Önümüzdeki yıl gerçekleştirilecek genel seçimler, yavaş yavaş politika gündemine girerken; devletten de, Alevilerle ilgili beklenen “açılım hamleleri” gelmeye başladı. İktidar partisinin, benzer açılımlarda doğası gereği yeniden ürettiği karşıtlıklarla da aşina olduğumuz “açılım”, bu yanıyla Kürt sorununa getirilen “çözüm süreci” ile benzerlikler taşıyor.
İktidarın çözüm sürecinde, muhalefetteki ırkçı-faşist parti MHP’nin tabanına yönelik bir oy hamlesi olarak okuyabileceğimiz, yükseltmiş olduğu milliyetçi söylemin bir benzerini, Alevi açılımını gündeme getirdiği bu süreçte, Sünni-İslam merkezli uygulamalarıyla hayata geçiriyor. Bir taraftan iktidar sahiplerince “eski Türkiye’nin” ötekilerinden olan Alevilerin ayrımcılığına son verileceği vaatlerinde bulunulurken, öte taraftan bazı okullarda öğretmenler tarafından “Alevi olduğu tespit edilen” öğrencilere, zorla kelime-i şehadet getirtiliyor.
Alevilerin en temel taleplerinden olan zorunlu din dersinin kaldırılması bir yana, toplanan eğitim şuralarında alınan kararlarla bu ders ilköğretimde birinci sınıflara kadar getiriliyor. Yine temel taleplerden olan “cemevlerinin statüsü” konusundaki tutumda da herhangi bir değişiklik yok. Geçtiğimiz günlerde Yargıtay’ın almış olduğu kararda, cemevlerinin ibadethane olarak değerlendirilemeyeceği görüşü bir kez daha vurgulandı.
Alevilerin söz konusu taleplerine devletin yaklaşımı böyleyken, “açılım” adı altında sunulan “lütuf”, devletin Sünni-İslam merkezli çalışan aklının sinsiliğini ortaya koyuyor. Bu doğrultuda, Alevi toplumunun inanç önderleri, devlet tarafından, Alevilerce kutsal olarak kabul edilen Irak’ın Necef ve Kerbela bölgelerine götürülecek. Ancak dönüş yolunda onları Sünni-İslam’ın merkezleri Mekke ve Medine’yi kapsayan bir yolculuk bekleyecek.
Devlet, diğer taraftan da uluslararası mahkemelerin, Alevilerin uğradığı resmi ayrımcılığa dair kararlarını da görmemekte ısrarlı. Yine geçtiğimiz günlerde AİHM’in bu doğrultuda aldığı karar, devlet yetkililerince, mahkemenin aldığı benzer bir çok kararda olduğu gibi, tam anlamıyla bir “bizi bağlamaz” tavrıyla karşılandı.
Geçtiğimiz 12 yıl içinde 7 tane çalıştayı yapılan ve hiç birinden somut bir sonuç çıkmayan Alevi açılımlarının, geçtiğimiz günlerde yeni bir tanesi daha gündeme geldi. Geçmişten günümüze hiçbir devletin, hiçbir iktidarın, Alevilere yönelik izlenen politikalarda önemli bir değişiklik ortaya koymadığı böylesine ortadayken; değişiklik beklemenin yersizliği, Demokrat Parti iktidarı zamanında Sivaslı ozan Ali İzzet’in yazdığı dörtlüğü getirir akıllara;
Bunların mevki kazanmak fikri / Düşünen kim bizim gibi fakiri
Has kumaşık dedi bize her biri / Kendir çıktı, keten çıktı, çul çıktı
Uğur Akbaş
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.