Geçtiğimiz günlerde başlayan İF, kendine bağımsız filmler festivali diyerek alternatif bir festival olma iddiasını sürdürse de bilet fiyatlarından tutun da seçtiği filmlere kadar kapitalizme hizmet etmeyi sürdürüyor.
Yönetim kurulunda Sabancıların olduğu, en büyük sponsorları arasında İş Bankası ve Turkcell gibi şirketlerin bulunduğu bu festivalden başka türlü davranmasını beklemek de safdillik olurdu. Festival yönetmeni Serra Ciliv’in sponsorlarla ilgili olarak söylediği “açık görüşlü markalarla doğru iş birliklerini hayata geçirmeye gayret ettik” sözünü ilk hayata geçirenin de bir başka Ciliv olması manidar: Turkcell genel müdürü Süreyya Ciliv.
İF İstanbul’un gösterimlerinin yapıldığı AFM sinemalarının sahibi Mars’ın patronlarından biri olan Muzaffer Yıldırım tam bir kapitalist işletmeci. Bundan önce Vakko, Alarko ve Phillip Morris gibi şirketlerde üst düzey yönetici olarak çalışmış. Çalışmayı ve eğlenmeyi sevdiğini söylüyor. E, tabii insan üst düzeyde çalışınca işini sevebiliyor, eğlenmeye de zaman ayırabiliyor demek. Sinemaya da eğlence gözüyle baktığını söylüyor. “Entertainment” yani. Elinde yüzlerce sinema salonu olunca da böylesi bir festival işine girmekte tereddüt etmemiş. Bir taşla iki kuş. Bu konuda şöyle diyor: “Bağımsız sinemayla yakınlaşmamız doğru zamanda oldu”. Evet, gerçekten de doğru zaman. Şimdi hem “bağımsız festival” diye bir şey yaptığınızı iddia edebileceksiniz, hem de para kazanabileceksiniz.
Dünyadan da bağımsız
Bağımsızlık kavramı kendi içinde belli bir politik duruşu da beraberinde getirir. Ama dikkat çeken ve burada muhakkak vurgulanması gereken şey, bağımsız olma iddiası taşıyan İF festivalinin, özellikle bu politik alandan kaçmakta olduğu ve hatta kaçılması gerektiğini savunmasıdır. Sinema ve televizyon dizilerinin setlerindeki kötü koşullarıyla ilgili İF festivalinin tek bir sözü olmamıştır. Olamazdı zaten, çünkü kendisi işveren tarafındadır. Yönetiminde Sabancı’nın olduğu bir festival elbette ki işçinin hakkını koruma derdinde olmayacaktır. Öyle olsa önce kendi fabrikalarındaki işçilerin haklarını koruyor olmaları gerekirdi.
Kentsel dönüşüm bahanesiyle bir çok bina yıkılırken ya da el değiştirirken, örneğin Emek Sineması’nın da kapanması gündeme geldiğinde de tek bir söz işitmedik İF’ten. Duyamazdık zaten, çünkü İF de rantçıdır. Üstelik sinema salonu konusunda tekelleşme projelerine de hizmet etmektedir bu durum.
Festivalin bu yılki “partneri” İş Bankası “sektörün büyümesine katkıda bulunmak istiyoruz” derken festivalde yoksullarla ezilenlerle ilgili de tek söz duyamazsınız. Çünkü İF, bankaların festivalidir.
Bir çok kişi düşüncelerini açıkladı diye birer birer hapsedilirken de bir kelamları olmadı İF ekibinin. Çünkü İF özgürlükçü değil yasakçıdır. Özgürlük Turkcell’in reklamlarıdır onlara göre olsa olsa.Satın alabilme, tüketebilme özgürlüğü!
Teknik arıza!
Bunların bağımsızlıktan anladığı şey, sorumsuz olmak anlaşılan. Yaşanan bir olay bu durumu anlatmakta bize yardımcı olacaktır sanırım. AFM sinemalarının olduğu Beyoğlu’ndaki Fitaş Han’da yapılan bir tadilat çalışması sırasında bile para kazanma hırsıyla sinemalar açık tutulur. Üstelik binanın dışına takılan camların değişimi sırasında bile tek bir uyarıcı levha konulmadığı gibi herhangi bir koruyucu önlem da alınmaz. İşte tam da bu esnada 3 metre genişliğinde 200 kiloluk bir cam işçilerin ellerinden kurtularak yere düşer. Şehrin en kalabalık caddelerinden biri olan İstiklal Caddesi’ne ve bu caddenin de en kalabalık olduğu akşam üzeri. Olayda, caddeden geçen Ayhan Saltak, İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğrencisi Ece Turhan, yabancı uyruklu Rosamaria Quırantquu ile diğer 3 kişi yaralanır. Olayın ardından tadilatta çalışan işçileri gözaltına alınsalar da olayda sorumlulukları olmadıkları gerekçesiyle serbest kalırlar. İşin yapılması sırasında hiçbir tedbir almayan asıl sorumlu olan AFM ise bu olayı inkar ederek “belirtilen katlarda böyle bir tadilat çalışması olmadığı, olayın teknik bir arızadan kaynaklandığı” bilgisini yayar ve ekler: “Olayın nedeninin ve tüm sorumlularının belirlenmesi için gerekli tüm teknik incelemeler ve soruşturma savcılık tarafından sürdürülmektedir.” Elbette sorumlular bu güne dek ortaya çıkarılabilmiş değildir!
Sinema bir değerdir!
Sinemayı bir dil ve sanat olarak seven, ilgi duyanlar için bu tür festivaller, yönetmenlerin ürettiklerini izlemek için önemli bir yerde durur. Zaten bağımsız bir film, gişe kaygısı olmadan izleyiciyle buluşturulur bu festivallerde. Oysa İstanbul Film Festivali de İF Bağımsız Filmler Festivali de tüm bunların tersi uygulamalarla dolu. Bilet ücretlerinin yüksekliği, zaten filmleri hep belli bir gelir grubuna mensup kimselerin izlemesine yarıyor. Aslında biraz da bu amaçlanıyor. Halk değil vatandaş izlesin zihniyeti güdülüyor.
Sinema ona emek veren, ona gönül verenler için bir değerken, bu festival tacirlerinin amacı, filmlerin ve festivallerin “pazardaki” yeri ile ilgilenerek, festivallere ve sinemaya “marka” değeri üretmek olmaktadır.
Gürşat Özdamar
[email protected]