Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, geçtiğimiz Nisan ayında LGBT bireylere mahsus bir “Müstakil Cezaevi” projesinin sürdürüldüğünü açıklamış, yeni bir gündem yaratmıştı.
Günümüzde hapishanelerde tecrit içinde tecrit yaşayan LGBTİ bireyler için bu projenin bir nebze olsun rahatlama olacağını, mesela kadın ve erkek koğuşlarında kalamayan transların tek kişilik hücrelerde tutulduğunu ve havalandırmaya bile diğer tutsaklarla beraber çıkamadıklarını söyleyerek savunanlar kadar; bu projenin LGBTİ bireylere yönelik -zaten her alanda var olan- ötekileştirmeyi ve yalnızlaştırmayı pekiştireceğini söyleyerek karşı çıkanlar olmuştu. On binlerce kişinin katıldığı anketleri, projeye olumlu bakanlar bir kafa boyu farkla (yaklaşık %4) önde tamamlamıştı. Aylar geçti…
Pembe Hapishane
Kasım ayında Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, İzmir’in Aliağa ilçesinde “Türkiye’nin ilk trans kadın cezaevi”nin kurulacağını açıkladı. Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanan, şu anda meclis alt komisyonunda bulunan tasarının onaylanmasının an meselesi olduğunu söyledi.
Bir önceki hükümet döneminde Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı’nın bile “Eşcinsellik hastalıktır” dediği devlet, ne oldu da bir anda transları pek düşünür hale geldi, “pembe cezaevi” açmaya karar verdi? Translara ayrı hapishane kurulmasıyla hapishanelerdeki fiziksel – psikolojik – cinsel istismarın önüne geçileceğine gerçekten inanıyor ya da inandırabileceklerini düşünüyorlar mı?
Tam 14 yıl önce, yılın bu vakitlerinde devlet tarafından “Hayata Dönüş Operasyonu” adıyla gerçekleştirilmiş hapishane katliamlarının anısı hala tazeyken; pembe hapishane “Translara Tedavi Operasyonu” yapılmayacağının garantisini kim verecek mesela?
Bu “trans açılımı”nın altından ne çıkacak?
Hapishaneler, tutsaklık, kapatılma yeterince olumsuz olsa da, altından başka bir pisliğin daha çıkacağına emin olduğumuz projenin konuşulduğu günlerde, bir de yasa çıktı. “Aliağa’da açılacak olan hapishaneyi dolduracak kadar trans tutsak var mı bu topraklarda?” sorusunu kendine soran devlet, cevabı olumluya çevirmenin yolunu buldu. Yeni çıkan “hayasızca hareketler yasası”yla, birçok transı rahatlıkla kapatacak bahaneler bulabilecek. Yeni hapishane için yeni yasa çıkartıldı yani bir nevi. Suçlar yaratıldı, hapishaneler planlandı, translar tanındı. Yeni bir “suçlu profili” yaratıldı, işlem tamam.
Bir dönemin Kemal Sunal filmlerinden aşina olduğumuz bir hikâye vardır. Mekan Kürdistan’ın ücra bir köyü, zaman özellikle 80 öncesi. Köylüler devletin köye gelmesini isterler. Devlet demek, elektrik- su demek; hastane, okul, yol demektir ne de olsa. Sonra bir gün devlet gelir. Ardından askerlik kâğıtları, vergi borçları, faturalar, yükümlülükler… Devlet köyü tanır, ama hayrına tanımaz.
İzmir’de kurulacak olan hapishaneyle, devlet, yıllardır yok saydığı, katlettiği transları bir nevi “tanıdı”. Hapishanelerde uğradıkları ötekileştirmeyi “gidermek” için translara özel bir hapishane tasarladı. Tıpkı Kemal Sunal filminde olduğu gibi, devlet bu kez de transları tanıdı, ama hayrına tanımadı .
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, geçtiğimiz Nisan ayında LGBT bireylere mahsus bir “Müstakil Cezaevi” projesinin sürdürüldüğünü açıklamış, yeni bir gündem yaratmıştı.
Nergis Şen
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.