Bir yandan devlet eliyle bedelli askerlik hizmetinin propagandası yapılır, bir yandan kışlalarda “kaza, intihar, şakalaşma” adı altında şüpheli ölümler sürerken, vicdanlar tüm baskılara karşı zorunlu askerlik hizmetini, ölmeyi ve öldürmeyi reddediyor.
Vicdani Ret Derneği’nde düzenlenen basın toplantısında vicdani reddini açıklayan Bilgesu Sümer, “… Gücümü militarizme ve silah sanayisine dönüştürmeyeceğim. Beni ve tüm vicdani retçileri yalnız bırakmayın. Her canlının sözü olduğu, tüm dünyaların içine sığdığı bir dünyada, tek silahın söz olduğu bir yaşam istemek suç değildir ve bir haktan çok insanlık ödevidir” diyerek vicdani reddini ilan etti. Ardından, derneğe mail yoluyla vicdani ret açıklamalarını ileten Şervan Erin ve Emrecan Demir’in vicdani ret açıklamaları okundu.
Şervan Erin açıklamasında, “… ’1.80 boyundaki oğlumun parçalanmış bedenini küçük bir poşete sığdırdım’ diyen annenin acısını gördükten sonra bu fotoğrafı meydana getiren bir kurumun parçası olmayı reddediyorum’’ dedi. Emrecan Demir ise yaptığı vicdani ret açıklamasıyla, zorunlu askerlik hizmetini reddettiğini belirtti. Açıklamasında “NATO üyesi bir ülkenin ordusunda yer almayacağım. Kardeş kanı dökmeyeceğim, savunmasız insanlara zarar vermeyeceğim.” şeklinde konuşan Demir, tüm haksızlıklara karşı çıkarak vicdani ret hakkını kullandığını vurguladı.
1991 doğumlu Harun Dikmen de yakın zamanda “… Vatan-namus borcu diye adlandırılan şeyin, parası olana 18.000 liraya satıldığı bir ülkede, askerliğin vatan-namus borcu değil, birilerinin çıkarları için maşa olmak üzerine kurulu bir düzene ait olamam” diyerek vicdani reddini açıkladı. Ağrılı Muhammed Yaşar da “Kendi şahsımda Türkiye Cumhuriyeti’ne bir Kürt olarak askerlik yapmayı onursuzca bir davranış olarak görüyorum” sözleriyle zorunlu askerliği reddetti. “Yasadışı bırakılmış bir halkı yasalaştırmaya çalışan bir halk mücadelesine ve üstelik kendi halkım olan bu halka karşı elime silah alıp savaşmam onursuzca bir yaşam, bir duruş, bir düşünce olur” diyerek vicdani reddini ilan etti.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.