AKP’nin büyüme-kalkınma-dönüşüm diyerek gerçekleştirdiği devasa projelerinden biri de şehir hastaneleri. Erdoğan, kamu-özel ortaklığı çerçevesinde, 14 ilde kurulacak, 15 şehir hastanesinin startını geçtiğimiz günlerde verdi. 12 Eylül günü İstanbul’da 15 şehir hastanesi yapımı ile ilgili sözleşme, Erdoğan’ın katıldığı bir törenle imzalandı. 18 Eylül günü Erdoğan’ın yanı sıra Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu’nun katılımıyla “Avrupa’nın En Büyük Sağlık Kompleksi” olan Ankara Bilkent Sağlık Kampüsü’nün temeli atıldı.
Danıştay daha önce Türk Tabipleri Birliği’nin açtığı davalarda Bilkent Entegre Sağlık Tesisi’nin de içinde olduğu üç şehir hastanesi ihalesi ile ilgili olarak yürütmeyi durdurma kararı vermişti. Sağlık Bakanlığı’nın itirazı üzerine Danıştay konuyu görüşmüş, itirazı reddetmiş, yürütmeyi durdurma kararını yerinde bulmuştu. Hükümet ise Danıştay’ın bu kararını geçersiz hale getirmek için Şubat 2013’te yeni bir yasal düzenleme yaparak, aynı zamanda da yeni bir ihale yapılmadığından, yürütmesi durdurulan ihaleler üzerinden hukuksuz ve yüksek mahkeme kararını tanımayan bir biçimde davranıyor.
Hastaneler Şirketleşiyor
Geçtiğimiz yıl 2 Kasım’da yürürlüğe giren Kamu Hastaneleri Birliği Yasası ile birlikte hükümetin sağlığı piyasalaştırma projesinin en önemli adımı atılmıştı. Bu yasa ile her ildeki hastane, şehrin nüfusuna ve hastanelerin büyüklüklerine göre bu “birlikler” aracılığıyla yönetilecekti. Böylece kamu hastaneleri faaliyetlerini büyüme, karlılık, verimlilik, kalite kriterlerine göre belirleyen bir yönetim anlayışına bırakacaktı. Bu demek oluyor ki, kar endeksli kurulmuş tüm şirketler gibi kamu hastaneleri de artık duygu ve empati yoksunu, vicdansız, sadece rekabet ve kar hırsıyla her şeyi göze alabilecek şirketlere dönüşecek. Meydan Gazetesi’nin 5. sayısında da “Hastaneler Şirketleşti” başlığıyla gündem ettiğimiz, sağlıkta yeni dönem anlayışıyla birlikte artık Türkiye’nin en büyük şirketleri, hastaneler olacak.
Kar Amaçlı Hastane, Bol Kazançlı Şirket
Peki, şehir hastanelerinde verilecek hizmet, sağlık hizmeti üzerinden kar etme ve kamudan sermayeye kaynak aktarma şeklinde özetlenebilecek “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın temel anlayışından bağımsız olabilir mi?
İçinde birçok farklı uygulaması olan “Sağlıkta Dönüşüm”ün dört temel ana yöntemi var. İlk olarak tek bir satın alıcı olan SGK’nın tekelleştirilmesi, ikinci olarak sağlık hizmeti sunan yapıların işletmeleştirilmesi, üçüncüsü Sağlık Bakanlığı’nın çoğu sorumluluklarından çekilmesiyle “düzenleyici” rolünü sahiplenerek Kamu Hastaneleri Birlikleri yoluyla işletmenin politik üssü olması ve son olarak da doktoru robotlaştıran hastayı müşteri haline getiren sistemin tam rekabet verimiyle devam etmesi. Şehir hastaneleri de bu dört ana yöntemin uygulanabilir işletim yöntemi olarak hayata geçirilmektedir.
Hastaneyi Alan da Satan da Memnun…
Devlet, özel şirketlere arsa temin ederek en büyük kıyağı yapıyor. Sonra hizmet alım garantisi vererek, “en az 30 yıl” diyerek ödüyor kirasını. Diğer yandan hastanelerde ki görüntüleme, laboratuvar, bilgi işlem, güvenlik, temizlik, yemekhane gibi tüm hizmetleri de şirketlere bırakarak, “hizmet bedeli” adı altında milyon dolarlar ödenmesini, imzalanan sözleşmeyle garanti altına alınıyor. Kurulacak olan bu devasa sağlık kompleksleri ise çevresine kurduğu AVM’leri işletip hem milyon dolarlar kazanıyor, hem de KDV, Damga Vergisi ve harçlardan muaf oluyor. Yani alan memnun, satan memnun.
Aynı zamanda devletin şehrin merkezinde kurduğu eski, depreme dayanıksız, küçük, yetersiz ve yapısı bozuk gibi bahanelerle taşımak istediği hastaneler de “kampüs dışı ticari alan” adı altında yine bu şirketlerin kullanımına veriliyor. Böylece bu hastaneler bir bir yıkılıp, lüks otellere ve AVM’lere dönüşüyor.
Acele Giden Şehir Hastanesine Gidemez, Ecele Gider
Şehir hastaneleri, fiziksel anlamda da sağlık hizmetine ulaşma engelidir. Birçok ilde hastanelerin şehir merkezlerine oldukça uzak yerlere yapılması planlanmaktadır. Bu sebeple şehir merkezindeki mevcut hastaneler ve sağlık kuruluşları hızla kapatılmaktadır. Şehir merkezleri için düşünülen küçük sağlık birimleri ise son derece yetersizdir. Bu ulaşımsızlık hem hasta için, hem de doktor ve diğer sağlık çalışanları için oldukça sıkıntı yaratacaktır.
Şehir Hastanelerinde Prezantabl Doktor Çalışabilir
Sağlık CEO’larının görevlendirdiği “hastane yöneticileri” yoluyla doktorun performansı, hastaneye ne kadar kar ettirdiği üzerinden değerlendirilecektir. Doktorlara getirilen performans sistemiyle birlikte, “ne kadar çok muayene, ameliyat, reçete, o kadar para” deniliyor. Eğer doktor hastaneye yeteri kadar kar ettirmezse, hakkında nakil işlemi başlatılabilir. Rekabetçi piyasanın aklı, hastanede kurulan ilişkiyi doktor hasta ilişkisinden, müşteri hizmet sunucusu ilişkisine çeviriyor.
Bu modeli ilk uygulayan İngiltere, “yalnızca finans şirketlerinin ve ihaleyi alan firmaların yararına olduğu, kamunun zararına ve çalışanların işsiz kalmasına neden olduğu” gerekçeleriyle vazgeçmek zorunda kalmış ve tasfiye yoluna gitme kararı almıştır. Görüldüğü gibi, bu modelde daha fazla kar için işsiz kalma tehlikesi de kaçınılmazdır.
Şehir Hastanelerine Zengin Hasta Girebilir
Bir zamanlar bedava olan muayene ücreti, 15 TL’ye kadar varan sabit ücretlerle belirlendi. Bununla birlikte acil kabul ettikleri haller dışında hiç kimse hastaneye direk gidip, doktor tarafından tedavi edilemeyecek. Acile yalnızca ölmek üzere ya da yaralanma söz konusu olan hastalar kabul edilecek. Genel Sağlık Sigortası’na sahip hastalarsa yalnızca prim değil, aynı zamanda katılım payları ve ilave ücretler ile hastanelerin koyduğu farkları da ödeyecek. Sigortalılara verilecek tüm hizmetlerin miktarı, kapsamı ve süresi SGK tarafından sınırlandırılabilecek. Temel teminat paketi dışında kalan hizmetler için “tamamlayıcı” sigorta yapılması istenecek, dolayısıyla bunun için de ayrıca cepten ödeme yapmak gerekecek. Hastane parasını ödeyemediği için hastayı hastanede rehin alma dönemiyse tarihe karıştı. Çünkü hastalara, hastaneden çıkış almadan senet imzalatılacak. Süre geçiminin akabinde ise icra takibi başlatılacak ve takipte de ödeme alınmazsa, hasta doğru hapishaneye…
Şehir Hastaneleri Kurulmamalı
AKP’nin şehir hastaneleri, sağlık hizmetini piyasalaştırıp şirketleştirmek, toplumun yoksul kesiminin sağlık hizmetine erişmesini engellemek, şehir merkezinde bulunan hastanelerin kapanmasıyla sağlığa ulaşımsızlık yaratmak, şirketlerin kazancının ise yine sağlık hizmeti alanların ve verenlerin cebinden çıkartılması demektir. Şehir hastaneleri, AKP’nin iktidarını sağlamlaştırmak için dokuz yıldır hayalini kurduğu devlet-şirket ortaklığında planlanan bir soygun projesidir. Unutmayalım ki halkın sağlığını sadece paraya endeksleyen bu anlayış, halkın ölümüne seyirci kalmaktan da asla çekinmeyecektir.
Esra Aye Kutluğ
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 13. sayısında yayımlanmıtır.