– Geçtiğimiz yıl, 1 Mayıs’larda görülmeye çok alışkın olunmayan bir şey yaptınız; binlerce sandviç dağıttınız, yürüyüş alanına büyük bir paylaşma masası kurdunuz. Bu eylemle nasıl bir etki yaratmak istediniz? Eylem alanındaki insanların tepkisi nasıl oldu?
1 Mayıs’ta anarşist bir kortejin içerisinde yer almayı istedik. Kolektif 26A imzalı dövizlerimizi hazırladık. “Mülkiyet Hırsızlıktır”, “Kapitalizm Hırsızdır”, “Patronlar Hırsızdır”, “Anarşizm Yaşamdır”, “Anarşizm Paylaşmadır-Dayanışmadır” yazılı dövizlerimizle tabi bir de hazırladığımız binlerce sandviçle 1 Mayıs’a katıldık. Yürüyüş başlamadan önce dağıtım yapmayı düşünmüştük. Getirdiğimiz masaları, yürüyüş yolu boyunca yan yana dizdik. Sandviçlerimiz masaların üzerine, bizler masaların yanına dizildik ve paylaşmaya dair sloganlarımızı atarak ellerimizdeki sandviçleri gelen herkese dağıtmaya başladık. Amaç her ne kadar bir miktar karın doyurmak olsa da, esas amacımız yapmış olduğumuz sandviçleri paylaşmaktı. Önce şaşkınlık, sonra hafif bir gülümseme ama neticede paylaşmanın vermiş olduğu mutluluk yansıyordu yüzlere.
– Paylaşma Masası derken ne kastediyorsunuz? Sandviçleri kolektif bir şekilde mi hazırladınız? Hazırlık aşamasından biraz bahseder misiniz?
Bencil ve rekabetçi, kapitalist kültüre karşı paylaşma masaları, kolektifin de önemsediği bazı eylemlerin simgesi olmuştu. Yunanistan’daki kriz zamanlarında köylüler, ihtiyaçları dışındaki patatesleri diğer köylülerle ve asıl krizden çok daha fazla etkilenen kentlilerle paylaşıyorlardı. Bu bir harekete dönüştü; Patates Hareketi. Bu yaşanan deneyim, kolektif olarak bizi çok etkiledi. Bunun dışında okullarında hem kantin fiyatlarını boykot etmek hem de paylaşmayı sofralara taşımak isteyen liseliler, aslında paylaşma masalarını büyütmede büyük pay sahipleri. Çünkü onlar, ısrarla kurdukları sofraları kaldırmadılar. Kantin fiyatları düştü ancak, yine sofralarını kurmaya devam ettiler. İstedikleri paylaşma kültürünün sürmesiydi. Çünkü mevcut kapitalist kültürün her yerde aynı şekilde bencil ve rekabetçi olduklarını biliyor ve paylaşma masalarını yeni bir kültür yaratmadaki önemli olduklarını düşünüyorlar. Benzer bir eylemliliği ise sokaklarda paylaşma masaları kuran Anarşist Kadınlar da gerçekleştiriyorlardı. Biz de ezilen toplumların birçok farklı isimle yaptıkları bu paylaşma ve dayanışma kültürünün önemli olduğunu düşünüyor ve 1 Mayıs gibi bir güne taşınması gerektiğine inanıyorduk.
Tüm hazırlıklarımız kolektif bir şekildeydi. 1 Mayıs, kapitalist sömürüye karşı söz söylenebilecek bir alandı. Katılma kararını aldıktan sonra kolektifin paylaşma ve dayanışma üzerine kurulu anlayışını 1 Mayıs alanına nasıl taşırız diye düşünmüştük. Aklımıza, oldukça kalabalık geçeceğini bildiğimiz 1 Mayıst’a yapabileceğimiz kadar çok sandviçle dolu bir paylaşma masası kurmak geldi. Bu, yaptığımız planlara göre en az dört gün sürecek keyifli bir işçiliği de beraberinde getirdi. Önce ikiyüze yakın kaşarı dilimlemek gerekiyordu ve 1900’lerin başından kalma bir dilimleme makinesiyle bu oldukça zaman alıyordu. Kaldı ki makine, çalışmanın ortalarında bozuldu. En önemli ve bizi zorlayacak olan aşama ise belki de son bir gündü. Çünkü ekmeklerin taze kalması, domates ve salatalıkların pörsümemesi için bu malzemelerin işlemleri son gün yapılmalıydı. Ama bütün bu süreçte her akşam okulundan, işinden çıkıp gelen birçok gönüllü arkadaşımızla birlikte adeta vardiya değiştirir gibi çalışmayı hiç ara vermeden sürdürdük. Yazdığımız bildirileri yaptığımız her sandviçin paketine zımbalıyor, sandviç paketlerini çuvallıyorduk. Çalışmanın tamamı bittikten sonra Taksim 26A’nın girişinde 100’e yakın çuval vardı.
– Paylaşma ve dayanışmayı büyütmenin, bencillik ve rekabetin egemen olduğu bir dünyada önemi nedir? Böyle bir kültürü yaşatmak mümkün müdür?
Bencil ve rekabetçi olmak, içinde yaşadığımız sistem olan kapitalizmin bizlere yüklediği belki de değiştirilmesi en zor özelliklerdir. Ve aynı zamanda hepimizin sürekli yakındığı, dünyanın yaşanmaz bir yer olduğunu söylememize yol açan nedenlerdir. Aslında biz, yanlış olduğunu bile bile, bencil ve rekabetçi davranışları “haklı” ya da “haksız” gerekçelerle uygularız. Ve bunun en meşrulaştırıcı söylevi ise “herkes, her yer, her şey böyle” bahanesidir. Biz düşünüyoruz ki bu bahanenin işlemeyeceği, her şeyin böyle olmayacağı bir ilişki biçimini aramızda var edebiliriz. Var ettik ya da var ediyoruz demektense, var etmeye çalışıyoruz ya da var etmek istiyoruz demeyi tercih ediyoruz. Ve biz bunun mümkün olduğunu deneyimleyerek yaşıyoruz.
– Kapitalizmin dayattığı tüketim kültürüne karşı, 26A ne tarz bir ilişki biçimini savunuyor? Ve bu ilişki biçimi işleyişinde nasıl yer buluyor?
Alışılageldik kalıpların dışında bir işleyiş mantığında olduğumuz aşikar. 26A’nın onlarca gönüllüsü kendi aralarında işlettikleri karar alma süreçleri sonrasında 26A’ların kaderini belirler. Belirlerlerken çeşitli aksilikler çıksa da tüm çaba 26A’ların bu şekilde işlemesi üzerine kuruludur. Aksiliklerin de ancak sabırlı ve sakin bir deneyim süreci sonrasında aşılabileceğine inanan gönüllülerin, yani bizlerin 26A’yla olan ilişkisi ise ihtiyacı kadarını alıp, verebildiği kadarını vermek üzerine kuruludur. Gerçekçi konuşmak gerekirse, hepimizin hemfikir olarak belirlediği ucuz fiyat kararı ile alakalı olarak, ihtiyaçlarımızı karşılayabildiğimiz çok söylenemez. Yani şunu söylemek gerekirse, 26A’lar kendilerini döndürebilen mekanlardır. Kaldı ki Taksim ve Kadıköy’den sonra geçtiğimiz ay da Kartal’da yeni bir 26A açılması, ihtiyaçların daha da karşılanamayacağının habercisi oldu.
– Bu tarz kolektif bir deneyim, dünyada başka yerlerde var mı? Eğer varsa bu kolektiflerle nasıl bir ilişki ağı oluşturuluyor?
Dünyada bu tarz kolektif deneyimler mevcut. Özellikle bu deneyimlerin birçoğu anarşistler tarafından hayata geçiriliyor. Fikirlerin yaşamla bütünleşmesinin önemini anlayan ve bu deneyimleri hayata geçiren çok sayıda anarşist kolektif ve kooperatif olduğunu biliyoruz. 26A deneyimiyle birlikte, bu kolektif ve kooperatiflerle tanışma ve karşılıklı deneyim aktarımları yapma fırsatını yakalıyoruz. Örneğin, Zapatistaların kendi ürettikleri kahveler, küresel çapta dağıtılıyor ve bu dağıtımıların br ayağı da 26A Kolektifi. Sadece Chiapas kadar uzak değil. Zaman zaman üreticisiyle ilişkiye geçebildiğimiz köylerden alınan ürünleri, Kolektif 26A raflarında ve ilişki ağında dayanışmaya açtık. Sürekliliğini henüz sağlayamamış olsak da, bizim için önemli olan mahsüllerini yok pahasına tekellere kaptırmak istemeyen üreticilerle dayanışmaya geçmekti. Bunun yanı sıra da Mezopotamya Sosyal Forumu’nda tanıştığımız Weranşar’daki Ax u Av Komünü ile bir dayanışmamız olmuştu.
– Bu sene de 1 Mayıs’ta paylaşma masalarını kuracak mısınız?
Bugüne kadar çeşitli yoğunluklarımızdan dolayı, 1 Mayıs’ta paylaşma masası kurmayı henüz kolektifin gündemine alamadık. Tüm sene süresince yapılan sohbetlerde, hep kuracağımız üzerine konuşmuştuk. Ama kararı alınmış olmadığı için, evet kuracağız diyemiyoruz ama biz de kurulacağını umuyoruz.
Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 9. sayısında yayımlanmıştır.