Onlar işsiz kalmış işçilerdi, yaşadıkları adaletsizliklere karşı inandıkları adalet için bulundukları her yerde yolları barikatlarla kapattılar. İşte bunun için onlara barikatçılar deniyor: Piqueteros
90’lı yılların ortalarında, küresel kapitalizmin Arjantin’de uyguladığı “talan politikası”, bölge insanının günlük yaşamını vurmuş. zaten kıt kanaat geçinen yoksulları ve onlardan yegane farkı “azıcık bir şeye sahip olmak” olan orta sınıfı birleştirerek adeta bir işsizler ordusu yaratmıştı. Senaryo her yerde olduğu gibi, aynıydı. Kapitalistler kendi yarattıkları krizde daha da semirirken, hiçbir şeyi olmayanlar ve “azıcık bir şeye sahip olanlar” krizin faturasını ödemeye mahkum edilmişlerdi. Öyle ki, hayvancılıkta ve tahıl üretiminde dünya da önde gelen ülkelerden biri olan Arjantin’de halk et ve makarnadan bihaber yaşarken, bu besinlerin paketlenip zengin Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya gönderiliyordu.
Ülkedeki sözüm ona muhalif partiler ve tamamı ile şirketlere dönüşmüş büyük sendikalar halkın içinde gitgide artmakta olan huzursuzluğu frenlemek için devlet ve kapitalistlerle söz birliği yaparken, ülkenin dört bir yanında kendiliğinden gelişen eylemler ve kitlesel mitingler patlak veriyordu. Bunların en dikkat değer olanı en etkilisi kuşkusuz Moscony kentindeki artık işsiz olan işçilerinin (MTD) ana yollara barikat kurarak, başlattıkları eylemlerdi. Temelde “Onurlu, eşit ve özgür bir yaşam” ereği ile eyleyen Piqueteros (Barikatçılar) başka bir mücadelenin fitilini ateşlemişlerdi. Zamanla tüm Arjantin’e yayılan yol kesme eylemleri, eylemin yapıldığı ana yolun kenarındaki mahallelerde ve fabrikalarda öz-yönetim deneyimlerine dönüşerek 90 sonrasında tekrar günyüzüne çıkan, Meksika’nın Chiapas Dağları’ndan, Güney Afrika’nın gecekondu mahallerine dek uzanan “yaratarak yıkmak” düsturnun ete kemiğe bürünmüş başka bir tezahürü haline gelmişti.
MTD (İşsiz İşçiler Hareketi) öz-örgütlülüğe dayanan, kararlarını doğrudan demokrasi yoluyla alan ve tüm Arjantin’e yayılmış yatay ağların bütününe verilen hareketin ismi. MTD’ye barikatçılar denmesinin nedeni ise, şehrin dışında; ana yollar ve büyük sanayi sitelerinin arasında, derme çatma evlerde yaşayan işçilerin ya da kırsal alanlarda artık üretemez hale gelen köylülerin “işsizler” hareketi olarak ortaya çıkan örgütün greve gidebilecekleri ya da iş durdurma gibi eylemleri yapacak alanları olmamasından dolayı kapitalistlerin mallarının dolaşımını sağlayan önemli yollara barikat kurarak, taleplerini dile getirmesidir,Onlar; iş talebi, sosyal yardım paketleri ya da politik mahkumların serbest bırakılması gibi çeşitli nedenlerle, sömürü sisteminin günlük işleyişini ağır darbeler vuran hem de öyle bir kaç saatliğine değil bazen günlerce süren yol kesme eylemleri gerçekleştiriyorlar. Şöyle düşünün, bütün bir mahalle halkı çoluk çocuk, kadın, erkek bir araya gelmiş, polisin ve askerlerin saldırılarına aldırmadan, ateşe verdikleri lastiklerin ortasında, çadırlarını ve ortak mutfaklarını kurmaya çalışıyorlar.
Barikatçıları coplayarak, hapse atarak ve hatta öldürerek eylediklerinden vazgeçirmeye çalışan devlet ve kapitalistler, onların kararlı duruşu karşısında genelde geri adım atmak ve barikatçıların istedikleri vermek zorunda kalıyorlar. Çünkü yolların kesilmesi kapitalizm için hayati öneme sahip olan “malların dolaşımı”nın dolayısıyla, kapitalizmin felç edilmesi anlamına geliyor. Bu anlamıyla; bu eylem, günümüzde sendika patronlarının insafına kalan ve etkisi gitgide zayıflayan “genel grev”lerin yerini alıyor. Devletin ya da şirketlerin kendilerini çağırıp görüşmek istemelerini kesinlikle kabul etmiyorlar. Böyle bir görüşmenin ancak ve ancak barikatların tam ortasında tüm barikatçıların katılımıyla yapılacak açık toplantılarda yürütülmesi gerektiğini bir anlaşmanın yapılıp yapılamayacağı ya da yapılacaksa hangi koşullarda yapılacağı eyleme katılan tüm bireylerin insiyatifleri ile gerçekleşmesi gerektiğini söylüyorlar Aslında bu yöntem sadece eylem sırasında kullanılmıyor, bu insanlar günlük yaşamlarını güçlü bir adalet duygusuna eşlik eden dayanışma ilkesi üzerine kuruyorlar. Bir yol kesme eyleminden tutunda mahallenin su sorununa kadar bütün her şey haftada bir yapılan ve mahallelinin tamamının katıldığı meclis toplantılarında değerlendirilip, öyle çözülüyor. Yol kesme eylemlerinin kazanımları, mahalledeki ortak mutfakların, fırınların, atölyelerin, atölye çalışmalarının, kütüphanelerin, sebze bahçelerinin… – “dayanışma ekonomisi” adına ne varsa hepsi – yani kendi alternatif yapılarını geliştirmek için kullanılıyor. Ayrıca, zamanla boşalan fabrikalarda öz-yönetime geçen işsizler, fabrikaların hammadde ihtiyaçlarını kurdukları barikatlara takılan büyük firmaların tırlarındaki malları kamulaştırarak karşılıyorlar
Hareketin bel kemiğini kadınlar oluşturuyor. Hem de bu günümüz “sivil toplumculuğunun “haydi kadınları hayata katalım” tadındaki samimiyetsiz pozitif ayrımcılığına dayanmıyor. Burada kadınları hareketin neredeyse taşıyıcısı yapan şey hayatın kendisi. Krizle beraber işlerinden olan ve yaşadığımız sistemde görevi “Eve ekmek getirmek” olan erkeğin işsiz kalmasıyla bu vasfını yitirmesi bölgede ki erkeklerin büyük çoğunluğunu bunalıma sürüklüyor. Bundan sonra evden çıkmayan erkekler çoğunlukla evde oturup televizyon başında pineklerken, görevi “Ev işlerini görüp, çocuk bakmak” olan kadın, çocuklarını ve kocasını alıp sokağa çıkan oluyor. Barikatçıların % 60’ını kadınlar ve çocuklar oluşturuyor.
Hareket zaman zaman siyasi partiler ve çeşitli sendikalar ile ortaklaşa eylemler ve kampanyalar düzenliyor ve barikatçıların bu yapılara üye olması engellenmiyor. Fakat hareket bu yapıların hantallığı ve hiyerarşik yapılanmasından korunmak için, asla ve asla bunların kendi iç işleyişlerine müdahale etmelerine izin vermiyorlar.
Hareketin izlediği yöntem ve aslında gündelik taleplerin ötesinde arzuladığı şeyin ne olduğuna şöyle cevap veriyor bir barikatçı “ Biz fabrikaların tekrar açılmasını ya da işgal ettiğimiz fabrikaların şirketleşmesini istemiyoruz. Bizim istediğimiz fabrikalara dönüp günde 16 saat çalıştırılarak sömürülmek değil, biz patronlar olmadan bir yerde yaşayan, çalışan insanların kendi hayatlarıyla ilgili kararları kendilerinin verdiği onurlu ve ‘farklı bir yol’un peşindeyiz”
Barikatçıların, “farklı bir yol”dan kastettikleri şeyi bir başka barikatçı şöyle açıklıyor: “… biz otonom ya da yatay örgütlenme deneyimleri ile ilgili bir şey okumadık ama biz kendi mahallelerimizin öz gücüne dayanan ve bir partinin ya da sendikanın öncülüğüne ihtiyaç duymadan bir taban örgütlenmesi yaratmak istedik…”
Barikatçıların eksenini oturttuğu söylemlerden biri olan “Que Se Sayan Todas, Que Se Queda la Democracia Que Se Venga la Justicia” – Bırak Hepsi Gitsin, Bırak Demokrasi Kalsın, Bırak Adalet Gelsin- sözü devletten, kapitalizmden ve bencillikten sıyrılıp, efendisiz ve patronsuz bir dünyanın dayanışma ile nasıl kurulacağını dair söyleyeceğimiz bir çok şeyi özetliyor!