Devlet kanadından hükümet; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile patronlar kanadından asıl işveren şirketleri, taşeron şirketler ve iş birlikçi sendikaların ortaklığı ile işçinin Kıdem Tazminatı kaldırılacak. Yerine Kıdem Fonu adıyla adeta bir “sus payı” tazminatı getirilecek. Devlet ve patronlar medya aracılığıyla “Kıdem Tazminatı Yasası’nda Herkese Müjde” gibi haberlerle işçide kafa karıştırmak istese de işçiler ve işçi örgütlenmeleri sürecin en başından beri yürüyüşlerle ve yayınladıkları bildirilerle tepkisini gösteriyor.
1936’dan bugüne işçiler kıdem tazminatını direnerek kazanıyor.
İşçinin emeğinin, işyerinde yıpranmasının kısmen karşılığı olarak görülen ve patronların keyfi işten atmalarının önünde bir engel olarak durduğu düşünülen kıdem tazminatı bu topraklarda ilk olarak 1936 yılında yasalaşıyor. 1940’lı yıllarda kurulan işçi örgütleri ve sendikaların mücadelesine karşılık yasal kısıtlama yapılmak istenirken kıdem tazminatındaki 5 yıllık süre, 1949 yılında çıkarılan yasada 3 yıla düşürülüyor. 60’lı yıllarda devletin ve patronların kabusu haline gelen grev ve direnişler 70’li yılların devrimci mücadelesiyle buluşunca kıdem tazminatında da 1975 yılında süre 1 yıla indirilirken, tazminat miktarı ise 30 güne çıkarılıyor. Ardından darbe sürecinde miktarı devletçe belirlenen bir tavan uygulaması getirilerek kıdem tazminatının önü kesilmek isteniyor.
77 yıllık bir mücadelenin sonucu olarak kazanılan kıdem tazminatında bugün geldiğimiz aşamada ise işçiler çeşitli bahanelerle kıdem tazminatı ödenmeden işten atıldı. Fabrika veya işyeri önüne kurdukları çadırlarla direnişe başlamayanların kıdem tazminatı ise yasal sürece, yani patronların yanına kar kaldı.
Kıdem Fonu işçilerin değil patronların “çözüm”üdür.
Patronların bir taktik olarak ödemediği kıdem tazminatında direniş arttıkça başta taşeron şirketler olmak üzere tüm devlet-şirket kanadında kıdem tazminatı bir sorun haline dönüştü. Bu sorun işçi ile patron arasında anlaşmazlık olarak dillendirilse de olayın özü patronların kıdem tazminatı ödememe taktiğini iflas göstererek, kaçarak, fabrikayı terk ederek sürdürmesidir. Yani bugün artık kıdem tazminatı patronlar için ayak bağından daha büyük bir sorun haline dönüşmüştür. Bu sorun ise geçtiğimiz ay gerçekleşen Çalışma Meclisi toplantılarında devlet yetkilileri, asıl işveren şirket patronları, taşeron şirket patronları ve işbirlikçi sendikaların bir kez daha tartıştığı ve kıdem tazminatının kalkmasının, yerine kıdem fonunun oluşturulmasının derhal yasalaşması gibi bir “çözüm”de anlaşmaya varıldı.
Bu anlaşmalar ve açıklamalar sonrası bir de “Kıdem Tazminatı Fonu Kanun Tasarısı” adıyla bir taslak yayınlandı. Taslağa göre artık işçi kıdem tazminatını patrondan söküp almak yerine, eğer muhatap bulunabilirse işçinin tazminatı, ya devletin denetiminde ortak kasa şeklinde ya da Bireysel Emeklilik Şirketleri’nde açılacak fondan ödenecek. Ancak eğer işçi 10 yıl içerisinde askere gitmek zorunda kalır ya da işten atılırsa, tazminat alamayacak. Kıdem fonuna yatırılacak para, her ay patron tarafından yatırılacak. İşçinin SGK girişini yapmayan yapsa da pirim yatırmamak için türlü hilelere başvuran patronlar, tazminat için fona ödeme yapacak patronlar! Aynı patronlar işçinin çok fazla kıdemi olduğu için işten atmakta tereddütte kalırken kıdem fonu ile beraber, işten çıkaramadığı işçisini işten çıkarabilecek. Çünkü artık patronların kıdem tazminatı gibi bir yükümlülüğü olmayacak. Taslak hali dahi kıdem tazminatının kimin için sorun, kıdem fonunun ise kimin için çözüm olduğunu ortaya koyuyor.
Kıdem fonunun ne zaman yasalaşacağına dair net bir tarih yok. Ancak yerel seçimler öncesi meclisten geçirilmesi tartışılıyor. Öte yandan kıdem tazminatının tek başına yasalaşmayacağı da yine Çalışma Meclisi’nin 9 yıl aradan sonra toplanması ile kesinleşti. Buradaki devlet patron ortaklığı taşeron işçiliği, esnek çalışma ve geçici işçilik ile ilgili bir paket hazırlayarak yeni saldırılara hazırlanıyor. Geçmişten bugüne kıdem tazminatlarını devlet ve patronlarla uzlaşarak ya da son yıllarda belli çevrelerin gerçekleştirdiği sınırlı imza kampanyalarıyla değil de sokakta barikatlarda yürüyüşlerle, fabrikalarda grevler direnişler ve işgallerle kazanan işçiler bu saldırılara da gereken cevabı verecektir.
Halil Çelil
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 14. sayısında yayımlanmıştır.