Elektrik Kesintileri Neyin İşareti ?
31 Mart Salı günü öğleye doğru, yaşadığımız topraklardaki birçok şehir bir anda sessizliğe gömüldü. Bilgisayarlar kapandı, iş makineleri sustu, birçok yerde internet bağlantısı koptu, mum satışlarında rekor kırıldı; artık radyolu ışıldaklar kalmasa da onun yerini alan şarjlı LED ışıklar tükendi, hatta karaborsaya düştü! Herkes endişeyle birbirine elektriğin ne zaman geleceğini soruyordu! Neyse ki akşam olana dek her yerde elektrikler geri geldi. Fakat herkes bir açıklama bekliyordu. Kimileri bunun “teröristler” tarafından gerçekleştirilen bir siber saldırı olduğunu, kimileri de yaklaşan seçimler öncesi trafoları ziyaret eden kedilerin antrenman yapmak istediğini iddia etti. Aradan geçen bir haftanın ardından, TEİAŞ Başkanı istifa ettiğini duyurdu ve Enerji Bakanı açıkladı: sorun, “teknik” bir sorundu! ve “kısa zaman içerisinde çözülmüştü”. Fakat ne tesadüftür ki, bu teknik sorun, Akkuyu Nükleer Santrali Reklamının yayınlanmaya başlamasından 1 hafta sonra, 3. Nükleer Santral Projesinin tekrar konuşulmaya başlandığında, TANAP (Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı) projesinin hayata geçirilmesinin tam arifesinde ve Cumhurbaşkanının, Enerji Bakanı ile Afrika’dan Romanya’ya fellik fellik gezdiği bir dönemde vuku buluyordu. Nihayetinde tüm bu tesadüflerin zamanlaması oldukça manidardı!
Kesintinin nedeni hakkında, bir çok şey söylendi ve hâlen de söyleniyor. Birçoğu “komplo teorisi” niteliğinde olsa da, iddialardan birkaç tanesi oldukça dikkat çekici. T.C. devletinin bir süreden beri, elektrik dağıtım ve üretim şirketlerine fiyatları düşürmeleri için baskı yaptığı biliniyor, bunun karşısında söz konusu şirketlerin de daha az elektrik üretmeye ya da kısmen elektrik üretimini durdurmaya yöneldiklerini, mevzubahis elektrik kesintisinin de bundan kaynaklandığı iddia ediliyor. Bu iddiaya bakılırsa Enerji Bakanı çok da yanlış söylemiyor, sorun teknik bir sorun; ama trafolarda meydana gelen değil, şirketlerle devlet arasında yapılagelen pazarlıklarda yaşanan teknik bir sorunmuş gibi gözüküyor!
Bu ve benzeri iddialar gerçek olsun ya da olmasın, güncel politikayı az buçuk takip eden ya da “enerji” bahane edilerek, yaşam alanlarımıza yönelik saldırıların farkında olan herkes bu işin altında bir bit yeniği olduğunu anlamıştır.
Enerji Tarlası
Peki neden devlet elektrik fiyatlarını düşürmek gibi bir endişe taşıyor? Bunun için, devletin son beş on yıl içinde enerji alanında ortaya koyduğu “Çılgın Projelere” bakmak yeterli. 3 tane Nükleer santral projesi ile birlikte; halihazırda, işleyenler ve yapılmakta olanlarla beraber 71 ilde 12.000 HES (Hidroelektrik Santral) projesi bulunuyor. Yaklaşık 2.000 civarında RES (Rüzgar Enerji Santralleri) projesi bulunuyor. Yine binlerce termik santral ve GES (Güneş Enerjisi Santralleri) projesi hayata geçirilmeye uğraşılıyor. Bütün bunlar gösteriyor ki, devlet yaşadığımız toprakları adeta bir “Enerji Tarlasına” dönüştürmeye çalışıyor! Burada bildiğimiz şey, üretilecek elektriğin toplumun gündelik ihtiyaçları için değil kapitalizmin doymak bilmeyen enerji ihtiyacını karşılamak için kullanılacağıdır. Fakat mesele bununla sınırlı kalmıyor, devlet buradan elde edeceği enerjiyi, çevre ülkelere pazarlamayı planlıyor. Yani T.C., dünyadaki enerji pastasından nasiplenmeye çalışıyor. Yanına enerji bakanını alan cumhurbaşkanı, 90’lı yıllarda kapı kapı dolaşıp tencere takımı satmaya çalışan pazarlamacı çiftler gibi, ülke ülke dolaşıp üretmeyi planladığı enerjiyi pazarlamaya çalışıyor!
Enerji Pazarını Yaratmak
T.C. Devletinin Cumhurbaşkanı, “devletin, başındaki CEO’suyla beraber bir şirket gibi yönetilmesi” gerektiğini söylüyor ve aynı şekilde davranıyor. Bir yandan arzı oluştururken diğer yandan talebi yaratmaya çalışıyor. Bu doğrultuda, ekibi ile beraber yola çıkan T.C. CEO’su; Cibuti, Romanya ve İran arasında mekik dokuyor.
Cibuti ziyareti sırasında, Güneş, Rüzgar ve Jeotermal Enerji Santralleri için Cibuti’nin çok uygun bir alan olduğunu belirten RTE“Bütün bunlar, Cibutili kardeşlerimizin elektrik enerjisi kullanımında maliyetleri düşürecektir. Dünyada mutluluk tanımlanırken ‘hangi ülke elektrik enerjisini fazla tüketiyorsa, o ülkede refah düzeyi yüksektir’ denir. Bu imkânı Cibutili kardeşlerimizin ayağına getirmemiz lazım” diyerek, bu topraklarda başladığı enerji üretimini bir çoğumuzun ismini ilk defa duyduğu bir ülke olan Cibuti’ye de taşıyarak, “işi” artık deniz aşırı ülkelerde de yapmaya niyetli olduğunu gösteriyor.
Keza Erdoğan, Romanya ziyareti sırasında “Suriye, Ukrayna, Karadeniz, Balkanlar ve Enerji konularını da görüşme imkânlarının olduğunu” söyleyerek neden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’nın yanında olduğuna açıklık getirmişti.
Tabi bu ziyaretlerden en kritik olanı İran ziyaretiydi. Bu ziyareti kritik yapan nedenlerden birincisi, İran’la ABD arasında süregelen nükleer pazarlığında bir anlaşma noktasına gelinmesi, bir diğeri de, dünyada petrolün dolaşımı konusunda çok önemli bir transit alan olan Yemen’de Suudi Arabistan’ın başını çektiği Sünni devletlerle, Şii İran Devletinin rant kavgasına tutuşmasıydı. Bu kavgaya 1 hafta önce Suudi Arabistan’ın öncülüğünü yaptığı “kararlılık fırtınası” operasyonuna, lojistik destek sunabileceğini belirten T.C. de dahil olmuştu.
İşte böylesine gergin bir ortamda RTE bakanlarını ve bazı iş adamlarını toplayarak İran’a geçti. Kapalı kapılar ardında ne konuşuldu nasıl anlaşmalar imzalandı bilmiyoruz. Fakat her iki cumhurbaşkanı da görüşmelerden güle yüzle ayrıldı. Tayyip Erdoğan Yemen’e yapılan “kararlılık Fırtınası” operasyonuna lojistik destek vermekten hiç bahsetmedi aksine çark etti ve özellikle enerji alışverişi konusunda İran ile daha güçlü bir ilişki geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Çünkü, nükleer enerji konusunda bir hayli deneyimli olan ve zengin doğalgaz kaynaklarına sahip olan İran Devleti’nin, enerji pazarında kendine yer açmaya çalışan T.C. için önemli bir “ortak” olacağı aşikar. Hem de İran Devleti’nin üzerindeki yaptırımların zayıflamaya başladığı şu dönemde!
Enerji Bahane, Rant Şahane ya da Kimin İçin Enerji?
Bütün bunlar göz önüne alındığında, öncelikle çok parçalı bir senaryonun içerisinde olduğumuzu görmek gerekiyor. Bu senaryonun ilk parçası, “kalkınma”, “ilerleme” ve “gelişme” söylemleri ile yaşadığımız toprakların kapitalizmin ihtiyacı için bir “enerji tarlasına” dönüştürülmesini içeriyor. Senaryonun bir diğer parçası ise, Cibuti ve benzeri toprak parçalarının küresel kapitalist bir algıyla T.C. tarafından bu sefer “hizmet götürme” bahanesiyle sömürgeleştirilmesini içeriyor. Ama senaryonun ana teması, elinde ciddi bir enerji birikimi yapmak isteyen T.C.’nin dünyadaki enerji piyasasında yer elde etmeye çalışması üzerine kuruluyor.
Sözün kısası T.C. içeride “enerjiyi” bahane edip, dışarıda “Büyük bir iş kovalıyor”. Yani devletler rant peşinde koşarken bizler o rantı besleyen “enerji” uğruna yok oluşun eşiğine getiriliyoruz!
Özgür Erdoğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.