“Kardeşinizi boğazlıyorlar göz yumuyorsunuz! Basıyor çığlığı da siz susuyorsunuz. Aranızda dolaşıyor zorba, birini daha seçmek için. Susarsak dokunmaz bize diyorsunuz. Ne mene yerdir burası, ne biçim insanlarsanız siz. Haksızlık yapılan şehirde ayaklanmalı insanlar. Ayaklanma olmazsa batsın o şehir… Karanlık basmadan yansın kül olsun!”
Bu sözler, Brecht’in -savaş ve barış hali gözetmeksizin- kapitalist topluma dair bir eleştiri yaptığı Sezuan’ın İyi İnsanı isimli oyunundan. Brecht bu oyunuyla bize bir umut vermek yerine soru sorarak, umudu nasıl bulabileceğimiz konusunda bizi düşündürmek istiyor.
Oyun, Çin’in yarısı Avrupalılaştırılmış şehri Sezuan’da başlar. Oyunda Sezuan Eyaleti, insanların başka insanların sırtından geçindiği tüm ülkeleri temsil eder. Bu kentte yoksulluk kol gezer. Kurulu sistemin değişmesini, devrilmesini engellemek ve sistemin işlerliğini göstermek için, 3 Tanrı Sezuan’a gelir. Tanrıların amacı “iyi insan”ı bularak sorunun sistemde olmadığını göstermektir. Tanrılar Sezuan’a geldiğinde onlarla karşılaşan yoksul sucu Wang olur. Wang, Tanrılara kalabilecekleri bir yer bulmak için kapı kapı dolaşır. Fakat kimse Tanrıları evinde ağırlamak istemez. Wang öfkelenir kapısını açmayanlara; “Sezuan’ın adını lekelediniz” der. Bu sırada aklına kapısını çalmadığı fahişe Shen Te gelir. Sezuan’ın iyi insanıdır o, kimseye “hayır” diyemez. Bu yüzdendir ki Tanrıları da buyur eder evine. Tanrılar, Shen Te’ye iyiliği karşılığında yüklüce bir para verdikten sonra Sezuan’dan uzaklaşırlar. Shen Te ise bu para ile fahişeliği bırakarak, bir tütüncü dükkanı açar. Bu olayla artık Shen Te’nin kapitalist işleyiş içerisindeki konumu değişmiştir. O artık bir fahişe değil, iş kadınıdır. Bunu öğrenen yoksul, işçi-işsiz insanlar, daha önceleri hor gördükleri Shen Te’nin etrafında toplanmaya başlarlar. Shen Te kimisine yemek, kimisine yatacak yer verir. Fakat, Shen Te’nin iyilikleri zamanla kendisine zarar vermeye başlar. O da herkes gibi, insanları her geçen gün yoksulluğa sürükleyen kapitalist işleyişe ayak uydurmak zorunda kalır. Bu yüzden dükkanını koruyacak, parasının da işleyişini sağlayabilecek olan acımasız, katı yürekli erkek kuzen Shui Ta kılığına bürünür. Ve Shui Ta zamanla büyütür işleri. Eze eze insanları, sağlamlaştırır kendi düzenini.
Shen Te olduğunu da unutmaz arada. Üstelik aşık da olur bir adama. Fakat ona çıkarcı yaklaşan bir adamdır bu. Ne kadar uğraşsa da sevdiğine karşı, Shui Ta olmaktan kurtaramaz kendini, üstelik karnı da burnunda. Bu sefer çocuğu için devam eder Shui Ta olmaya. Herkes birden Shen Te’nin peşine düşer Sezuan’da. Çünkü Sezuan’ın yoksulluğu arasında aradıkları, Shen Te gibi iyi bir insandır aslında. Acımasız Shui Ta’nın onu zorla sakladığını öne sürerler. “İyi insan” Shen Te’nin yok olduğunu duyan Tanrılar, hemen geri gelirler dünyaya. Shui Ta’ya sorarlar “İyi insanımıza ne yaptın?” diye. Dayanamaz artık Shui Ta ve tabi Shen Te, “Benim sizin iyi insanınız” der.
“Evet benim. Hem Shui Ta, hem Shen Te’yim.
Benim ikisi de.
Şu eski buyruğunuz var ya
İyi ol ve yaşa, diye
İşte yıldırım gibi o böldü beni ikiye”
Tanrılar söylediklerini kabul etmez, sustururlar Shen Te’yi. Çünkü onlar için olmalıdır “iyi insan”. Şayet yoksa “iyi bir insan”, zordur o zaman Tanrıların işi. Zordur, çünkü inandıramazlar kimseyi düzenin iyi olduğuna. Ve oyun biter, gözler seyirciye döner;
Değerli seyirciler, kızmayın sakın!
Biliyoruz, böyle bitmemeli oyun.
Yolumuzu aydınlatan bir masaldı,
Elimizde bu acıklı sonuca vardı
Şaşkınız, uğradık umut kırıklığına;
Perde kapandı, karşılık verilmedi sorulara.
Size bağlı olsaydı yaşamamız,
Tiyatromuzun tadını çıkarmalısınız.
Gerçek şu ki: salık vermezseniz bizi dostlara,
Kilit vurmamız gerekir kapılarımıza.
Bir son bulamayışımız belki korkumuzdan;
Nasıl bitmeli dersiniz? – Bizimki olağan –
Kesemizi boşalttık gene bulamadık.
İnsan mı değişmeli, dünya mı?
Tanrılar mı yoksa? Ya da hiç mi olmasın Tanrı!
Şaka değil, durumumuz gerçekten bitik.
Tek çıkar yol bu kargaşalıkta:
Bir de siz düşünün oturduğunuz koltukta.
Ne türlü yardım etmeli ki insanoğlu
İyi yaşasın ömrü boyunca?
Saygıdeğer seyirciler kendiniz arayın, haydi kendiniz bulun sonu.
Güzel bir son olmalı; olmalı, olmalı!…
Didem Erbak
[email protected]