Kameralar karşısında, 14 yaşında Filistinli bir kıza ailesinin sınır dışı edilebileceğini açıklayıp “hepinize gelin diyemeyiz” diyerek kızı ağlattığı için “kalpsiz” unvanını alan Almanya şansölyesi Merkel, nasıl oldu da birkaç hafta sonra üç yaşındaki Alan Kürdi’nin Bodrum sahiline vuran cansız bedeni karşısında bir vicdan sorunu yaşadı? Avrupa Devletlerinin göçmenlere karşı tutumundaki değişimleri açıklamak için daha gerçekçi bir yaklaşıma ihtiyacımız var.
Avrupa Devletleri, kendi sınırları içinde fazla yabancı bulunmasını hiçbir zaman istemedi, istemiyor. Avrupa’nın kara sınırları dikenli teller, yüksek teknoloji takip sistemleri ve askeri sınır polisi tarafından tutulurken, deniz trafiği ise sahil güvenliğin sürekli devriye gezen askeri botları tarafından kontrol ediliyor. Ancak yüz binlerce Suriyeli göçmen, yaşamları pahasına bu sınırlardan geçmeyi sürdürüyor. Eylül ayında 170 bin göçmen daha, kontrolleri atlatarak bu sınırlardan geçti.
Buna karşılık Almanya ve ardından bütün AB devletleri, acil olarak, serbest dolaşıma izin veren Schengen uygulamasını askıya aldı. Macaristan, Sırbistan sınırını tekrar kapattı. Avrupa Birliği de geçen hafta, sınır kontrollerini sıkılaştırmayı ve Türkiye, Lübnan ve Ürdün’e toplam 1.12 milyar avroluk yardımı öngören planı onayladı. Diğer yandan AB sınır polis örgütü Frontex’in 2016 bütçesi, bu yıl aldığı ek ödenekten ayrı olarak, %54 artırılarak 176 milyon avroya çıkartıldı. Balkanlardaki BM Mülteci Dairesi Sözcüsü Babar Baloch’ün “Şu anda gördüğümüz… buz dağının görünen kısmı” açıklaması ise Avrupa’nın sınırlarını daha da sıkı kapatacağını gösteriyor.
Almanya bir yandan 800 bin mülteci alacağını açıklarken, diğer yandan kaçak gelen on binlerce göçmeni kolayca sınır dışı etmenin yollarını arıyor. Merkel’in Türkiye’ye olan son ziyaretinde belirttiği ana taleplerden birinin de AB’nin reddettiği mültecilerin geri alınması olduğuna dikkat etmek gerekir. Çünkü Avrupa devletleri, gelen her göçmeni değil, sadece kendi seçtiği göçmenleri almak ister. Göçmen başvurularını, göçmenlerin ihtiyacına göre değil, devletin ihtiyacına göre değerlendirir ve bu da tabii ki kapitalist sömürü temelinde bir değerlendirmedir.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.