Yaşamını kadının özgürlük mücadelesine adamış ve bunun ancak anarşizmle mümkün olacağına inanan Emma Goldman, Amerika’dan Rusya’ya, Rusya’dan İspanya’ya devrim mücadelesindeki anarşistlere yoldaş, dünyanın dört bir yanındaki kadınlara da ilham kaynağı olmuştur. Ve dünyanın tüm iktidarlarınca ‘fevkalade tehlikeli’ bir kadın olarak ilan edilmiştir. Emma iktidarların korkulu kabusu, bizler içinse neşeyle dans, öfkeyle kavgadır.
Chicago şehitlerinin ölümü, benim manevi doğumumdu; onların ömürleri boyunca yüksek tuttukları idealleri, bütün hayatımın itici gücü oldu; diyerek yaşamını tarihsel bir kavganın parçası, devamı haline getiren Emma Goldman tarafından yazılan “Anarşizm Neyi Savunur?” kitabı, içinde olunan döneme ait ancak günümüze de ışık tutan çözümleri-cevapları bulunduran, anarşizmin tariflendiği kısa metinlerden oluşmaktadır.
Kitap, bir “Ne yapmalı?” iddiası taşımadan ‘geçmişin yükünü’ yeni nesillere yıkmadan, insanlığın büyük macerasına giden yegâne kurtuluşu ve onun yolu olduğunu bildiğimiz anarşizmin savunularını kendince tariflemektedir.
Günümüzde de hâla yakıcı ve uzlaşmaz bir problem olarak önümüze getirilen “bireysel-toplumsal” çatışmasının ne kadar suni bir tartışma olduğunu E.Goldman “bireysel ve toplumsal içgüdüler arasında, kalp ve akciğerler arasında olanın ötesinde bir çelişki yoktur: Biri, kıymetli hayat özünün deposu; öteki, o özü saf ve güçlü kılan unsurun kaynağıdır. Birey, toplumun kalbidir ve toplumsal hayatın özünü muhafaza eder; toplum, hayat özünü –yani, bireyi- saf ve güçlü kılan unsuru sağlayan akciğerdir.” değerlendirmesiyle gözler önüne sermekte.
Suç adı verilen kavramın ‘yanlış yönlendirilmiş bir enerji’ olduğunun vurgusu suç-ceza tartışmalarına getirilen dönemin eleştirel fikirlerindendir. Ve gerekçe olarak insan doğasının karşısındaki üç temele; aklı tahakküme alan dine, bedeni tahakküme alan mülkiyete ve ete kemiğe bürünmüş tahakküm olan devlete işaret ediyor.
Goldman, bu kitabında, yüzyıllardır anarşistlere ‘anarşizmin doğru ama uygulanamaz olduğu’ çıkışını yapanlara “İnsanlar ya kendi tarihlerine aşina değiller ya da devrimin yalnızca öğretilmediğini, aynı zamanda hayata geçirildiğini henüz öğrenememişlerdir.” savıyla net bir cevap veriyor.
Kitapta, militarizmden şiddet eylemlerine, hapishanelerden eğitime, kiliseden evliliğe ve aşka, hükümetlerden basın ve ifade özgürlüğüne dair birçok konuya dair anarşist yaklaşımı sade ve doğrudan bulmak mümkün.
Kitap aslında Emma Goldman gibi dersek teşbihte hata etmemiş oluruz. Bir anarşist, kadın, militan, propagandist kısacası düzen için gereğinden fazla tehlikeli olan Emma Goldman neyse, anarşizmin kısaca tariflenişi olan bu kitap da aynı minvalde.
Kitap gayet yalın bir anlatıma sahip ve bundan dolayı anarşizmin neyi savunduğunu merak edenler için ideal ve doyurucu bir kaynak.