Anarşizm, insanın, insan ve doğa ile, doğada ki canlılar ve varlıklar ile arasındaki ekolojik uyumdan bahseder. Sosyal Ekoloji kavramı ise Murray Bookchin ile dünyadaki Anarşistlerin gündemine girmiş ve tartışılmıştır. Yaşadığımız coğrafyada ise sosyal ekoloji kavramını sahiplenen sadece Anarşistler değil, farklı tToplumsa hareketler de olmuştur. Özellikle Kürt Özgürlük Hareketi’nin teorisine ve Rojava devrimi gibi gerçekleşen pratiklere bu kavramın etkisi ve yansıması büyüktür. Özyönetim, doğrudan demokrasi, konsensusa dayalı karar alma süreçleri, federasyon-konfederasyon, yerellerdeki merkezi olmayan işleyişler, halkın karar alma süreçlerine doğrudan katılımı gibi Anarşizmin etkisiyle tartışılır hale gelen bu kavramlardan biridir Sosyal Ekoloji. Son dönemlerde yükselen toplumsal hareketlenmelerde açığa çıkan, uygulanır hale gelen bu kavramlar anarşist düşüncenin gelişmesine katkıda bulunmuş, öte yandan devletsiz bir toplumsal organizasyonun nasıl olabileceğine yönelik örnekler oluşturmuştur.
18 Şubat’ta, Paylaşma ve Dayanışma Derneği-Tayfun Benol Kitaplığı’nda Meydan Gazetesi olarak düzenlediğimiz “Toplumsal Ekoloji ve Anarşizm” başlıklı söyleşimizde, anarşizm ve toplumsal ekoloji arasındaki ilişkiyi Uluslararası Sosyal Ekoloji Enstitüsü’nde çalışmalar yapan anarşist yoldaşımız Federico Venturini ile beraber konuştuk. Söyleşi sonrasında gerçekleştirdiğimiz röportajı buradan paylaşıyoruz.
Meydan Gazetesi: Toplumsal ekoloji yeni bir ideoloji mi, yoksa eklektik bir teori mi?
Federico Venturini: Toplumsal ekolojinin 60’lardan başlayarak geliştirildiğini söyleyebiliriz. Yeni ortaya çıkmadı, yaklaşık 50 yıldır var. Esas olarak Murray Bookchin tarafından geliştirilmiştir, ama başka yazarların da önemli katkıları vardır. Çok fazla teorik materyalin yanında bazı pratikleri de deneyimlenmiştir. Toplumsal ekolojiyi birkaç kelimeyle tanımlamak zor, fakat bilgimizin farklı dallarını kapsayan politik felsefe olduğunu söyleyebilirim.
Bookchin, toplumsal ekolojiyi anarşist gelenek içerisinde başlatmıştır. Tam olarak söylemek gerekirse; Bookchin bir anarşist komünist ve ekolojist anarşistti. Toplumsal ekoloji, bütünüyle bu gelenekte gelişti. Bookchin 1999’da anarşizmle bağını kopardı. Ama toplumsal ekolojinin (ben de dahil) diğer bir çok takipçisi kendini hala anarşist olarak tanımlıyor.
Sonuç olarak, toplumsal ekolojinin bir geleneği olduğunu düşünüyorum, ama dediğim gibi anarşizmin bu gelenekteki etkisi açıktır.
Toplumsal ekoloji ve Anarşizm ilişkisi neden önemlidir?
Bence bu sadece önemli değildir, aynı zamanda doğalında gelişen bir ilişkidir. Anarşizm, toplumsal ekoloji için doğal bir ailedir. Temel düşünce olarak, bütün tahakküm biçimlerine karşı olmak; partiye ihtiyacımız olmadığı, öncüye ihtiyacımız olmadığı fikri; gelecekteki toplum tahayyülünün ekoloji temelinde, merkezsiz yapılanması; ayrıca toplumsal ekoloji pratikleri, doğrudan demokrasi ve doğrudan eylem, bütün bu açılardan anarşizmle ilişkilidir.
Politik açıdan ise, temel anlayış olarak devlete ihtiyacımız olmadığını savunan toplumsal ekoloji; devletin halkı kontrol ettiği ve her konuda devlet idaresini gerektiren, tepeden inmeci yaklaşımı tümüyle tersine çevirir. Toplumsal ekoloji halkın ihtiyaçlarından, tabanın ihtiyaçlarından başlar. Örgütlenme, sadece halkın örgütlenmeye ihtiyacı varsa gereklidir ve aşağıdan yukarı doğru inşa edilmelidir. Örgütlenme -merkezsiz olarak- mahalleler ve mahallelerin konfederasyonlarıdır. Bunlar şehir seviyesinde ya da bölge seviyesinde olabilir, daha üst seviyelerde de olabilir ama sadece gerektiğinde.
Toplumsal ekolojiden bahsettiğimizde gördüğümüz ilk isim Bookchin. Peki ya diğerleri?
Daha birçok yazar var. Birkaç isim saymak gerekirse; Janet Bial, Hannah Heller, John Clark, Brian Tucker, Dan Chodorkoff… Maalesef, yeterince yazmadılar. Bookchin çok güçlü bir karakterdi. Aynı zamanda çok iyi ve üretken bir yazardı. Etraflıca düşünülmüş bir teori var ve bu insanların çalışmaları çok geçerli. Buna ek olarak toplumsal ekolojiyi dünyada daha fazla öne çıkarmalıyız ve araştırma yaparak dünyadaki olaylardan yeni devinimleri, yeni dinamikleri anlamaya çalışmalıyız. Ve bunları yazmak görevimizdir.
Bir kavram ve ideoloji olarak toplumsal ekoloji, yaşadığımız coğrafyada çok popüler. Bunun nedeni belki de Rojava’da gerçekleşen pratiklerdir. Başka coğrafyalarda toplumsal ekolojiden etkilenen hareketler var mı?
Bütün dünyada örnekler var ama maalesef küçük çaptalar. ABD’de ve Avrupa’da bulunan toplumsal ekoloji Enstitüleri var. Ayrıca radikal görüşlü aktivist ve araştırmacıların bilgi paylaşımı ve yeni pratikleri keşfetmek için kurdukları bir ağ var. Sonra İskandinavya ve Kanada’da belediye seçimlerine katılma deneyimleri var. Ayrıca İtalya’da seçimlere katılmayan anarşist kolektifler de var. Ve ben de onlardan birinden, Ateneo Libertario Friulano’dan geliyorum.
Bence önemli olan katıksız bir toplumsal ekoloji projelerinin olması değil, etkilenmelerin olması ve toplumsal ekoloji ilkelerinin kullanılmasıdır. Toplumsal ekoloji ilkelerinin farklı birçok toplumsal hareket tarafından kullanıldığını ve geliştirildiğini söyleyebilirim. Örneğin toplumsal ekolojistler, 1999’da gerçekleşen Seatle Mücadelesi’nin ana örgütleyicileri arasındaydı. Yani mesele sadece toplumsal ekolojist bir yapı, proje ya da örgüt yaratmak değil; düşünceyi yaymak ve “bulaştırmak”.
2013-2014 arasında Brezilya’da bulundun. Oradaki hareketler üzerinde toplumsal ekolojinin etkisi nedir?
Toplumsal ekoloji Brezilya’da fazla bilinmiyor. Toplumsal ekolojiye olan ilgi daha çok ekoloji ve doğa temaları etrafında. Halk meclisleri, gücün merkezsizleştirilmesi ve örgütlerin konfederasyon yapısı gibi pratikler, Brezilya’daki hareketlerde görülüyor ancak bu yetersiz; çünkü toplumsal ekoloji, şimdiye kadar birkaç örnek dışında sadece ABD ve Avrupa’da var oldu. Yeni pratikler inşa etmemiz ve Avrupa/ABD dışındaki pratiklerden öğrenmemiz gerekiyor. Örneğin Rojava, toplumsal ekoloji ilkelerini kullanan, içinde bulunduğu coğrafya ve kültüre uygun olsa da tümüyle yeni bir yapının inşa edilebileceğini gösteriyor.
İçinde yer aldığın barış heyeti, TC devletinin yürüttüğü savaş sürecinde Abdullah Öcalan’ı ziyaret etmeye geldi ve devlet tarafından reddedildi. Gözlemlerin neler?
Buradaki durumu tümüyle anlamak oldukça zorlayıcıydı. Heyet daha çok akademisyenlerden oluşuyordu. Bu oluşuma katılmak bana, buraya gelip neler olduğunu anlama fırsatı verdi. Niyetimiz, önce adalet bakanıyla toplantı yaparak barış sürecinin önündeki engelleri sormak, daha sonra Öcalan’la görüşerek aynı soruyu ona sormaktı. Maalesef bu görüşme taleplerimize yanıt alamadık.
Bu heyetin başka etkileri de oldu. Sadece bu görüşmeler için gelmedik. Öncelikle yerel ve uluslararası medyada, devletin barış sürecini devam ettirmeye niyeti olmadığını göstermek istedik. En önemlisi, heyetteki insanlarla burada bulunmak ve döndüğümüzde burada öğrendiklerimizi, burada olanları yaymaktı. Heyet burada bağlantılar kurmak, uluslararası baskı yaratmak, bilgiyi yaymak ve dayanışma için önemliydi.
Bence sorun Erdoğan ve Erdoğan’ın arkasındaki politik-ekonomik güçler. Çünkü Erdoğan bir iç savaşa sürüklüyor. Tahammülsüz bir vizyonu var ve herhangi bir görüşmeye tümüyle kapalı.
Bu noktada, toplumsal muhalefetin dinamiklerini daha fazla harekete geçirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Sadece yerel düzeyde değil tabi ki. Sınırları aşan dayanışmalar örgütleyebilmeliyiz. Ve anarşistler olarak buna, yani sınırları aşan bir dayanışma ilişkisine ihtiyacımız var. Bunu inşa edebildiğimiz ve deneyimlerimizi daha fazla paylaşma imkanı bulduğumuzda, toplumsal devrim için daha somut şeyler yapabileceğimiz kanaatindeyim.
Teşekkürler Federico.
Ben de Meydan Gazetesi’ndeki yoldaşlara, hem söyleşi için hem de bu röportaj için teşekkür ederim. Dayanışmayla.
(18 Şubat’ta gerçekleştirdiğimiz söyleşinin video kaydına Meydan Gazetesi’nin Facebook hesabı üzerinden ulaşabilirsiniz.)
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 32. sayısında yayınlanmıştır.