Meydan: İşten çıkarılma sürecinden ve çalışma koşullarından biraz bahsedebilir misiniz?
Eniz Yelken: Ben on dört seneden beri çalışmaktayım. Günde 8 saatin üzerinde çalışıyorduk. Maaşlarımız sürekli aksıyordu, ödenmiyordu ya da günü geçtikten sonra ödeniyordu. Hak ettiğimiz ikramiyeleri bile belli bir direniş göstererek alabiliyorduk. Bir arkadaşımız, hırsızlık suçlamasıyla atıldı. Aslında böyle bir şey yok tabi, işverenin attığı bir iftira bu. Beraber çalıştığımız arkadaşlarımız haksızlıklara karşı geldi buraya sendikaya girdi. Sendikaya girdikten sonra yaklaşık iki sene kadar sendikalı çalıştık. Bu süre zarfında gene maaşlarda aksamalar oluyordu, gecikmeler oluyordu. Sonra şirketin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı yüzünden altı aylık bir idari izne çıktık. Ardından patronun kardeşi şirketin yaşadığı ekonomik sıkıntılar nedeniyle kendini vurdu, intihar etti. Sonra burada çalışan işçiler yaşananlar nedeniyle tekrar fabrikaya dönüş yaptı, ekmeğine sarıldı. Şirketin ekonomik durumu iyileşiyordu ama bizim biriken on aylık maaşımız verilmiyordu. Bunun yanı sıra 33 arkadaşımız işten çıkarıldı. Biz de sendikalı olduğumuzdan, toplu sözleşmeden doğan eylem hakkımızı kullandık. İşten atılan 33 arkadaşımıza sahip çıktığımız için işi durdurduk. Ardından yeni çıkarmalarla toplam 110 kişi işten çıkarılmış oldu.
İlk işten çıkarmalar ne zaman başlamıştı?
E.Y: Ocak’ın ortasında başladı ilk işten çıkarmalar, ardından on sekiz ve on dokuzunda devam etti. Biz de onlara sahip çıktığımız için, bu arkadaşlar burada ekmek yemiyorsa biz de ekmek yemeyeceğiz dedik. Onlar da haksız hukuksuz bir şekilde iş akdimizi feshederek bizim de işimize son verdiler. Bunun mücadelesini veriyoruz.
İçeride çalışan işçiler var mı, sizin gösterdiğiniz direnişi nasıl değerlendiriyorlar?
E.Y: Uzun süreden beri içerde on sekiz on dokuz aylık maaşı duran, mavi yakalı dediğimiz hala daha maaş almaya çalışmaya devam eden arkadaşlar var. Onun dışında bir yirmi kadar arkadaş olaylardan sonra sendikadan ayrılarak işlerine geri döndüler, bize ihanet ettiler, maaşlarını almaya çalışıyorlar, şimdi kime hizmet ediyorlar bilmiyoruz.
Direnişin başladığı günlere dönecek olursak, grev kararını nasıl aldınız?
E.Y: Zaten herkesin on aydan beri alacağı vardı. Biz buraya gelip tekrar çalıştığımız zaman yönetim dedi ki, tamam biz size iki haftada bir maaş vereceğiz. Biz de başladık çalışmaya. İki kez maaşları asgari ücretlerle, cüzi ücretlerle ödediler, sonra yine vermemeye başladılar. On aydan beri kimse maaş almadan çalışmaya devam edemez. İşte işverenin bize reva gördüğü bu; ücretlerimizi vermemek ve bizi işten çıkarmak.
OHAL’in ilanı ile birlikte ezilenlere yönelik baskılar arttı. İşçiler bu dönemden nasıl etkilendi? Bu süreç eylemlerinizi etkiledi mi?
E.Y: Biz zaten her şekilde mücadele veriyoruz; toplumsal, hukuksal… Geliyoruz buraya hakkımızı arıyoruz. Direniş, grev bizim en doğal hakkımız. OHAL sürecinde de bunu devam ettireceğiz.
Önümüzdeki günlerde farklı eylemlilikler düşünüyor musunuz?
E.Y: Valiliğin önüne gidip orada eylem yapmak ya da Ankara’ya gitmek gibi seçenekler konuşuluyor. Henüz net bir şey yok. Ama burada işçilerin taleplerini gerekli yerlere, gerekli şekillerde yansıtacağız. Yönetim kaçıyor sürekli, görüşmüyor, zaten herkesi çıkardılar. Kimseye bir ödeme yapmadılar, hadi kardeşim sen kapının önüne çık dediler.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
E.Y: Alamadığımız ya da eksik aldığımız maaşlarımızın yanında işten çıkarılmak da cabası. Bizim işsizlik parası almamız bile engellendi. Parasız kaldık. Ben on dört senelik emekçiyim, buraya emek vermişim. Ben buraya on beş sene hizmet etmişim ama çıkınca paramı alamıyorum, haksızlık var. Bunun mücadelesini veriyoruz ve vermeye de devam edeceğiz.
Röportaj için teşekkür ediyoruz. Bu haklı mücadelenizde bizler de Meydan Gazetesi olarak yanınızdayız.
Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 36. sayısında yayınlanmıştır.