Dennis Fox, anarşist kuramdan yararlanarak psikoloji, adalet ve hukuk arasındaki kesişme noktalarını inceleyen, Illinois Üniversitesi hukuki çalışmalar ve psikoloji bölümünden emekli bir doçent. Dennis Fox 1997 yılında, Isaac Prilleltensky ve Stephanie Austin ile beraber yayına hazırladğıı Eleştirel Psikoloji kitabıyla beraber sadece psikoloji alanında değil, aynı zamanda toplumsal mücadeleler üzerine inceleme yapan farklı disiplinlerdeki birçok kişinin de ilgi odağı haline geldi. Radical Psychology ve Social Anarchism gibi yayınlara da sürekli yazan Dennis Fox ile bu sene Türkçe’ye çevrilen kitabından yola çıkarak, Meydan Gazetesi adına Özlem Arkun bir röportaj gerçekleştirdi.
Özlem Arkun: Biliyoruz ki psikoloji disiplini de diğer disiplinler gibi iktidar ilişkileri ve koşullarıyla bağlantılı. Bu durum, iktidar odaklarının kendi pozisyonlarını korumalarını ve yeniden üretmelerini sağlamaktadır. Peki, sizce psikolojik yaklaşım, iktidar odaklarınca ezilenlerin kendilerini özgürleştirmelerini sağlayabilir mi?
Dennis Fox: Bu önemli bir soru. Sanırım öncelikle “psikolojinin” anlamları arasındaki farkları ortaya koymak gerekiyor. “Psikoloji disiplini” dediğimizde genellikle, klinik psikologlar ve araştırmacı psikologları hatta danışman ya da başka pozisyonlarda çalışan psikologları da kapsayan bir meslekten bahsediyoruz. Birçok ana akım profesyonel bilim dalı gibi psikoloji de bir disiplin olarak güç odaklarının devamlılığını sağlamak ve statükoyu korumada önemli bir role sahiptir.
Ancak “psikoloji” sadece meslek anlamında değil, insan davranışları hakkında bilginin tabanını da ifade eder. Psikologlar insan davranışı konusunda birçok veri elde etmişlerdir. İnsanların nasıl davrandığını, neden belli şekillerde davrandığını, davranış biçimlerinin nasıl değişebileceğini anlamaya çalışmak – bu gibi soruları cevaplamak sadece psikologların değil; aynı zamanda felsefecilerin, siyaset kuramcılarının ve başka birçok uzmanın hatta uzman olmayan ama “yaptığımız şeyleri niçin yaptığımızı” anlamaya çalışan sıradan insanların araştırdığı bir konu olmuştur.
Ana akım psikolojinin anladığını iddia ettiği şeylerin çoğu, statüko tarafından yanlı bir şekilde yorumlansa da bu tür bilgilerin farkındalığı bazen baskıya karşı direnen bireylerin işine yarayabilir. Örneğin, bazı psikologlar, bir grup insanın nasıl daha etkili olabileceğini, diğerlerini birlikte çalışmaya nasıl ikna edebileceklerini, baskıcı güçlere karşı farkındalığın nasıl oluşturulabileceğini anlamak için daha çok çalışmış, bu konulara yoğunlaşmışlardır. Bu yüzden bence, özellikle psikologlar bir eylemci bakış açısıyla açıkça iktidar ve baskıyı işaret ettiği sürece psikolojiyi kullanmak faydalı olabilir.
Kendi teori ve pratiklerini daha kökten bir eleştiri ile harmanlayarak ortaya koyan psikoterapistler ve psikoanalistler kısmen ayrı bir alanda yer almaktadır. Bu kesim her zaman azınlık olsa da bir yüzyıldan daha fazla bir süredir, örneğin faşizmi anlamaya çalışan psikologlar ile birlikte var olmuştur ve aynı zamanda baskıcı, hiyerarşik bir toplumda yaşamanın insanlarda yarattığı içsel sonuçların üstesinden gelmek konusunda kişilere yardımcı olmaya çalışmıştır. Bireysel terapiler doğrudan politik bir değişime yol açmasalar da bireylerin neyin karşısında olduklarını ve nasıl daha etkin olabileceklerini daha iyi anlamalarını sağlayabilir.
Ö.A: Psikoloji toplumsal değişimde nasıl bir rol oynar ve topluma psikolojiyle yeniden bakmanın amacı nedir?
D.F: Yukarıda belirttiğim gibi bazı psikologlar yaptıkları işi politik bir çerçevede ele alıyor ve toplumsal dönüşümün yükseltebilmek adına neler yapılabileceğini keşfetmeye çalışıyor. Bir bütün olarak bu meslek her ne kadar ılımlı olsa ve statükoyu kabullense de bazı psikologlar liberal , ve bazen de radikal , açılardan bazı şeyleri değiştirmeye odaklanıyor. Bu eğilimi olan ve bunu doğru bulan psikologlar, genel yönelim başka yönlere doğru olsa da eylemcilerle çalışarak olumlu bir etki yaratmayı denemektedir. Ancak bunu yapmak psikolojinin toplumdaki geleneksel rolü üzerine bilgi sahibi olmayı ve geleneksel ana akım modellerden uzak durmayı gerektiriyor. Bu kolay değil ve sanıyorum bunu azı yapıyor.
Ö.A: Devlete, ekonomik ve toplumsal şiddete karşı mücadele eden direniş hareketleri ile iş birliği yapan bir psikoloji mümkün müdür?
D.F: Evet yukarıda da değindiğim gibi mümkündür. Örneğin, bir Cizvit rahibi de olan Salvadorlu sosyal psikolog Ignacio Martin Baro, Orta Amerika’da baskı ve adaletsizlikleri göstermek için sosyal psikoloji yöntemlerini kullanmış, değişime teşvik etmiş ve sonunda 1986 yılında başka Cizvit rahipleri ile birlikte devlet tarafından katledilmiştir.
Genellikle özgürlük psikolojisi olarak tanımlanan eserleri, direnişe eklemlenmenin yollarını arayan psikologlar için esin kaynağı olmuştur. Yakın zamanda bir grup eylemci psikolog çeşitli hareketleri desteklemeye çalıştılar, ancak bence bu çalışmalar direniş hareketleriyle birlikte hareket etmek adına pek yeterli olmadı. Orta-sınıf kariyerist profesyonel psikologlar için genellikle eylemcilik başlıca öncelik olmuyor.
Ö.A: Eleştirel psikoloji nedir?
D.F: Eleştirel psikoloji terimi, ana akım psikoloji disiplininin çalışmalarına yönelik, bir dizi felsefik bilimsel ve politik karşı çıkışı ifade eder. Eleştirel psikologlar genellikle ana akım psikolojiyi, bir anlamda kabullenilmiş pratikleri üreten ve toplumdaki baskın iktidar yapılarıyla uyumlu fikirleri yayan politik bir girişim olarak tanımlarlar. Ana akım psikologlar, ne amaca uygun bilgi sayılıyorsa ve bunu elde etmek nasıl mümkün oluyorsa ona uygun seçici tahminleri; profesyonel normların sağladığı bilimsel nesnelliğin adaletsiz güvenini; adil olmayan ve tatmin edilemeyen statükonun devamını sağlayan, önyargıları serbest bırakan böylesi bir nesnelliğin yarattığı sapmış bir inancı ortaya koyar. Buna bağlı olarak, eleştirel çalışmalar, ana akım psikolojinin onaylamadığı tahminleri belirleme, psikoloji ve toplumdaki etkilerini gösterme ve alternatif teorik çerçeveler, araştırma metotları ve pratikleri ortaya koymayı amaç edinir.
Şunu belirtmek istiyorum, birçok psikolog için yüzleşilmesi en zor mesele yaptıkları işin apolitik bir şey olduğuna, sadece insanlara yardım ettiklerine inanmaları. Gerçekten de birçoğunun yardım etmeye çalıştığı söylenebilir. Esas problem, yaptıkları işte dikkate almadıkları şeyler. İnsanlara yaptıkları yardımla, insanlar zor koşullara orantısız bir şekilde adapte olmaya çalışıyorlar. Bu zor koşulları yaratan nedenlerle mücadele etmiyorlar. Sonuç olarak, milyonlarca insanı ilgilendiren sistematik problemler “bireysel” olarak algılanıyor.
Ö.A: Objektif, evrensel ve tarafsız olduğunu iddia eden ana akım algıyı eleştiren, eleştirel psikoloji akademide nasıl yer alabiliyor?
D.F: Bu çok iyi bir soru. Aslında eleştirel psikoloji tıpkı eleştirel sosyoloji, eleştirel hukuk çalışmaları ya da diğer eleştirel teoriler gibi doğrudan objektif, evrensel ve tarafsız “gerçek” inancını hedefler. Bilimin kültür, tarih ve değerlerimizle nasıl şekillendiğini göstermeye çalışarak, eleştirel teori, üniversitenin iktidarla olan iş birliğinin önemli bir bileşenine meydan okur. Bu, özellikle eleştirel psikologlar için bir sorundur; çünkü sistematik düşüncenin kısmen daha yaygın olduğu diğer alanlardaki eleştirel teorisyenlerle kıyaslandığında ana akım psikoloji bireyi saplantılı bir şekilde kültür ve tarihten ayrı bir şekilde, sanki bunların insan davranışını anlamada hiç etkisi yokmuş gibi ele almasına neden olur.
Bu yüzden eleştirel psikologların, antropolog ya da sosyologlara nazaran, akademik disiplinde daha yavaş yol alması şaşırtıcı olmamalıdır. Belirtmeliyim ki bu zorluk kimi kez bir avantaja dönüşebiliyor. Eğer eleştirel psikoloji akademide daha fazla zemin bulursa eleştirel psikologlar, radikal ve ortak çalışmaların yoluna çıkan geleneksel akademik normlara daha çok odaklanmak zorunda kalacak. Eğer “yayınla ya da yok ol” çılgınlığına kapılırsak ve iş bulma, terfi etme konularında daha çok endişelenmeye başlarsak eleştirel enerjimizin çoğunu yitireceğiz.
Ö.A: Psikolojik bilgi, iktidar odakları tarafından yönlendirilmeye çok açık olduğundan bu bilgiyi ezilenlerin perspektifinden kullanmak faydalı ya da gerekli midir?
D.F: Psikolojik bilgi faydalı olabilir. Ancak buna güvenmek riskli olabilir çünkü sizin de dediğiniz gibi bu bilgi seçkinlerin çıkarları için değiştirilebilir. Eleştirel psikolojinin amacı, bu eğilime karşı koymak, bunu gerçekleştiği her yerde tanımlamak ve farklı açıklamalar getirmektir. Ancak eleştirel psikologlar azınlıkta. Ana akım psikologlar sistematik problemleri bireysel sorunlar olarak görmeye çok yatkınlar, bu nedenle baskının nasıl devam ettiğine yönelik analizleri siyasetten uzaklaştırıyor ve direnişe değil entegrasyona teşvik ediyor. Maalesef bu bireyselleştirme eğilimi Batı psikolojisinin başlıca direniş kırma yöntemlerinden biri.
Ö.A: Bizimle düşüncelerini paylaştığın için teşekkür ederiz.
D.F: Ben teşekkür ederim. Çalışmalarınızda başarılar.