Yaşadığımız coğrafyanın birçok bölgesinde devlet ve şirketler tarafından birçok santral projesi yapılmakta ve planlanmaktadır. Yaşamı yok eden enerjiye ve şirketlerin talanına karşı direnen halkın isyanını, mücadelesini, özellikle son yıllarda coğrafyanın birçok yerinde gördük, görmekteyiz.
Kırsalda yaşayan bir insanın deresini almak, onun ağacını kesmek, havasını karartmak yani kısaca yaşamını elinden almaktır. Toprağı elinden alınan insanlar, yaşamanın oldukça zor olduğu şehirlere göç etmek zorunda bırakılırlar.
Bu yüzdendir yaşamları için direnen yaşlı kadınların HES’çi şirket önündeki nöbetleri, bu yüzdendir şirket görevlilerini kovalayan eli sopalı çocuklar. T.C devletinin yıllardır halkların kardeşliğine karşı yürüttüğü politikalar, bu yaşam mücadelesinin ortaklaşmasını engelleyemedi. Birbirine “düşman”mış gibi anlatılan Karadeniz halkı ve Kürt halkı, yaşam mücadelesinde şirketlere ve devlete karşı omuz omuza birlikte direndi.
Suyun Ötesi
Suyun berisinde talan projeleriyle yaşamlarımızı talan eden şirketler, suyun öte tarafında Yunanistan’da da talan projeleriyle yaşama yönelik saldırılarını sürdürüyorlar.
Yunanistan’ın Halkidiki bölgesinde devam etmekte olan, Kanadalı Eldorado şirketine ait altın madeni çalışmaları, yöre halkının mücadelesi ile karşı karşıya. Madenin kapatılmasını isteyen halk sokaklara döküldüğüne, şirketlerin koruyucusu devletin kolluk kuvvetinin saldırısına maruz kalmıştır. Halkidiki halkının yaşamına göz diken Eldorado şirketi aslında bize oldukça tanıdık geliyor. Çünkü aynı şirket Anadolu coğrafyasının batısında bulunan Kaz Dağları’na göz dikmiş ve çalışmalarına da başlamıştır. Yunanistan’ın, Avrupa’nın en fakir bölgesi olan Epirus bölgesinde bulunan, Arnavutluk’a kadar uzanan ve özellikle bölgedeki Vovousa köyünün yaşamı kaynağı olan Aoos Nehri’ne Terna–PPCR tarafından hidro elektrik santral yapılmak istenmektedir. Proje yapılırsa Arnavutluk’a akan nehrin yönü değiştirilerek Atina’ya doğru akması sağlanacak. Aslında bu bakımından proje sadece Yunanistan sınırları içerisinde olan yaşayanların değil, sınırın öbür tarafında olanları da oldukça etkileyecek. Bu projenin gerçekleşmesi her iki halkın da yaşamlarını etkileyecek ve belki de bu talan yine büyük şehirlere göçlerle sonuçlanacak.
Su Özgürse Yaşam Özgürdür
Halk için yaşamın kendisi olan su, devlet ve kapitalizm içinse politikadır. Aoos Nehri’nin yönünün değiştirilmesinin sözde halkın “yararına” olan taraflarını açıklayan Yunanistan devleti, “Su bizim suyumuz, kaynağı bizde, Arnavutluk’a niye aksın.” diyor. Devletin bu açıklamalarının nedeninin şirketlerle sürdürdüğü bir politika olduğu, görmezden gelinemeyecek bir gerçektir.
Bu politikanın bir başka örneğini T.C devletinin Suriye devleti ile işlettiği politikasında da görebiliriz. Suriye ile siyasi ilişkilerin iyi olmadığı bir evrede, T.C devleti barajların kapaklarını kapatarak Suriye topraklarına suyun gidişini engellemişti. T.C devleti, Suriye devletine “ders” niteliğindeki bu politikayı gerçekleştirirken, bu durumun asıl mağdurları bölgede yaşayan susuz kalan halk oluyor.
Şirketler de devletlerin bu politikasını bir fırsata dönüştürerek, “enerjiye ihtiyacımız var” bahanesiyle, bulduğu en küçük dereye bile enerji santrali yapmaya girişmekte, bunun için binlerce ağacın kesilmesine, bölge halkını göçe zorlayıp büyük kentlerde ucuz işgücü potansiyeli haline getirilmesine, bütününde ekolojik yaşamın geri dönülmez bir biçimde tahribata uğramasına neden olmaktadır.
Devletin bu alandaki politikaları zaman zaman şirketlerin çıkarlarıyla çelişiyor gibi görülse de, yeri geldiğinde medyayı, yeri geldiğinde yargıyı ve kolluk kuvvetlerini emirleri altında tutan bu güçler,
yaptıkları bu tahribata karşı çıkan yaşam savunucularını “terörist” olarak niteleyip susturmaya çalışıyorlar.
Oysa yalnızca halklar için değil tüm varlıklar için su, yaşamın kendisidir. Anadolu’dan Yunanistan’a, dünyanın her yerinde halkların yaşam için direnmesi ve mücadele etmesi kaçınılmazdır.
Yaşamlarımıza örgütlü bir şekilde saldıran devletlere ve kapitalizme karşı, bu mücadelenin ve direnişin deneyimlerini paylaşmaktan, daha da örgütlü mücadele yürütmekten başka şansımız yoktur.
Didem Erbak
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12.sayısında yayımlanmıştır.