Tekrarla Sıkıştırılıyoruz! “Goebbels’e göre “En parlak propaganda tekniği, tek bir temel prensip akılda sabit olarak tutulmadıkça başarıya ulaşmayacaktır: Kendini birkaç nokta ile sınırlamalı ve bunları defalarca tekrar etmelidir. Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar.”
CIA tarafından finansmanı sağlanan ve özellikle 1950’lerden itibaren uygulanmaya başlanan duyusal yoksunluk deneyleri ile bireylerin çeşitli yollarla hafızası ve dış dünyayla olan bağlantısı hedef alınarak, bireye şekil verilmeye çalışılmıştır. Naomi Klein’in Şok Doktrini adlı kitabında bahsetmesiyle daha çok bilinir hale gelen bu deneylerden en çarpıcı olanları Dr. Ewan Cameron tarafından uygulanmıştır. Cameron’un deneylerinde, bireyin zihnini kontrol etmek için, bireyin zaman ve mekân algısı yok edilip, iradesi kırılarak her türlü etkilenmeye açık hale gelmesinin yolu açılmıştır. Cameron, “hastalarının” hafızalarını silmek amacıyla onlara önce defalarca tekrarlanan elektroşoklar vermiş, daha sonra şekillendirmek istediği yönde hastaya defalarca telkinde bulunmuştur. Doğum sonrası depresyon yaşayan ve deney kapsamında üzerinde çalışma yapılan Janine Huard’a defalarca elektroşok verilmiş; ardından kocasına ve çocuğuna karşı sorumluluklarının olmadığını tekrarlayan bant kayıtları dinletilmiştir: “Janine, Janine, sorumluluklarından kurtuluyorsun. Sen, kocanı ve çocuklarını gözetmek istemiyorsun”.
Bu tip uygulamalar, yaşadığımız coğrafyada da bir işkence yöntemi olarak kullanıldı. Özellikle 12 Eylül sonrası devlet, “bir şeyler” itiraf etmesini isteyerek gözaltına aldığı insanlara tekrar tekrar elektroşok vermiş, insanların gözlerini bağlayarak onlara duyusal yoksunluk yaşatmaya ve onların iradesini kırmaya çalışmıştı.
15 Temmuz’dan beri yaşadıklarımız ise şiddet dozu daha az, ama tekrarlarının sıklığı ve toplam süresi daha fazla olan bir şok dizisi olarak karşımıza çıkıyor. Aralardaki boşlukları tıka basa dolduransa, televizyon kanallarından, gazetelerden ve internet sitelerinden yayınlan son dakikalarla, haberlerle, günün özetleriyle ve yorumlarla tekrar tekrar söylenenler.
Devletin “Gizli Propaganda Aracı”
“Hainler o kadar güçlü bir lobiyle Türkiye aleyhine çalışıyor ki dünyanın dört bir yanında bununla başa çıkmak için bir eylem planına, “gizli propaganda aracı”na acil ihtiyacımız var.” Bu sözler ana akım medyada yer alan bir köşe yazarına, Sevilay Yükselir’e ait. Öneriyse Nazi Almanyası’nda kurulmuş olan “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı” ile bu kurumun kurulduğu günden kapanışına kadar bakanlığını yapmış olan Joseph Goebbels’i ve “Büyük Yalan” adı verilen propaganda tekniklerini akla getiriyor.
“Ein Volk, Ein Reich, Ein Führer” yani “Tek Halk, Tek İmparatorluk, Tek Lider” söyleminin üretildiği ve yaygınlaştırıldığı bakanlıkta kullanılan ve en çok dikkat çeken tekniklerden biri tekrar üzerine kuruluydu. Goebbels’e göre “En parlak propaganda tekniği, tek bir temel prensip akılda sabit olarak tutulmadıkça başarıya ulaşmayacaktır: Kendini birkaç nokta ile sınırlamalı ve bunları defalarca tekrar etmelidir.” ve “Bir şeyi ne kadar uzun süre tekrarlarsanız insanlar ona o kadar fazla inanırlar.”
İletişim araçlarıyla söylenen şeylerin ne kadar doğru olduğunun, iktidarın amaçları açısından bir önemi yoktur; aslolan söylenenlerin ne kadar sıklıkla tekrarlandığıdır. Özellikle kriz zamanlarında kamuoyuna sunulan haberlerin birçoğunun bilgi kirliliğine neden olduğu ve yine birçoğunun da bu amacı taşıdığı düşünüldüğünde, haberlerin tekrar tekrar verilmesinin önemi artmaktadır. Henüz bir haberin şokunu atlatamadan bir başka haberle sarsılanlar, haberlere karşı tepkisizleşmeye başlamaktadır.
OHAL sürecinde tekrar tekrar yapılan haberlerle zaman ve mekân algımız yok edilerek, irademiz ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Özellikle iktidarın beslediği medyaya ait haber sitelerine girildiğinde bu durum açıkça kendini göstermektedir. “Son Dakika” diye bağıran pek çok haber, bırakalım son dakika olma niteliğini, haber olma niteliğini dahi taşımamaktadır. En az yedi kanalda birden günde üç doz verilen siyasi yorum programlarında, siyasetçiler, gazeteciler ya da akademisyenler, iktidarın söylediklerini tekrarlamaktadır. Bu tekrarlamalar, zaten yaşadığı ya da tanık olduğu şoklarla algıları yıpratılan insanların yönetilmesini açık hale getirmektedir. Dahası, tekrarlar insanları öyle yönetilmeye açık hale getirir ki, medyada yer alan bir haber ya da yorum, daha bir hafta geçmeden tersine çevrilip tekrar sunulduğunda, takipçilerinde bir tutarsızlık şüphesi uyandırmak yerine takipçilerini daha çok etkilemektedir.
Zeynel Çuhadar