“18 yaşındaki oğlum patronları tarafından öldürüldü. Karakol, yaralı gittiği poliklinik, öldürüldüğü Evyap Lisesi’nin patronu ve herkes bu olayı örtbas etmek istedi” diyen, acılı annenin dört yıldır oğlu Güven Karakuş için çalmadığı kapı, gitmediği yer kalmadı. Karakuş ailesinin bu süreçlerde neler yaşadığını ve adalet süreciyle dayatılan adaletsizlikleri anne Aysel Karakuş’la konuştuk.
6 Eylül 2008’de 18 yaşında bir lise öğrencisi olan Güven Karakuş’un ölümüyle ilgili bazı gazeteler ve televizyon kanallarında acılı bir annenin feryadına tanık olmuştuk. Anne oğlunun ölümünün bir kaza olmadığını oğlunun kasıtlı bir cinayete kurban gittiğini söylüyor ve “adalet istiyorum” diyerek feryat ediyordu. Aysel Karakuş gazetelere, televizyon kanallarına, başvurabileceği bütün mercilere gitmiş, yazılması gereken bütün dilekçeleri yazmış. Ancak oğlunun öldürüldüğüne dair hiçbir kanıta ulaşamamış. Mevcut kanıtlar annenin söylediği üzere, emniyetteki belgelerin arasında uzun süre unutulmuş, oğlunun ölümüne neden olanlar tarafından yok edilmiş.
Dört yıl süren yargı süreci boyunca seslerini duyurmaya çalışan Karakuş ailesinin tek istediği oğullarının ne şekilde ve kimler tarafından öldürüldüğüne ilişkin bir açıklama. Çünkü Güven’in ölümünün ardında açıklanamayan birçok soru, ortadan kaybolan kamera görüntüleri, doktor raporları gibi önemli kanıtlar var. Kimsenin cevaplayamadığı soruların cevabını bu dört yıllık süreçte bir dedektif gibi oğlunun ölümünü aydınlatmaya çalışan anne Aysel Karakuş bulmuş. Meydan Gazetesi olarak Güven Karakuş’un ölümüne neden olan olayları, Karakuş ailesinin dört yıldır neler yaşadığını ve adalet süreciyle dayatılan adaletsizlikleri anne Aysel Karakuş’la konuştuk.
Karakuş ailesi 2006 yılında Erzurum’un Tekman ilçesinden İstanbul’a gelmiş. Güven Şişli Lisesi’nde son sınıfta okurken, bir yandan harçlığını çıkarmak için bir pimapencinin yanında çalışıyormuş. Ancak parasını doğru düzgün alamayınca işten ayrılmak istemiş.Patronu Mehmet Eker, Güven’i ölümünden bir gün önce arayıp tekrar işe çağırmış. Güven çalışmak için değil ama daha önce alamadığım paramı alırım düşüncesiyle son kez gitmiş işe. Gidiş o gidiş.
Anne Aysel Karakuş olayı şu şekilde anlatıyor; “Bu Mehmet Eker’ler arabayla çarşıdan almışlar oğlumu Evyap Lisesi’ne götürmüşler. Bize öğlenden sonra haber geldi, “oğlunun eli kesildi, gelin” diye. “Biz sonra öğreniyoruz ki Güven’im ölümle pençeleşiyor.” Aile olanlardan bihaber hastaneye koşuyor. Kötü haberi de o sırada öğreniyorlar. Anne Aysel Karakuş “oğlum nasıl öldü, kim getirdi, ne olmuş” dese de nafile, ne ilgilenen, ne de sorularını yanıtlayan biri var.
Aysel Karakuş olaydan hemen sonraki gün oğlunun öldürüldüğü Evyap Lisesi’ne gidiyor. Okuldaki hademelere soruyor, soruşturuyor; “Güven o gün malzemeleri taşımış işi bitmiş saat on gibi patrona bir telefon gelmiş, panik olmuşlar, onlar telefonda konuşurken Güven de hademeyle konuşuyormuş. Sonra bu patronlar apar topar birbirleri ardına düşmüşmüşler, Güven de herhalde paramı verin diye bunların peşine düşmüş. Sonra kavga çıkmış. Oğlumu dövüp, temizlik odasına kilitlemişler. Yalvarışını duyunca okulun temizlikçisi kadın kapıyı açmış, yaralı kaçmış Güven.”
Güven yaralı bir halde koşarak oturdukları mahalle meydanındaki polikliniğe gitmiş. Güven’in yaralı koştuğuna tanık olanlar varmış ama mahkemede tanıklık etmemişler. Hatta meydanda bulunan mobese kamerası dahil diğer dükkanların tüm kamera kayıtları silinmiş ve yok edilmiş. Anne, Derman Polikliniği’nde çocuğunun yaralı halde 4 saat bekletildiğini, Güven’in kendileri ve polis dahil kimseyi aramadığını, ama hastaneden de kimsenin onlara haber vermediğini söylüyor. Poliklinikte Güvenle ilgili hiçbir rapor düzenlenmeden Güven ambulansla Okmeydanı Hastanesi’ne sevk ediliyor.
Annenin anlattığına göre Güven Okmeydanı’na kaldırıldığı sırada Şengül Kömeç isimli bir kadın Güven’i görüyor ve bunu anneye anlatıyor. Kadın bana anlattı; “Hastanede oğlumun yanına doktorun geldiğini ve olayın nasıl meydana geldiğini sorduğunu, oğlum Güven’in ise o yaralı halde olmasına rağmen, eliyle patronu Eker’in yanında bulunan damadını işaret ettiğini onlar yaptı dediği söyledi.” Karakuş ailesi Okmeydanı hastanesine oğullarını görmek için gittiklerinde yanlarına gelen bir başka doktor da “teyze senin oğlunu darp etmişler bu işin peşini bırakma” demiş.
Bu sorumsuzluğa karşı Anne Karakuş polikliniğin sahibine kadar gitmiş ancak yardım bulacağına “Bu işin peşini bırak, burası Karadeniz, benim boğazıma bıçak dayadılar, sana da bir şey olursa sorumlusu ben değilim ” sözlerini işitmiş.
Tüm anlattıklarınız yani bu yaşananlar Mehmet Rıfat Evyap Anadolu Teknik Meslek Lisesi’nde gerçekleşiyor. Bu konuda Evyap patronu size bir açıklama yaptı mı? diye soruyoruz Anne Aysel Karakuş’a; “Evyap’ın patronuna da gittim belki yardım eder bu işi çözer diye, iş adamı ya anlattım derdimi, anlatmaz olaydım. İlk gittim sekreterleriyle konuştum, içeri almadılar resmi bir arabaya bindirip kapıma kadar getirdiler. Meğer benim oturduğum yeri, telefonumu her bir şeyi biliyorlarmış. Beni eve getiren de patronun oğluymuş.” diyor.
Bu olayın ardından Evyap’ın patronu Fikret Bey Anne Aysel Karakuş’u bizzat telefonla arıyor ve olayın ne şekilde olduğunu soruyor. Anne anlatıca Evyap’ın patronu “Ahh Hüseyin sen neyin peşindesin” diyor. Hüseyin Pişkin okulun müdürüymüş. “Ben üç ay önce bunun bir pisliğini daha temizledim” diye ekliyor.
Telefon konuşmasının sonrasında anne duyduklarına inanamamış; “Bu okulun namusuz müdürü Muş Hınıslı bir kıza da tecavüz etmiş, Evyap’ın patronu da aileye 40 bin lira para verip köyüne göndermiş” diyor. Bu telefon görüşmesinden sonra Evyap’ın patronu birkaç kez daha aramış Aysel Karakuş’u ama Karakuş patronun yardımcı olmayacağını anlamış ve açmamış telefonunu.
Peki sonra ne yaptınız sesinizi duyurmaya nasıl devam ettiniz, oğlunuzla ilgili hukuki herhangi bir gelişme yaşandı mı diye soruyoruz ancak annenin boğazında bir bir düğümleniyor sözler; “Mahkeme ifadeleri hep başka. Güven camın üzerine düştü boynu kesildi dediler, sonra iç kanamaya bağlı trafik kazası. Okul yapılırken her adım başına kamera koyuldu diye Fikret bey telefonda kendisi söyledi bana ama okulun her katında aslı duran kamera kayıtları ise bana bir türlü verilmedi. Karakol amiri Evren Kadıoğlu okulda kamera yok diye ifade verdi. Yani örtbas etmek istediler her şeyi.”
Defalarca Evyap Lisesi’ne gitmiş durmuş. Yine öyle bir zamanda okulun kameraları sökülürken müdürün ve öğretmenlerin konuşmalarını içeren bir CD bulup, çıkartıp, vermiş hakime. “Oğlumun boynuna tornavida sokmuşlar, darp etmişler hepsi bu CD’de var” diyor. Anne her mahkemeye sunmuş bu CD’yi ancak kabul ettirememiş. En sonunda bir savcı incelensin demiş o kadar.
Anne Aysel Karakuş’un gitmediği yer, çalmadığı kapı kalmamış; polise, karakollara, Hüseyin Çapkın’a Nimet Çubukçu’ya, Beşir Atalay’a, Abdullah Gül’e, başbakana kadar hepsine gitmiş. “Ama devletin adaleti yok! Ne çözümü oğlumu öldüren patronları bir kez bile gözaltına alıp da, sormadılar bile.”
Gittiği karakollarda Karakuş ailesi defalarca darp edilmiş; “dövüldüğümüze dair doktor raporları ve kamera kayıtları var. Bize polise mukavemetten dava açılırken, hiç kimseye soruşturma bile açılmadı.” Davayı soruyoruz Anne’ye; “Oğlumun ölümünü trafik kazası diyerek örtbas ettiler. Sonuç 3 sene 4 ay, o da para cezasına çevrildi” diyor. Acılı anne feryat ediyor; “paramız olsaydı, gücümüz olurdu belki başka olurdu o zaman. Bu Evyap Ayazağa’yı satın almış, bu semtte herkes ona çalışıyor,avukatları da, oğlumun dövüldüğüne tanık olan herkesi de paralarıyla bir bir satın aldılar.”
Anne Aysel Karakuş belki biçare olur diye Müge Anlı’nın programına kadar gitmiş ama onlar da kabul etmemişler. “Oyak Sitesi’nde Evyap’ın patronuyla yan yana oturuyorlarmış” diyor Anne.
Güven’in davası Yargıtay’da bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsunuz diye soruyoruz; “Oğlumun kanı satılık değil ki devletin parasını istemiyoruz biz, tazminat peşinde de değiliz. Dört yıldır oğlumun fotoğrafıyla gezmedik yer, çalınmadık kapı bırakmadım. Yine yaparım, yapacağım.” diyor anne Aysel Karakuş.
Güven Karakuş’un ölümünün ardında bilinmeyen ve cevaplanmayan birçok soru var. Ancak Karakuş ailesi canı yanan her aile gibi bu cinayeti sadece “aydınlatmak” istiyor. “Oğlumun adı Güven’di. Benim Güven’im gitti. Güvenimle birlikte devlete de, polise de, doktora da, adalete de her şeye de güvenim gitti. Oğlumun katilleri bulunana kadar mücadele edeceğim.”