Suriye’nin İdlib saldırısından görüntüler, ABD’nin “kırmızı çizgim” dediği kimyasal silah kullanımına işaretti. Can çekişen ve cansız bedenler, korunmasız kıyafetlerle yardım etmeye çalışan “yardım gönüllüleri”, saldırının dehşetinin yanında başka sorular getirdi akıllara.
İdlib’deki sorular, bazı El-Kaide liderlerinin “Beyaz Mücahitler” dediği ve batılı devletlerce fonlanan Beyaz Miğferler’in görüntüleriyle bitmiyordu. Halep’in cihatçılardan alınmasıyla Hama, Humus, Şam hattında güçlenen, yönünü İdlib’e çevirmesi beklenen Rejim’in kimyasal saldırısı mantık sınırlarını zorluyor. Saldırıdan hemen önce ABD’nin, “Suriye’nin geleceğine Suriyeliler karar verir” açıklaması, İdlib sonrası Trump’ın “Görüntüleri görünce fikrimi değiştirdim” sözlerine evrildi; Rejim’in “meşruiyetini” tekrar sorgulanır hale getirdi. Astana’yla Suriye’de “barışın ve ateşkesin garantörü” izlenimi veren Rusya açısından da bu saldırının izahı zor.
Saldırısı sonrası Rejim’e yönelik itidalli söylemini bırakan ABD, “müdahale seçeneği masada” açıklamasının akabinde, Şayrat Üssü’ne saldırdı.
Savaşın dengelerini değiştirme potansiyelindeki saldırı, Trump’ın Çin Devlet Başkanı Xi’yle görüşmesine denk getirilmesinin yanında, iç politika için de mesajlar barındırıyordu. Dış politika vaatleri arasında “müdahalecilikten kaçınma” olan Trump, müdahalecilik yanlısı “kurucu düzen” unsurlarınca eleştiriliyordu. Saldırı yine seçimler öncesi dilendirilen Rusya ile iş birliği iddialarına da yanıt niteliğindeydi. Ancak bu güç gösterisi, ABD’de “Ortadoğu macerası” yerine Çin ile ticaret savaşı beklentisindeki farklı sermaye çevrelerince hoş karşılanmayacaktır.
Şayrat saldırısı, ABD’nin canlandırmaya çabaladığı Sünni İttifak üzerinden, İran’ın gücünü sınırlandırma amacı da taşıyor. 23 Mart’ta IŞİD Karşıtı Koalisyon toplantısı olarak duyurulan buluşma, İran’a karşı Sünni İttifakı toparlama hedefindeydi. Bu süreçte Suudi Arabistan’la yapılan görüşmeler sonrasında Ürdün’deki Arap Birliği toplantısında yapılan “İran’ın bölgede gelişen nüfuzuna karşı şiddetle karşı koyma” açıklamaları, bu amaç için somut adımlardı. ABD’nin, İsrail’in müttefiki olan Sünni devletlerle bölgede kurmak istediği İran karşıtı denklemi, “İsrail dengesini” gözeterek kurduğu açık.
Saldırıya ilk tepkiyi, Suudi Arabistan ve İsrail’le birlikte TC verdi. Astana’da Rusya ve İran ile birlikte Suriye’nin toprak bütünlüğüne garantör olan TC, Şayrat sonrası “fabrika ayarları”na döndü. “Esad gitmeli, saldırılar sürmeli” açıklamasıyla, İran üzerinden Trump’la yakınlaşma pahasına, Rusya ile pamuk ipliğine bağlı ilişkilerini tehlikeye attı.
İran’ı sınırlandırmaya dönük güç gösterisi olan Şayrat saldırısı, ABD’nin belirlediği sınırı aştığında, Rusya ile Kırım, Ukrayna gibi çatışma alanlarına sıçrama potansiyeli taşıyor; ancak bu ve benzeri saldırıların süreklileşmesi beklenmiyor.
Şayrat sonrası Trump, iç politikasında geçici de olsa rahatlayacaktır. Benzer durumda, İran’ın sınırlandırılmasıyla İsrail ve Sünni İttifak güçlenecektir..
Kağıt üzerinde de olsa önceliği “cihatçı terörizmle mücadele” olan devletler, benzeri saldırılarını sürdürürse, “önceliklerini” Şayrat gibi güç gösterilerine değişebilir. Bu da, devletlerin politikalarıyla varlık bulan cihatçı terörizmin, Suriye Savaşı’nda varlığını sürdürmesine sebep olur.
Emrah Tekin
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 38. sayısında yayınlanmıştır.