1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına tepki olarak Etmeydanı’nda toplanarak ayaklanma başlatan Yeniçerilerin bir bölümü, kısa süre sonra Belgrad Ormanı içlerine sürülmüş; köşeye sıkışan Yeniçeriler 3 ay boyunca etkisiz hâle getirilemeyince de orman ateş çemberine alınmıştır. Böylece ateş çemberi içinde kalan Yeniçerilerle birlikte önemli miktarda orman alanı da yanmıştır. Bu Fatih Ormanı’nın karşılaştığı ilk büyük çaplı talan hamlesiydi. Bundan sonraki süreçte denetimsiz ağaç kesimleri nedeniyle orman alanı 1840’larda 12 bin hektara, 1870’lerde ise 7 bin 500 hektara inmişti.
O günden bugüne sürmekte olan talan politikaları, kentsel dönüşüm kisvesi altında devam ettiriliyor. Örneğin, 90’lı yıllarda Şişli Belediye Başkanı olan Gülay Aslıtürk tarafından imar izni ve ruhsat verilen ve içinde sayısız ağacı, canlıyı barındıran ormanlık alanda, “Park Orman” adında, 1600 metrekarelik bir yüzme havuzu, yürüyüş ve bisiklet parkuru, piknik alanı, konser alanı, amfi tiyatro ve bir özel hastane kliniği (Memorial) inşa edilmişti.
2001 yılına kadar bir süreliğine kapalı tutulan Park Orman’ın da içinde bulunduğu Fatih Ormanı talanı, TOKİ tarafından Ali Ağaoğlu’na devredilen arazide yapılan “Maslak 1453” projesiyle birlikte yeniden tetiklenmiş oldu.
Park Orman’a 2008 yılında, “Tabiat Parkı” statüsü kazandırıldı. Borusan Holding 2008 yılında, yıllığı 4 milyon liraya bu alanı kiraladı. 2010 yılında, Serdar Bilgili’nin sahibi olduğu Ege Turizm Gayrimenkul Yatırımları A.Ş. ve ortağı Doğuş Holding’e 29 yıllığına, yıllığı 740 bin liraya devredildi. Park Orman için Ocak 2014’te Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından rapor hazırlandığı, raporda projenin uygulanması halinde bir doğa katliamının olacağı görüşlerine yer verildiği öne sürüldü. Raporu hazırlayan 1. Bölge Müdürü Haluk Özder ile Şube Müdürü Umut Cebeci’nin görevlerinden alındığı iddia edildi. Evet, 4 milyondan 740 bin liraya düşüş, sürecin başında her şeyi gözler önüne seriyor: Bilgili ve Şahenk, İstanbul’a yönelik bir başka talan projesi olan ve “Galataport” adıyla bilinen Karaköy-Tophane Salıpazarı Kruvaziyer Liman sahasının 30 yıllığına kiralanmasında da ortaklar.
1490 dönüm büyüklüğündeki “ParkOrman Kent Ormanı Projesi”, her biri 250-300 m2 olan bungalov şeklindeki 108 villa, 18 bin kişilik çok amaçlı salon ve lüks restoranlar, mağazalar, 5 katlı otopark şeklinde olması planlanan yapılaşma, 80 milyon Euro’ya tekabül ediyor. Konaklama alanları, kısmen orman dokusu içine gizlenen, kısmen de yeni ağaçlandırılmış bir bölgede olacak. Park Orman’ın ortasına sergi alanları, oyun parkları, koşu yolları, salıncaklar, hamaklar, Osmanlı ve Japon bahçeleri yapılacak. Yaptığı son açıklamada; “Ocak’ta Park Orman, Şubat’ta Galataport için düğmeye basıyoruz… Park Orman da İstanbul için çok önemli bir proje olacak. Halkın hafta sonu gezebileceği bir mekan olacak. İstanbul maalesef AVM’den oluşan bir sosyal yaşantıya sahip olmaya başladı(!) Burada yaşayanların doğru düzgün bir parkı yok. Projede Doğuş Grubu ile ortaklığımız yüzde 50-50. Biz burada Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın kiracısıyız. Herkes ağaçları kesip gökdelenler dikeceğimizi sanıyor. Öyle bir şey olmayacak. İstanbul’un en önemli parkını yapacağız. ABD’de önemli parklar dizayn etmiş mimarlarla ortak çalışacağız” şeklinde konuşan Serdar Bilgili, “Tek bir ağacı dahi kesmeyeceğiz” demekten de geri durmadı. Bilgili’nin konuşmasına göre, pazarlama kataloglarında yer alan dört katlı villalar ise, “minik ahşap evler”den öte bir şey değil zaten!
Ana sponsorlardan Garanti Bankası’nın, Karadeniz’de yapımı sürmekte olan HES’lerin büyük bir kısmının sahibi, Galataport Projesi’nde 702 milyon dolarla ihaleyi kazanan ortağı Doğuş Holding’e ait olması, Park Orman’ın da “çok önemli bir proje” olduğunu doğrulamakta zaten. Ortaya sunulan projenin uygulanması hâlinde, doğal topoğrafyanın, bitki örtüsünün ve yaban hayatının çok büyük ölçüde zarar göreceği, çok sayıda ağacın kıyıma maruz kalacağı da kesin.
Fatih Ormanı Projesi’nden 3. köprüye, buradan 3. havalimanına kadar, biz İstanbul’da yaşayanlar dahası benzeri bir çok projeyle yaşam alanları talan edilen bu toprakların insanları belki de eşi görülmemiş bir “Soylulaştırma Projesi” ile karşı karşıyayız. Tümden yıkılan mahalleler, TOKİ binaları, rezidanslar, HES inşaatları, duble yollar derken devasa bir şantiyenin içine hapsediliyoruz. Ama işin asıl korkutucu yanı, bu şantiyeden doğacak yeni şehir anlayışıdır. Her ne kadar eskisinin de bir hayrını görmemiş olsak da, yeni kent anlayışının yoksullara, ağaçlara, sokak hayvanlarına ve onların yarattığı kültüre kapalı olduğu kesin.
Bütün bunlar göz önüne alındığında, zaten kendisi yolsuzluk olan devlet ve yaptıkları kirli işleri yeşile boyayarak görünmez hale getiren şirketlerin saldırılarına karşı; biz yoksulların da, biz “ötelenmek” istenenlerin de payına mücadele etmek, yaşam alanlarımızı bu talancılara karşı savunmak düşüyor.
Emre Bayyiğit
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.