Soruşturma kurulunun silahsız siyah genç Michel Brown’ın vurularak öldürülmesinden sorumlu olan beyaz polis memuru Darren Wilson aleyhinde dava açılmaması kararından sonra ortaya çıkan öfke dalgası, 3 Aralık’ta Afrika kökenli Amerikalı Eric Garner’ı öldüren beyaz polisin de yasal sonuçlardan etkilenmeyeceğinin açıklanması üzerine arttı. 17 Temmuz 2014’te Garner, kendisini sadece sigara satarak vergi ödemeden iş yapmakla suçlayan New York şehri polis memurları tarafından boğazı sıkılarak öldürülmüştü. Kaldırımda boğulurken “Nefes alamıyorum!” diye bağırmıştı.
Garner’ı öldüren polis memurları cezalandırılmayınca, Amerika çapında eylemler patlak verdi. Aynı Ferguson davasında Darren Wilson hakkında verilen karardan sonra olduğu gibi, direnişçiler önemli otoyolları, köprüleri, tünelleri kapattılar ve geçit törenlerine engel oldular. Aynı zamanda halk, polisin belirginleşen beyaz üstünlükçülüğünü ifşa etmek için alışveriş merkezlerinde ve büyük dükkânlarda eylemler gerçekleştirdi. Ferguson’daki etkili slogan BlackLivesMatter (Siyahi Hayatlar Önemlidir)’e “Nefes Alamıyorum” sloganını da katarak, ceza yasası sistemine ve polis gücüne inançları hızla azalan siyahi genç kuşağın direnişi çığlıkları giderek yükseldi. Özellikle Occupy Wall Street hareketinin geniş ölçekli etkisinden sonra artık sokağa çıkanlar, polisi ve polisin ırkçılığını protesto etme noktasında birleşiyorlar.
Irkçılığa karşı yapılan doğrudan eylemlerin toplumsallaşması, polis tutumuna yönelen eleştirilerin çerçevesinin genişletilip, bütün devlet mekanizmasının sorgulanmasına yardımcı olacak önemli bir fırsat. Anarşistlerin ve anti-otoriterlerin derdi, bu toplumsal eylemler boyunca anarşistlerin ve anti otoriterlerin biraz daha bu yönde.
Eric Garner ve Black Lives Matter Hareketi
* Black Rose Kolektifi üyesi Mark Bray, aynı zamanda Translating Anarchy kitabının yazarıdır.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısından yayımlanmıştır.