değil, ışıltılı AVM’lere açılıyor. Daha önceden, yalnızca yurtdışından satın alınıp getirilen bu markalara sahip olmak isteyenlerin artık tek yapması gereken, Türkiye genelinde sayıları 226’ya ve alan genişliği 5 milyon 670 bin metrekareye yaklaşan bu alışveriş mabetlerinden birine gitmek oluyor.
Batılı kapitalist ülkelerde, daha çok kent dışına inşa edilen AVM’ler, Türkiye’de “kentsel dönüşüm”le de beraber kentin en işlek, prestijli alanlarına inşa edilmekte, bu durum, alışveriş yapmak için arabasıyla AVM’lere akın edenler yüzünden kentin trafiğini allak bullak ettiği kadar çevredeki ufak esnafın da yok olmasına sebep olmakta, tekelci sermayenin daha da palazlanmasının önünü açmaktadır.
“Göstererek tüket, hemen tüket, daha fazla tüket”
Şirketlerin ve tekellerin aldatıcı, yanıltıcı, istismar edici reklamları ve pazarlama uygulamalarıyla kuşatılmış durumdayız. Öyleki, tüm dünyada bir yılda 500 milyar dolarlık reklam harcaması yapılmakta. Zaten kendisi bir kriz olan kapitalizm, yeni bir çıkmaza girdiği 11 eylül döneminde bizzat ABD başkanı Bush’un şu sözlerine tanık oldu: “Alışveriş merkezlerine gidip birşeyler satın almak bir vatandaşlık görevidir.”
En yüksek ağızdan, tüketimin, adına “Küresel Tüketim Kültürü” denilerek körüklenmesi elbette tesadüf değil. İnsanların tüketimlerini de göstererek yapmaları, şimdi ve hemen yapmaları ve en önemlisi de daha fazla tüketmeleri, kapitalizmin özellikle ihtiyaç duyduğu şey. Şirketler ancak böyle olursa karlarını maksimize edebilecekler. İnsanların bu dev reklam bombardımanının ardından “tüketim çılgını” olmaması çok da mümkün görünmüyor. Burada, bireylerin satın aldıklarından tatmin olmamaları, şirketlerin elde ettikleri kardan tatmin olamamaları yanında devede kulak kalıyor. Görkemli mağazaların, alışveriş merkezlerinin peşi sıra açılmalarındaki ana neden de bu.
Tükettikçe tükeniyoruz
MarmaraPark’ın açılmasıyla çevremizi saran tüketim mabetlerine bir yenisi daha eklendi. Son model ürünler, yepyeni markalar, ışıltılı vitrinler hepsi daha çok tüketmek üzerine kurulu. Oysa daha güzeline, daha iyisine, daha iyisine sahip olacağımızı düşünerek satın aldıkça, tükettikçe aslında biz tükeniyoruz.
İnşaatında çalışanların ölümüne neden olan kapitalizm, şimdi de AVM’lerdeki mağazalarda “ne alırsan al, gel” diyerek “tek tip” ürünlerini sunarak kişiliklerimizi öldürmenin peşinde.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 5. sayısında yayımlanmıştır.