Kadınlar, tarih boyunca “lanetli, itaat etmesi gereken, cinsel köle” olarak görülmüş; ilkel topluluklardan devletsi topluluklara kadar birçok farklı dönemde, geleneksel öğretilerin birer işkenceye dönüştüğü uygulamalara maruz kalmışlardır. Toplumsal birer ritüele dönüşen bu uygulamalar, bir işkence geleneği olarak, günümüze kadar süregelmiştir.
Tarih boyunca ataerkillik toplumların yapısına öylesine işlemiştir ki çoğunlukla bu işkencelere maruz kalan kadın, nesilden nesile kendi çocuklarına da bu ritüelleri uygulamak zorunda bırakılmıştır.
Böyle düşünüldüğünde, anne ve kızı arasında gerçekleşen bu ritüeller kadını, kadın doğmak ve kadın olmaktan korkar hale getirmiştir. Aşağıdaki yazıda bu işkencelerin birkaçına değinilmiştir.
Evlilik çağındaki kadınlara zorla yedirme, “Gavage” işkencesi
Dünyanın en yoksul topraklarından Moritanya’da, kilo azlığı “yoksulluk”, fazlalığı “zenginlik” göstergesi olduğu için; kadınlar evlenebilmek için 60 ile 100 kilo arasında olmak zorundadır.
Yeterli kiloya ulaşması gereken kadınlar, özellikle anneleri tarafından aşırı yemek yemeye zorlanır. Kadınlar, deve sütü, zeytinyağına batırılmış ekmek ve keçi etinden oluşan bol kalorili bir kilo alma diyetine girip çatlayana kadar yemek zorundadırlar. Böylelikle evlenme çağına gelen kadınların, Moritanya standartlarında “çekici” olmaları amaçlanmaktadır.
Gavage işkencesinde, yemek yemeyi reddeden kadınlar ise ekstra işkencelere maruz kalır. Kimi zaman yemek yemeyi reddeden kadınların ayak parmaklarının kırıldığı bile olmuştur.
“Güzellik” uğruna kırılan ayaklar, Lotus (Zambak) ayak işkencesi
Çin’de, kadınlar çok küçük yaşta bir ritüelle tanışır; işkenceye dönüşen bu ritüel, ömür boyu sürer. Söz konusu coğrafyada küçük ayak daha estetik kabul edildiği için, kadınları erkeklere “beğendirmenin” yolu ve kadının evlenebilmesinin ön koşulu, bu işkencedir. Bu nedenle, ritüel -genelde anne tarafından- zorla uygulanır.
Ortalama 5 yaşında başlayan bu işkencede, ayak açılmamak üzere sıkı bir biçimde bağlanır; bazen küçük kız çocuklarına demir ayakkabılar da giydirilerek, ayak iyice sıkıştırılır. Bu uygulamayla ayak parmakları kırılarak ayağın altına doğru kıvrılır ve ayak giderek üçgenleşir. Yasaklanmasının ardından 100 yılı aşkın bir süre geçmiş olsa da, Çin’in bazı bölgelerinde, zambak ayaklar yüzünden yürüyemeyen kadınlar hala mevcuttur.
Tecavüze karşı “meme ütüleme” işkencesi
Kamerun’da ergenlik çağına gelen kadınların maruz kaldıkları işkencedir. Kadınların yeni büyümeye başlayan memeleri, kızgın taşlar, hindistan cevizi kabukları veya ısıtılmış bıçaklar bastırılarak düzleştirilir.
Bu işkence yöntemi, genç kadınların sıkça taciz ve tecavüze uğraması gerekçe gösterilerek, toplum gözünde meşrulaştırılır. Söz konusu yöntem aynı zamanda, “tahrik unsuru” sayılan memeleri ortadan kaldırarak, kızını koruyabileceği yanılgısına kapılan her annenin uyguladığı bir ritüeldir.
Ütüleme işkencesine maruz kalan birçok kadın, ezilen süt bezleri işlevini yitirdiği için, anne olduğunda çocuklarını emzirememektedir. Memesi ütülenen çoğu kadın, kistten meme kanserine kadar birçok sağlık sorunuyla karşılaşmaktadır.
Regl döneminde kadını tecrit eden Chaupadi işkencesi
Nepal’de, kadınların regl döneminde maruz kaldıkları işkencedir. Kadınların, regl dönemlerinde içlerindeki kötülüğü saldığına inanılması sebebiyle, yaşadıkları bölgeden uzakta mağaralara, hayvan sığınaklarına veya bir metrekareyi aşmayacak kulübelere kapatılmalarıyla uygulanır. Hindu inancına göre “insanın içindeki kötülükten, hücrelerindeki şeytandan, fena fikirlerden arınması için her şeyden uzaklaşıp inzivaya çekilmeyi esas aldığı” anlatılır.
Chaupadi döneminde kadın, sadece ailesinden olan bireylerin onunla konuşmadan, kapısının önüne bıraktığı yiyeceklerle beslenir ve bir hasırın üzerinde yatar. Kadının bu döneminde, akan suya dokunmasının “suyu kirleteceği” düşünüldüğünden, suya dokunması yasaklanmıştır. Ücra yerlerde kapatıldıkları mağara veya kulübelerin etrafında kimse yaşamadığı için yılan soktuğunda, çakallar saldırdığında ya da kadınlar erkeklerin tecavüzüne uğradığında, bu kadınların çığlıklarını kimse duymaz.
Chaupadi işkencesi, dünyanın dört bir yanındaki kadınlardan gelen tepkiler üzerine Nepal devleti tarafından 2005 yılında yasaklanmış olsa da, Nepal’in çoğu köyünde, hala sürmektedir.
Kadını bir “zevk makinesi”ne dönüştüren sünnet işkencesi
Özellikle Afrika’da ve Ortadoğu’daki Müslüman coğrafyalarda yaygın olan bu işkence, çoğunlukla klitorisin ve dudaklarının kesilerek alınmasıyla gerçekleştirilir. Kimi zamansa bu işkenceyle, vajinada sadece menstural kanama ve idrar için küçük bir açıklık bırakılır, vajinanın geri kalan kısmı tamamen dikilir.
Bu işkence genel olarak, kadının cinselliği hissetmemesini ve zevk alma ihtimalini azaltmasını esas alırken; erkeğin, cinsel ilişki sırasında aldığı zevki arttırmayı da amaçlar. Kadını, bebek yapan ve erkeğe zevk veren bir makineye dönüştürme çabasının ürünü olan bu işkence, şimdiye kadar yaklaşık 140 milyon kadına uygulanmıştır ve bu rakama yılda ortalama iki milyon kadın daha eklenmektedir.