Son derece “modern” giyimli bir çift, Kartal-Kadıköy metrosuna Göztepe durağından biner. Saçları uzun ve arkadan toplanmış olan adamın elinde bir kitap, eşi diye düşündüğüm kişiyle hararetli bir tartışmaya girişmişler. Kadın da adam gibi orta yaşın üstünde bir yerlerde.
Sesli tartışma, metroda ilgili vagonun içindeki herkesin dikkatini çekerken, tartışmanın ana konusunu sonradan anlıyorum. Ezan okundu mu? İftar saati geldi, açalım-açmayalım tartışması. Eşini su içmeye ikna eden kadın, önce kendisi suyunu içtikten sonra su şişesini eşine uzatır.
Olayı ilginç kılan tabi ki tartışmanın yeri ya da zamanından ziyade, tartışmayı yapan şahısların “biçimi”. Mevzubahis çifte, tc bayraklı, militarist söylemli, cumhuriyet-laiklik temalı bir yürüyüşte denk gelsem, emin olun bu kadar şaşırmam.
Toplumsal muhalefet olarak, gözden kaçırdığımız şeylerin bu tarz ayrıntılarda gizli olduğunu düşünüyorum. Son dönemde “biçim” olarak modern, seküler olan toplumun belli bir kısmında bir değişim olduğunu gözlemlemekteyim. Aynı zamanda eğitimli oldukları ile de övünen bu kesimlerin, okuma alışkanlıkları bile değişmiş durumda. Otobüste yanınızda oturan son derece laik görünümlü insanlar, muhafazakar yazarların, muhafazakar içerikli kitaplarını elden düşürmezken, “elhamdülillah hepimiz müslümanız” söylemi toplumsal yaşayışta kendini iyice belirginleştirmeye başladı.
Peki bu ne demek?
Konuyu güncel siyasette bir yerlere bağlamak gerekirse,
CHP-MHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, CHP içinde büyük tartışmalara yol açsa da, iyi bir hamle olarak değerlendirildi. Hamlenin “iyi”liği, CHP’nin bu adayla beraber AKP tabanına da oynamasıydı. Akıllıca diye değerlendirilen bu hamleyi içselleştiremeyen CHP seçmenleri, bir süre “tatava” yaptılar ama, sonunda onlar da ikna oldu.
CHP’nin bu hamlesini öngörülü bir politik hamle olarak mı değerlendirmek gerekir? Yoksa CHP tabanı olan sosyoekonomik kesimin siyasal eğilimlerinin değiştiğinin işareti midir bu?
AKP hükümeti, iktidarını pekiştirdiği her yeni dönemde, özellikle bu sosyoekonomik gruptan kişilerin siyasal dönüşümlerinde etkili oldu. Modernizmin temsilcisi, çağdaş uygarlık yanlıları, AKP’nin kucaklayıcı muhafazakarlığını içselleştirmekte hiç de sıkıntı çekmedi. Bunda özellikle son iki senede, AKP’nin siyasal motivasyonunu oluşturan şeyin artık dinsel bir etkiden bağımsızlaştığını söylemek yerinde olacaktır diye düşünüyorum. AKP tarzı siyasi eğilim, muhafazakarlığın ya da liberalizmin değil; “güçlü”, “tek adam” yönetiminde farklı bir siyasal sistemi temsil eder durumda.
AKP hükümeti süresince, siyasal “normal”in değişimiyle ilintili bu durum. AKP öncesi, devletli siyasetin “normal”leri olan laiklik, atatürkçülük, modernlik gibi kavramlar, sadece değişen hükümetle değil; özellikle ortadoğu’da değişen bir dalgalanmayla sorgulanmaya başlandı. Bu noktada, devletçi elit kesiminin halkı dışta bırakan, üstten dayatmacı siyasal geleneği gibi saikleri unutmamak gerek. Ancak, özellikle burjuva diye tabir edilen kesimde bu “normal”in değişmesinde, bu durumun etkisi az gibi görünüyor.
Burjuvazi, ya da sosyoekonomik açıdan üst kesimler, tam da bir değişim içerisinde. Normalin muhafazakarlığa yakınlaştığı böyle bir dönemde, CHP’nin bu tercihi farklı bir tabana oynamaktan ziyade, kendi tabanını kaybetmemeye de yönelik olabilir.
Siyasetin bu şekliyle işletildiği bir dönemde, “normal”den uzak kalmak istemeyen tüm kesimler, kendi “normal”lerini dönüştürüyor. “Yeni Türkiye” vizyonu konuşmasında, salonda bulunan çağdaş, laik, modern ve göz önünde bulunan insanların “normal”leri dönüşmüşe benziyor.
Güçlü siyasal iktidarın değerlerini kabullenmek, bir burjuva refleksidir. Bu kesimlerdeki dönüşümlere şaşırmak yerine, toplumsal muhalefetin ana özneleri olarak bu kesimleri konumlandıranlara şaşırmak gerek.
Fuat Çakır
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.