“Bu Çark Böyle Dönmez” – Gürşat Özdamar

1 Mayıs’ı 1 Mayıs yapan şey, işçilerin çalışma  koşullarına karşı yürüttükleri mücadeleye tahammül gösteremeyen, hatta bu mücadeleyi varoluşları için son derece tehlikeli bulan patronların ve silahlı polislerinin işçileri katletmesidir.

Sonraki yıllarda da devlet işçilerin mücadelelerini engellemeye çalışsa da, askeri darbeler, sıkıyönetimler ya da olağanüstü hal uygulamalarıyla en ufak bir karşı koyuşa çok sert engel olunmasını istenmişse de, ezilenlerin direnişi bugün de işgallerle, grevlerle ve isyanlarla sürüyor.

Muhalif sanat biçimleri bu mücadeleleri hep destekler, hep dayanışır olagelmiştir. Ama bir film vardır ki, konu edindiği bölgede çalışan işçileri tetiklemiş, filmin gösteriminden kısa bir süre sonra işçilerin greve çıkmalarına sebep olmuştur. İşçiler İstanbul Kazlıçeşme’de deri sanayisinde çalışan işçilerdir. Bahsettiğim film Muzaffer Hiçdurmaz’ın ilk ve tek filmi olan Çark filmidir.

Çark, Bekir Yıldız ve Haşmet Zeybek’in yazdığı Direniş isimli bir senaryodan filme aktarılmıştır, ama 12 Eylül faşist askeri darbesinin sert bir biçimde hüküm sürdüğü o günlerde Çark ismine çevrilerek yumuşatılmak istense de asker ve polis baskısından kurtulabilmiş değildir.

Film üzerinde bir mahkeme kararı ya da idarece verilmiş resmi bir yasak kararı olmamasına karşın, polis, fiili bir tutum sergileyerek, salon sahiplerini tehdit etmiş ve neticesinde bu filmin sinema salonlarında gösterilmesini engellemiştir. Film uzunca bir aradan sonra bir festivalde yeniden izleyiciyle buluşabilme fırsatı bulmuştur.

Müziklerini Cahit Berkay ve Cem Karaca’nın yaptığı ve başlıca rollerini Tarık Akan, Müge Akyamaç, Cezmi Baskın, İhsan Yüce ve Kenan Bal’ın paylaştığı film, dört fabrika işçisinin yaşamı üzerinden ilerler. Bir cam fabrikasında çalışan dört arkadaştan birinin babası hastalanır, SSK hastaneleri sigortası olmadığı için babaya bakmaz. Gittiği özel hastane de ise ameliyat için 500 bin lira istenir. Ameliyat parası işçiler tarafından ortaklaşa para toplanarak karşılanmaya çalışılır. Ancak ameliyat başarısız geçer. Ellerindeki para da bitmiştir. Patron ise işçilerin biriken alacaklarını vermemekte, işçilerin yakınmalarına, “siz de benim halimden anlamıyorsunuz” diye cevap vermektedir. Üstüne birde, işçi azaltma talebi gelince hep birlikte işi bırakırlar.

Yeni bir iş bulmak o kadar da kolay olmaz. Rauf pek sıcak bakmasa da, Rauf’un yeni eşi Leman para kazanabilmek için işe girmeyi ister. Ama girdiği iş Rauf’u da şok eder. Leman asayiş şubede çalışan bir polis olmuştur.

Ah bir 3’te 2’yi tuttursam, o zaman sırtım yere gelmez

Filmde, çalışırken bir bacağını kaybeden bir başka işçi, umudunu emekli olabilmeye bağlamıştır, ama bunun için 3’te 2 iş göremezlik raporu alması gerekmektedir. “İnsanın her bir organını puanlamışlar. Başparmağın eklemlerden kaybı 13 puan. İşaret parmağının kaybı 6 puan.” Kapitalizm, insanı da bir makine gibi görmekte, işyerinde kolunu ya da bacağını makineye kaptıran işçilere tıpkı bir makinaya puan verir gibi puan vermektedir.

Meydan Gazetesi- Bu çark Böyle Gitmez Gürşat Özdamar Muzaffer Hiçdurmaz’ın Çark filmi, konu edindiği Kazlıçeşme’deki deri sanayiinde çalışan işçileri tetiklemiş, filmin çekiminden kısa bir süre sonra işçilerin greve çıkmalarına neden olmuştur. Filmden rahatsız olan patronlar, sinema salonlarını polis zoruyla tehdit ederek gösterimleri engellemek istemiştir. Çünkü işçiler tıpkı bu filmde anlatıldığı gibi dönen çarkları durdurmada kararlıdır.

 

-İşte böyle, bir elmayı 3’e bölsen, 2’si çürükse tümden çürük sayılmaz mı?

-Yapma Recep Abi, insan elma değil ki, bunun hesabını nasıl yaparlar!

Dört arkadaş bu kez bir kamyon kasası dolusu işçiyle beraber yeni buldukları işe doğru gitmektedirler. Tersanede iş bulmuşlardır. Ama burada da işler umdukları gibi gitmez. Tersanede işe başladıkları gün, aslında tersanede başlamış bir grevin olduğunu, patronun da yeni işçi alarak bu grevi kırmayı planladığını öğrenirler. Ama işyerine gelen denetimcileri görünce patron bu durumu inkar eder ve dört arkadaş apar topar polis zoruyla tersane dışına atılırlar.

Bir akşam Leman eve geldiğinde Rauf karısını o zamana dek gördüğünden farklı bir gözle görmeye başlar. Kolundan tutup onu ve arkadaşlarını tersaneden atan bir polistir karısı artık onun için. Böylece aralarında ki ilk kırılma gerçekleşir. Bu kişisel değil, sınıfsal bir kırılmadır.

İşsizlik artık canlarına tak etmiştir. Dört arkadaş ve Recep Abi’nin bu kez gittikleri iş kendi deyimleriyle “mezbahadan beter” bir yerdir. Kokuya dayanamazlar ama başka da bir seçenekleri kalmamıştır. Kazlıçeşme’de deri atölyelerinin birinde çalışmaya başlarlar.

Recep, iş koşullarını evde anlattığında oğlu da bu işte çalışarak aile bütçesine katkıda bulunmaya karar verir. Ancak, işe girdikten sonra, umduklarını bulamazlar. Çünkü ustabaşı, ikisine tek bir maaş vermeye kalkışır. İşçiler ustabaşının üzerine yürüyünce ustabaşı geri adım atar. Ama bu olay, patronların kulağına gider ve onların tepkisi daha sert olur. İşçileri yanlarına çağırıp nasihat niteliğinde tehdit ederler.

Yatışmış gibi görünen gerilim, Rauf’un oğlunun makinaya sıkışarak ölmesiyle yeniden yükselir. İşçiler bu kez iş bırakarak yürüyüşe geçerler. Patronlar, korkularından atölyelerin olduğu bölgeye polis çağırırlar. Gelen polislerin arasında Rauf’un eşi Leman da vardır.

Artık herkesin yeri daha net belli olmuştur. İşçiler kapı önüne birikip oturma eylemi yaptıklarında, Leman, işçileri kuşatan polislerin arasındadır. İşçilerin biriktiği yerin en ortasında ayakta duran Rauf, son bir bakış atar kameraya ve oturan işçilere katılır.

Film, bu son sahne ile biter. Ama filmin edindiği konu o denli gerçektir ki, çok değil, 20 gün kadar sonra, Kazlıçeşme’de büyük bir grev patlak verir. İşçiler bu kez filmde görünmek için değil, hakları için iş bırakırlar. Öfkelerini her koşulda, her yerde olduğu gibi patrona yöneltirler. Çünkü “bu çark böyle dönmez!”

Gürşat Özdamar

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 17. sayısında yayımlanmıştır.