İstanbul Topkapı’da bulunan Ülker fabrikasında çalışan ve Hak-İş’e bağlı Öz Gıda-İş Sendikası’na üye olan işçiler, Öz Gıda-İş’in çalışma koşulları karşısındaki kayıtsızlığı ve patronlarla olan uzlaşmacı tavrı sebebiyle, yakın zamanda, DİSK Gıda İş’e geçtiler. Sendika değiştiren 10 işçi, ”performans düşüklüğü” gerekçe gösterilerek 27 Ekim günü işten atıldıktan hemen sonra, 28 Ekim günü fabrika önünde direnişe başladı. İşten atılan ve fabrika önünde direnişi sürdüren Ülker direnişçilerinden Bilal Cansu ile fabrikadaki çalışma koşullarını ve direnişi konuştuk.
Meydan Gazetesi: Öncelikle bize süreci anlatır mısınız?
Bilal Cansu: Ülker çalışanlarıyız. 35 yıldır Öz-Gıda İş Sendikası’nın güdümünde giden bir anlayış var. Ama hiçbir şekilde işçinin hakkını, sıkıntılarını, problemlerini çözemeyen hiçbir şekilde çalışmayan bir sendika. Biz sürekli sorunları, problemleri gündeme getiriyoruz ama hiç çözüm bulunmuyor, ne yöneticilerden, ne de sendikadan. Sendikadan memnun olmadığımızı sürekli dile getirdik. Çözüm bulamayınca bizde Öz Gıda İş Sendikası’ndan ayrılarak, 27 Ekim günü 10 arkadaş DİSK Gıda İş’e üye olduk. Üye olduğumuz gün hepimiz işten çıkarıldık. İşten çıkarılma sebebimiz sendikaya üye olmak ama işveren bunu emre itaatsizlik, verilen işi yapmamak gibi bahanelerle 25. maddenin 2. fırkasına göre uyarlayıp bizi çıkardığını iddia etti. Aslında öyle bir şey yok, yalnızca sendika değiştirip DİSK Gıda İş’e üye olduğumuz için işten atıldık.
Kaç yıldır bu fabrikada çalışıyorsunuz?
Ben 6 yıldır çalışıyorum. İçimizde 12-15-21 yıldır çalışan arkadaşlar var. Yani 21 yıldır emre itaatsizlik, verilen işi yapmamak gibi problemler olmamış; sendikaya üye olduğumuz gün emre itaatsizlik, verilen işi yapmamak gibi iftiralarla işten atıldık. Altına imza atmamızı istediler. Biz atmadık ve çıkarıldık. Şu anda direnişteyiz ve direnişimiz sürecek.10 işçi atıldık, 8 işçi buradayız, direniyoruz. İçeride üyelerimiz var ve her geçen gün sayımız artıyor, artmaya da devam edecek.
Sendika değiştirmeden önce ne gibi sıkıntılar yaşıyordunuz?
Aşırı mesai ile çalıştırılıyorduk. Yani senede 270 saat zorunlu mesai olmasına rağmen 1000-1500 saat zorunlu çalıştırılıyorduk. İzin alamıyor, yıllık iznin dışında resmi tatillerde bile çalıştırılıyorduk. “Çalışmak istemiyoruz” dediğimiz zaman yıldırma politikaları, dışlama politikaları, zor yerlerde çalıştırılmak gibi (örneğin aşağıda başka bir fabrikaya sürgün gibi gönderiliyoruz) uygulamalara maruz bırakılıyorduk.
İçeride sağlık sorunları da var. Yani aşırı gürültülü ortamlar var ve birçok arkadaşımızda işitme problemi mevcut. Ağır işler yaptırılıyor. Kaldırılması gereken yükün 2-3 misli ağırlıklar kaldırılıyor. Soğuk hava, sıcak hava ortamlarına çok hızlı girip çıkıyoruz. En üst katta fırınlar bölgesi var. Her hafta başka başka yerlerde çalıştırılıyoruz. Özellikle hakkını arayanlar daha çok “gezdiriliyor”! Üst kattaki fırınlar bölgesi çok sıcak. Mesela orada iş yok diyelim, iş bitti, hemen gönderiyorlar ambalaj katına. Ambalaj katı buz gibi (çikolatanın olduğu yerler soğuk). Orada da bu sefer sıcaktan-soğuğa, soğuktan-sıcağa giriyorsun. Bel fıtığı, boyun fıtığı gibi ciddi rahatsızlıklarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu rahatsızlıklardan dolayı içeride rapor almış arkadaşlarımız var.
Daha önce bu tarz durumlardan dolayı, eski sendikanız (Öz Gıda-İş) herhangi bir şikâyette bulunmuş muydu veya denetim yapılıyor muydu fabrikada?
Denetim yapılıyordu ama denetimler öylesine yapılıyordu ki yani göstermelik. Denetime geleceklerin biz 1 hafta öncesinden haberini alıyoruz. “Bu hafta AIB denetlemesi var”, “Bu hafta ISO denetlemesi var” veya “Bu hafta Çalışma Bakanlığı’ndan gelinecek” diye bize önceden söyleniyor ve bizden de ona göre hazırlık yapmamız isteniyordu. Yani mevzuata aykırı ne varsa, biz ortadan kaldırıyorduk. Ondan sonra gelip bakıyorlar, her şey uygun durumda.
Aslında Ülker’in bu kontrolden önceden haberi oluyor ve buna uygun hareket ediliyor.
Muhtemelen şirketin Sağlık Bakanlığı’nda, Çalışma Bakanlığı’nda bir sürü adamları var. Onlardan haber alıyorlar, istihbarat kuruyorlar ve ona göre hareket ediyorlar. Denetleme denilen şey gizli olur. Adam gelir, çat kapı açar kapıyı içeri girer, sorar, sorgular ve çeker gider. Ama burada böyle bir şey yok, tamamen kurallara aykırı, yasalara aykırı hareket ediliyor.
İçerdeki çalışan arkadaşların durumu nedir?
Biz burada direnişe başladığımızdan beri içeride çalışan arkadaşlarla irtibatımız kesildi. Arkadaşlar bizimle irtibat kurmasın diye araçların giriş çıkış yerlerini değiştirdiler. Aynı zamanda içerideki yöneticiler sendikacılarla beraber kapılarda bekleyip, insanları fişliyorlar. Arkadaşlar da işten çıkarılırım korkusuyla çekiniyorlar. Ama biz irtibatımızı sürdürüyoruz. Yavaş yavaş kırılıyor bu çekinceler.
Daha önce burada, Ülker fabrikasında böylesi bir direniş olmadı sanırım.
35 yıldır böyle bir direniş olmadı. İlk defa oluyor. 2000 yılında 350, 2004 yılında 1350 kişi işten çıkarılmıştı ama. Bayram arifesinde evlere mektup gönderiliyor işten çıkarıldınız diye. Adam bayram mı yapacak dert mi yanacak? En azından bayram bitsin öyle gönder tebligatı. Çıkan arkadaşlarımız hiçbir direniş göstermemişler. Sebebi çok basit; sendika oyalıyor bu insanları. Tabi sendikanın bu olaylardan haberi var. İşverenle ortak çalışıyorlar. Bu sendika zaten işverenin kendi sendikası. Hiçbir işe yaramadığı gibi, işveren için resmen istihbarat görevi görüyor. Biz mesela işçinin bazı problemlerini dile getirdiğimiz zaman “çözeriz, hallederiz” gibi şeyler söylüyorlar. Hiçbir çözüm olmadığı gibi bunu söyleyen örneğin Bilal’se, Bilal’in ismi içeri gidiyor. Bilal’i yerine göre çağırıp uyarıyorlar, yerine göre sessiz bir şekilde yıldırmaya çalışıyorlar. Yani sendika tamamen ajanlık yapıyor.
İşte 2004 yılında çıkarılan arkadaşlar sendikaya göre hareket ettiler. Sendikanın onların hakkını arayacağını zannettiler. Oysa sendika onların hiçbir hakkını aramadı, onları savunmadı. Daha sonra işten çıkarılan arkadaşlar almış oldukları maaşın yarı fiyatına geri işe alındılar. Bir kısmı işe girdi, bir kısmı girmedi. Hiçbir direniş olmadı yani. Oysaki 750 kişiyle burada bir direniş yapılsaydı ve sendika sahip çıksaydı, kesinlikle işvereni yola getirirlerdi.
Birlik olup, örgütlü bir şekilde hareket etmenin önemini vurguluyorsunuz yani. Peki, önümüzdeki sürece dair ne düşünüyorsunuz?
Şu an direnişimiz sürüyor. İçerideki arkadaşların bize katılmalarını bekliyoruz. Sendikamıza üye olmalarını temenni ediyoruz. Zaman gösterecek neyin ne olduğunu.
Direnişinizi Meydan Gazetesi adına selamlıyorum. Bu direniş, sınıf dayanışmasıyla kazanılacaktır. Dayanışmayla…
Röportaj: Serhat Yaşar
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.